Pandemi, dünyada birçok yapının dışlanmasına neden oldu. Bazen bir devlet, bazen bir toplum kesimi, kimi zaman da uluslar arası bir örgüt bile dışlandı pandemi boyunca. Aşıya önce kimin sahip olacağına bu dışlanma ile karar verilirken, WHO gibi örgütleri itibarsızlaştırma faaliyetleri de bu çarpık tanımlamalardan beslendi.

Bugün dünyada birçok ülke “parya devlet” olarak kabul ediliyor. Afganistan, Arjantin, Arnavutluk, Çin, Güney Afrika, Gürcistan, Haiti, İran, Kamboçya, Kuzey Kıbrıs, Küba, Liberya, Paraguay, Şili, Türkmenistan, Uganda, Venezuella zaman zaman parya devlet olarak kabul ediliyor.

Son günlerde İngiltere ile ilgili olarak da bir “parya devlet” tanımlamasından bahsediliyor. İngiltere AB’den kopuşu ile, hem içeride hem de dışarıda Brexit’i yönetmeye çalışırken, zaten sıkıntılı bir sürecin içinde idi. Bunun üzerine pandeminin en ağır vurduğu ülkelerden biri olmanın travmasını da yaşamaya başladı.

AB penceresinden bakıldığında, Brexit’i tam da istendiği gibi yönetemeyen İngiltere’nin pandemiyi de aynı şekilde idealden uzak yönetimi dışlanmaya doğru giden yolu açmış oldu. Son günlerde, geçirdiği mutasyon ve yüksek yayılım hızı ile İngiltere’yi cendereye alan virüs, İngiltere’nin başta AB ülkeleri olmak üzere birçok devlet tarafından “hasta adam” olarak tanımlanmasına neden oldu. Bu hasta tanımı da bir dışlanma ve yalnızlaştırma sürecini başlattı. Dışlanma ise eskiden gelen “parya” etiketinin de İngiltere’ye yakıştırılmasına neden oldu.

“Parya” kelimesi Hindistan'ın Tamil Nadu eyaletinin büyük bir yerli kabile grubu olan Paraiyar’dan türemiş. Kast sistemi altında Paraiyarlar, Hindistan’ın İngiliz İmparatorluk yöneticileri tarafından “dışlananlar” olarak adlandırılan en düşük kastın üyeleriydi. 1613'te İngilizce olarak kaydedilen ilk kullanımından bu yana, dünya çapındaki kültürler “parya” terimini “dışlanmış” olarak kabul ettiler.

Peki parya devletler nasıl tanımlanıyor? Ian Bellany’nin tanımlamasına göre, “siyasi sistemleri, ideolojik duruşları, liderliği veya genel davranışları nedeniyle diplomatik izolasyondan ve yaygın küresel ahlaki aykırılıktan muzdarip olan devletler” dışlanıyor ve parya devlet olarak sınıflandırılıyor. Ari Weiss parya devleti “uluslar arası normları ihlal eden devletler” olarak tanımlıyor. Robert Harkavy ise “davranışları çizginin dışında olanlar” olarak tanımlıyor parya devletleri. Deon Geldenhuys tanımı biraz daha özelleştirerek “yerel veya uluslar arası davranışları dünya toplumunu veya en azından önemli bir devlet grubunu ciddi şekilde rahatsız eden ükeler” diyor parya devletler için. George W. Bush bu devletleri topyekün “haydut devlet” olarak etiketleyerek daha sert bir ifade kullanıyor.

Marks ise dışlanma terimini hem kullanıyor hem de buna bambaşka bir nesnel ölçüt getiriyor. Ona göre “kışkırtıcı politikalara veya genişlemeci toprak hırslarına sahip, sürekli ekonomik veya askeri olarak silahlanarak diğer devletlere zarar veren bir devlet” parya devlet olarak kabul edilmeli.

Geçtiğimiz birkaç yüzyılda bir ulusu veya devleti dışlanmış olarak kabul etmenin kriterleri ve buna kimin karar vereceği çok göreceli idi. Aslında hala öyle ve ayrımcı bir sınıflama bu. Dışlanma için en yoğun olarak kullanılan kriter ise din ve bu nedenle dışlanmaya da dini otoriteler karar veriyordu. Osmanlı İmparatorluğu, 1648'deki Vestfalya Antlaşması’ndan on dokuzuncu yüzyıla kadar dinsel temelde Avrupa devletleri tarafından dışlanmış olarak görülüyordu.

Dışlanma, yalnızlaşmayı ve güçsüzleşmeyi de bereberinde getiriyor ve geri dönülmesi güç bir süreci başlatıyor. Bu sürecin neticesinde, dışlanan devlet ve halkının ekonomik ve sosyal alanda çöküşü başlıyor ki bu kültürel alandaki çürümeye kadar gidiyor. Sonuçta bu durum bir “hastalık” olarak tanımlanıyor. Osmanlı’nın “hasta adam” tanımlaması da böyle bir dışlanma sürecinin sonucu olarak ele alınabilir. Tıpkı bugün İngiltere’ye yakıştırılan tanımlama gibi.

Parya devlet tanımlamasının sadece siyasal bir dışlanma meselesi olmadığını da anlamak gerekiyor. Günümüzde dışlanmanın esas gerekçelerini ekonomik çıkar çatışmaları oluşturuyor. Bu nedenle, yazının başında sıralanan ülkeler arasında yer alan Çin, bir gün parya bir gün ise küresel dayanışmanın ana aktörü olabiliyor.

AB, İngiltere’den başka hiçbir üyesine olumlu bir ekonomik katkısı olmayan Brexit ile yeni tip virüsü bahane ederek İngiltere’yi “hasta adam” ve “parya devlet” tanımlamaları ile dışlamaya çalışıyor. AB aslında bu şekilde İngiltere’yi yalnızlaştırarak biraz da kendisine muhtaç bir pozisyona sokmaya çalışıyor. AB’nin bu politikası tüm zamanların “en büyük dışlayıcısı” ve “parya” kelimesini siyasal terminolojiye ekleyen İngiltere için ne ifade ediyor?

Winston Churchill 1914 yılında yaptığı bir konuşmasında İngilizlerin atasözünü hatırlatarak “her zamanki işler” (business as usual) diyerek mevcut durumların geçiciliğine vurgu yapıyor. Bugün, hem İngiltere’de hem de dünyada başarısız olarak yorumlanan politikaların arkasından nasıl bir İngiliz işi çıkacağını kestirmek güç. Halen, küresel ölçekte ABD ve Çin ile birlikte finans sektörünün, yani paranın hakimi üç ülkeden birisi olan İngiltere’nin AB’nin hayal ettiği bir zayıflığa düşeceğini beklemek yanlış olur.

Her zaman kazanan konumundaki İngiltere’nin resmi politikasının ne olduğunu anlamak için Churchill’in “Her havlayana taş atmak için durursanız, hiçbir zaman hedefinize ulaşamazsınız” sözüne bakmak lazım. Buna göre, İngiltere’nin Brexit ve pandemi ile nasıl zorlandığından bahsetmenin kimseye faydası yok. Biz İngiltere’nin iklim konusunda neler yaptığına, karbon sıfır politikalarına, ülkenin tüm su kaynaklarını santim santim ve anlık olarak takip eden su uydusuna, tarımsal üretimini geliştirmek için yaptıklarına, tüm kirli sanayisini nasıl ülke dışına çıkarttığına, sürdürülebilir finans eylem platformu çalışmalarına ve benzeri yüzlerce uygulamasına bakalım.

Bunları belki de İngiltere’nin sahip olmadığı, pozitif bir küresellik ve kimseyi parya kabul etmeyen dayanışma anlayışı ile yarının tesisi için nasıl gerçekleştirebileceğimizi düşünelim diye anlatıyorum.