Temmuz ortasında yayınlanan ortak bir rapor Covid-19’un çok dikkat çekmeyen bir etkisini gözler önüne serdi. Pandeminin başladığı Şubat 2020’den günümüze kadar geçen sürede küresel ölçekte 1.8 milyon çocuk en az bir ebeveynini ya da bakımından sorumlu kişiyi kaybetti.

BUGÜN : PANDEMİNİN YARALADIĞI YARIN

Geçtiğimiz ay, World Bank ve WHO tarafından, çok sayıda Oxford, UCL ve ICL gibi üniversiteler ile CDC ve WWO gibi örgütlerden birçok akademisyen ve uzmanın katkısı ile hazırlanan “Children: The Hidden Pandemic 2020-21“ (Çocuklar: Gizli Salgın 2020-21) raporu yayınlandı.

Raporda yer alan veriler pandeminin çocuklarımız üzerindeki telafisi mümkün olmayan etkisini net bir şekilde ortaya koyuyor. Buna göre pandeminin başladığı Şubat 2020’den itibaren küresel ölçekte 1.8 milyon çocuğun bir ebeveynini ve/veya bakımından sorumlu bir kişiyi kaybettiği anlaşılıyor.

Herhangi bir önlem alınmadığı halde – ki şu anda alınmıyor – küresel ölçekte bu sayının çok daha yükselmesi bekleniyor. Hergün sayısı artan öksüz ve savunmasız çocukların ancak çok sınırlı bir bölümü kısıtlı ve yapılanması sorgulanmaya açık koruma yapılarının içinde yaşamlarına tutunmaya çalışıyor.

Aile edindirme, yatılı bakım evlerinde barındırma gibi uygulamalar ise, kardeşlerin ayrılması, aile anlayışının sarsılması, çocuğun özel kültürel ve sosyal ortamından kopartılması gibi sayısız faktörün olumsuz etkilerini gündeme getiriyor.

DÜN : TARİHİ NESİL KAYIPLARI

İnsanlık tarihi küresel yerel savaşlar, çatışmalar, soykırım ve katliamlar ile afetler ve salgınlar gibi kıyıcı vakalar, daha doğrusu felaketler ile dolu. Bu felaketler insanlığın nesillerin kaybetmesine neden oluyor. Ancak sadece can kayıpları mı? Bu kayıpların arkasında bıraktığı nesiller de kayboluyor.

Yirmi yıl önceki AIDS salgınına bakıldığında yine bugün yaşadığımıza benzer acı bir tablo ile karşılaşıyoruz. Salgının etkileri ile ilgili olarak yapılan bir araştırma, AIDS can kayıplarını önemli bir bölümünün dünyanın en yoksul bölgelerini vurduğu anlaşılıyor. AIDS pandemisinin sonuçlarını analiz eden “Child on the Brink 2002” raporu, benzeri görülmemiş bir krizin sürmekte olduğunu ve ebeveynlerini kaybetmiş olan çocukların “en az yirmi yıl” boyunca uluslararası yardıma ihtiyaç duyulacağını öngördü. Ancak bu yardım hiçbir zaman yapılmadı. Bugün hala dünyada en az bir ebeveynini AIDS nedeni ile kaybetmiş 14 milyon çocuk bulunuyor. Ya hiç ya da çok sınırlı destek gören 14 milyon çocuk.

Ne savaşların, ne afetlerin ne de salgınların sonrasında büyük bir yoksulluk ve yoksunluk batağına düşen çocuklara yapılması gereken yardımlar yapılmıyor veya yapılanlar da yerine ulaşmıyor. Özellikle afetler sonrasında devletlerin yaptığı ancak sınırlı bir fiziksel hasar desteği veya zaten neden aldıkları belli olmayan vergileri ötelemek oluyor, almamak bile değil, ötelemek.

Ancak bir bölgede yaşanan felaketin aslında nasıl yıllar boyunca etkisinin devam ettiğini hesaba katan yok. Ayni ve maddi yardımlar ile yaraların sarıldığı düşünülüyor.

YARIN : HALA SEÇEBİLİYORSAK, SEÇİM BİZİM

Elbette ki çocuklarımızı ebeveynlerinden ve güvenilir bir gelecekten yoksun bırakan tek neden Covid-19 pandemisi değil. Tüm sıcak çatışma noktalarında yaşanan kayıplar sayısız çocuğun sevdiklerini kaybetmelerine neden oluyor.  Bir türlü, gerekli önlemler alınmadığı için, önüne geçilemeyen iklim değişimi de çocuklarımızın geleceğini risk altında bırakıyor.

Savaşsız bir dünyayı istemek hayalcilik olarak görülebilir. Ancak mümkün olduğunu da hepimiz biliyoruz. Hepimiz dünyada savaşların neden çıktığını, her ne sebeple olursa olsun küresel vicdansız kapitalistlere yarar sağladığını görüyoruz. Savaşları engellemek yerine, her gün var olan tansiyonu, artık ilkelleşmiş duyguların çığırtkanlığı ile, daha da ateşleyen politikacıların neler yaptığının farkındayız.

Kim olursak olalım, cinsiyetimiz, milliyetimiz, tabiyetimiz, aidiyetimiz, inancımız, eğitimimiz ile yaşadığımız koşullar her ne olursa olsun; bizler için, yanlış yorumlamak, kandırılmış olmak artık geçerli bir mazeret olmaktan çıktı.

Yerelde ve uzantısında küresel ölçekte dünyayı yönetenleri hala bizim seçtiğimize inanıyorsak, bu seçimlerimizi ciddi şekilde gözden geçirmekte yarar var. Sadece kendi seçimlerimizi değil, bir sorumluluk gereği herkesin seçimlerini anlamaya çalışmalı ve anlamlandırmalıyız.

Hepimiz bugün sahip olduğumuz veya olmayı hayal ettiğimiz menfaatlerin etkisi altında hareket ediyor, kararlar alıyor, seçimlede bulunuyoruz. Hatta bunu geleceğimizi, çocuklarımızın geleceği için yaptığımıza inanıyoruz. Ancak hala büyük hatalar yapıyoruz. Sadece siyasal seçimlerimizi ve demokratik haklarımızı kullanırken değil, günlük yaşantımızdaki küçük kararlarda da hatalar yapıyoruz.

Her hatamız ile kendimizin ve çozuklarımızın geleceğini ellerinden alıyoruz. Kimimiz bedenen kimimiz fikren ölümü yaşayarak çocuklarımızı ebeveynlerinden mahrum ediyor ve geleceklerinin belirsiz olmasına neden oluyoruz.

Ne yaptığımızı, neden yaptığımızı ve etkilerinin neler olduğunu anlayabilecek bir kabiliyette olduğumuz açık. Bir şeylerin bizden gizlenmesi, o meşhur kapalı kapılar ardında kararlar alınmış olması mazeretimiz değil, olamaz. Çocuklarımız bu yalanı çoktan aştı ve doğru ne ise onu yapmak niyetindeler. Bize düşen onların aydınlığını kendi aydınlığımıza ve gücümüze katmak, onlerın yanında olmaktır.