“Gelenekleri İşlenmiştir Topraklarına, Karadeniz Kokusuyla”

Trabzon Karadeniz bölgesinde en çok merak ettiğim şehirlerden biriydi. Hamsinin başkentini ziyaret etmek için uzun süredir planlar yapıyordum. İki gece geçirdiğim bu güzel şehir, tarihi dokusu, dar sokakları, zengin mutfağı ve sıcak kanlı halkı ile beni hayal kırıklığına uğratmadı. 

 

 

Fatih sultan Mehmet 1461 yılında Trabzon’u ele geçirerek Komneos krallığına son verir. Sonrasında bir eyalet ve sancak olarak şehzadeler tarafından yönetilir. Kanuni Sultan Süleyman da burada doğar. Trabzon’a gidene kadar muhteşem Süleyman’ın burada doğduğundan hiç haberim yoktu. Benim için bir sürpriz oldu. 

 

 

Atatürk'ün köşkünden de haberim yoktu. Açıkçası  Trabzon hakkında fazla bilgim yoktu. Meğer ben hayatımda hiç sütlaç yememişim dedirtecek kadar güzel yapıyorlar. Sütlaçın asıl yeri Hamsiköy’müş ama bizim çok vaktimiz olmadığı için oralara kadar gidemedik. Merkezdeki Palet pastanesinin sütlacı eminim Hamsiköy'u aratmaz. Birde Gelik restoran çok beğendiklerim arasında, güler yüzlü personeli ve hamsi sezonu olmaması nedeniyle somonlu mücvere benzeyen nefis bir şey yedim enfesti. 

 

 

Babam Trabzon’un trafiğine çıkmak istemediği için bir taksi ile anlaşıp önce Atatürk köşküne, oradan da  Boztepe’ye çıktık.

Atatürk köşkü yokuşta, araç olmadan çıkılması zor amaaaaa o yokuşun sonunda bembeyaz tarihi  bir köşk sizleri bekliyor. Müze haline dönüştürülen köşkün bir odasında Atatürk 1937 yılında bütün mal varlığını Türk ulusuna armağan etme kararını almış ve mal varlığının bir listesini hazırlayarak gereğinin yapılması için Başbakan’a göndermiş. Bu önemli odayı girişte vasiyet adı altında görebilirsiniz. Ayrıca bahçesindeki peyzaj tasarımına hayran kalmamak elde değil. Tarihi köşkün arka taraftında çay  bahçesi de  var ama taksi beklediği için gidemedik. Aslında Atatürk sadece 3 sefer burada bulunmuş ama öylesine özenle bakılıyor ki  görmeye değer. Beni şaşırtan durum ise, o kadar çok Arap turist vardı ki rehberleri  Arapların Trabzon’u yağmurlu ikliminden dolayı çok sevdiklerini hatta yağmur yağdığında biriken su birikintisinin fotoğrafını çektiklerini söyledi. 

 

 

Boztepe'ye gelince.. Trabzon ayağınızın altında bana biraz Piyerloti yi hatırlattı sadece daha yükseği. Çayları semaverle getiriyorlar ve tavşan kanı çayların tadı harika. Eminim güneşin batışı ve doğuşu burada bir başka güzeldir. 

 

 

Rize yolu üzerinde Of'un oralarda bir yerde Uzungöl var. Doğası, gölü, eşsiz ormanları ve sessizliği ile  Türkiye’nin  harikalarından biri işte orayı görmediyseniz  mutlaka bir an önce gidip görün çünkü maalesef betonlaşmaya başlamış. Özellikle oraya erişmek için yaptığımız yolun eşsizliği kelimelerle ifade edilemez.

Sonuç olarak Trabzon'u çok sevdim umarım hızla değişen dünyamızda halkı gelenek ve göreneklerini korur. 

Haftaya görüşmek üzere