Ülkemizde bölücülük gibi irticanın da kaynağı ne yazık ki, Batı’dır. Çünkü Batı’nın egemen güçleri Türkiye’nin bulunduğu coğrafyada bölgesel güç olmasını istemiyor ve kendisi gibi başarılı, çağdaş, üretken bir refah toplumu olmasını çıkarlarına aykırı görüyor.

Dünyanın neresine bakarsanız bakın başarılı toplumların ve başaralı devletlerin beş aşağı beş yukarı ortak yanları vardır. Amerika’dan, Almanya’ya, İsveç’ten, Japonya’ya, İngiltere’den Çin’e, Rusya’dan Güney Kore’ye kadar bu böyledir. Çeşitli gelişmişlik kriterlerine göre hazırlanan ülke sıralamalarına da bakın ne demek istediğimi sanırım daha iyi anlayacaksınız.

Bilim, teknoloji, üretim, zenginlik, refah ve sanat adına başarılı bu ülkelerde bilim egemen kafa ve eleştirel akıl toplum ve devlet yaşamına egemendir. Toplumsal sorunların çözümünde ve dünyevi yaşamda din referans kaynağı değildir. Bu ülkelerde din, zaman içinde topluma sinmiş kültürel özellikleri dışında inanç ve itikatla sınırlandırılmıştır.

İslam’ı nasıl görüyor?

İşte Atatürk önderliğinde yapılan Aydınlanma Devrimleri başarılı devlet ve toplum olabilme projesinin adıdır. Bugün diğer İslam ülkelerinden her konuda ilerde isek bunun en önemli nedeni Mustafa Kemal Atatürk’tür. İşte bu nedenle Kemalizm’e düşmanlık ediyorlar. İşte bu nedenle Samuel Huntington “ Medeniyetler Çatışması” tezinde “Türkiye bu işten vazgeçmeli ve İslam ülkelerinin liderliğine oynamalı” diyor.

Geçtiğim günlerde Katolik dünyasının ruhani lideri ve Vatikan’ın Devlet Başkanı Papa Franciscus ülkemizi ziyaret etti. Ziyaret sırasında bol bol dini mesajlar verdi, ülkemizin laik yapısını ve çıkarlarını zedeleyen yaklaşımlar gösterdi ve Türkiye’nin tapusu sayılan Lozan’ı ihlal eden tavırlar sergiledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Papa Franciscus için “farklı düşündüğümüz konu hemen hemen hiç yok” diyor. Merak ediyorum Papa, Hz. Muhammed’in en son peygamber olarak gönderildiğini, İslam’ın en son tebliğ edilen din olduğunu kabul ediyor mu?  Yanıt çok basit, kesinlikle hayır! İslam’ı sapıklık olarak, kutsal kitabımız Kur’an’ın diğer kutsal kitaplardan aşırılarak yazıldığını iddia ediyorlar. Soruyorum Erdoğan bu konuda Papa ile hem fikir mi?

Külah mı, sarık mı?

Ziyareti sırasında Papa, Fener Patrikhanesi’ne gitti ve Patrik Bartholomeos’a kafasını öptürdü. Bu sıradan bir öptürme değil, anlamı ve derinliği var. Büyük planın parçası, görebilene! 

İslam dünyasında mezhepsel olarak ayrılıklar tetiklenirken Hıristiyan dünyası bin yıllık ayrılığını yani Katoliklerle Ortodokslar arasında bulunan fay hattını ortadan kaldırmaya çalışıyor. Osmanlılar bu fay hattı nedeniyle Avrupa’da kolaylıkla at koşturdular. İstanbul’a hakim bile değilken İstanbul’un fethinden tam 61 yıl önce 1392’de Makedonya’da Üsküp’teydiler. 

Ortodoksların “Başımızda kardinal külahı görmektense Osmanlı sarığı görmeyi arzu ederiz” diyen yaklaşımı ve Katoliklere karşı kökü tarihe dayalı travması Osmanlı’nın batıda ilerlemesini kolaylaştırmıştır. Osmanlı’nın en güçlü olduğu dönemde uzun soluklu olarak sürdürebildiği batı sınırları aynı zamanda Katolik-Ortodoks dünyayı ayıran sınırlar olmuştur.

 

Üst akılla aynı mı düşünüyor?

Öptürmenin diğer bir anlamı Fener Patrikhanesi’ni ekümenik yani evrensel hale getirerek ve Lozan’ı delerek yaklaşık 300 milyonluk Ortodoks aleminin (Rusya, Ukrayna’nın batısı, Beyaz Rusya, Bulgaristan, Romanya, Yunanistan, Kıbrıs’ın güneyi, Moldovya, Karadağ, Makedonya, Sırbistan, Ermenistan, Gürcistan) ruhani lideri yapmaktır. Çünkü emperyalizm dini toplumları yönlendirmek ve sömürmek için bir araç olarak görmektedir.

Papa’nın kendini öptürme hamlesinin ardında Hıristiyan kültürünün beşiği olarak görülen Anadolu’yu dönüştürmek ve ele geçirmek, bu toprakları İslam’ın kökünü kazıyarak Bizanslaştırmak ve yine bin yıllık bela olarak değerlendirilen Türklüğü yok etmek vardır. 

Tekrar soruyoruz, Erdoğan bu konularda da Papa ve arkasındaki üst akılla aynı düşüncede mi?

Saygılar sunarım.