Yeni yılınız kutlu olsun. Umarım hepimiz için hayırlı bir yıl olur. Bu hafta ki yazımı Amerika'nın en çılgın şehri olduğunu düşündüğüm New Orleans'dan yazıyorum. Yazacak o kadar şey var ki nerden başlasam bilemedim en iyisi baştan  başlayayım. New York'tan 4 saate yakın bir uçak yolculuğu ile akşam  8 gibi indik.O saatte toplu taşıma bitiyormuş zaten olacağınıda çok tahmin etmiyorduk. Dişarda bekleyen taksilerden biriyle 20 dk gibi kısa bir yolculuktan sonra merkezdeki otelimize geldik. Hemen belirteyim New Orleans otelleri gerçekten başka şehirlere göre daha pahalı sanırım her yıl on milyon turist bunda etkili oluyor.

Otelimizi son anda reserve ettik ama çok ferah, odası geniş, tertemiz, merkezde iyi bir otel çıktı. New Orleans 1803 yılında 15 milyon dolar karşılığında Napolyon'dan alınmış hala Fransız etkisi sürüyor. Yeni yıla New Orleans'ta girmek çok doğru bir karardı. Arkadaşım ve gazetemiz yazarlarından Ilkgül bir kaç sene önce yılbaşını geçirdiğinden beri listemin üst sıralarındaydı.

Bourbon sokaktaki rastgele barlardan birinde jazz eşliğinde kokteylerimiz içildikten sonra Mardi Gras gösteri yürüyüşünü izledik. Coşkuyla alkışlayan seyircilerin heyecan ve mutluluğu ayrı bir hava yarattı. Ilık bir bahar havasınında payı vardı tabiiki. Sahane bir gösteriden sonra French Square'e geri dönüp yarım düzine istridye ve pelikan fıstıklı turta ile inanılmaz lezzetli akşam yemeği arkası Bourbon sokağı turlayıp barların üst katlarında ki balkonlarda yılbaşı geleneği asağı boncuk kolye fırlatanlardan bir kaç tane yakalayıp boynuma taktım bunu haftaya daha detaylı anlatacağım. İlerleyen saatlerde kalabalığın peşine takılarak Mississippi kıyısında ki kutlamalara katıldık. Havai fişek gösterisi gerçekten vayyy bee dedirtti. Rengarenk ve coşkulu.. 


Otelimize dönerken düşünmeden edemedim. Avrupa'da yaşamayı seviyorum ama hayat ABD'de çok daha farklı, çok daha özgür, çok daha büyük, çok daha eğlenceli..


Haftaya görüşmek üzere