Geçen ay Fransa’nın başkenti Paris’te, tarih öğretmeni Samuel Paty’nin başı kesilerek öldürüldü. Adeta IŞİD tarzı bir infaz yapıldı. Faili, henüz 18 yaşında bulunan Çeçen asıllı Abdullah Anzorov’du. Öldürme nedeni ise Samuel Paty’nin ifade özgürlüğü dersinde öğrencilere Charlie Hebdo dergisinde çizilmiş olan Hz. Muhammed karikatürünü göstermesiydi. 

2015’de de Hz. Muhammed’in karikatürünü yayınlayan Fransa’nın ünlü mizah dergisi Charlie Hebdo’ya yönelik bir saldırı yapılmış, 2’si polis memuru olmak üzere 12 kişi hayatını kaybetmişti. Bu saldırıda hayatını kaybedenler arasında Fransa’nın tanınmış karikatüristlerinden  biri olan Charb lakaplı Stephane Charbonnier de vardı.

Terör Yaparak Olmaz

Geçtiğimiz Pazartesi günü de (2 Kasım 2020) -muhtemelen aynı kapsamda- Viyana’da bir terör saldırısı yapıldı, biri polis 5 kişi hayatını kaybetti ve 7’si ağır olmak üzere 17 sivil yaralandı. Avusturya İçişleri Bakanı Karl Nehammer polis tarafından öldürülen saldırganın “IŞİD sempatizanı” olduğunu açıkladı.

Öncelikle ifade etmek isterim ki; Charlie Hebdo mizah dergisinin hiciv ederek Hz. Muhammed’in karikatürünü -ifade özgürlüğü bağlamında bile olsa- yayınlamasını tasvip etmek mümkün değil. Ama bu karikatür çizildi, yayınlandı ve gösterildi diye insanların hayatına son vermek ve bu yetkiyi Allah’tan aldığını sanmak da ancak ve ancak hastalıklı bir ruh halidir. Hz. Muhammed’e ve İslam’a karşı saygısızlık yapan odaklara karşı mücadele hukuki, insani ve çağdaş yöntemlerle yapılabilir ve ancak bu şekilde etkili olur. Öldürerek, katlederek ve terör yaparak ancak karşı tarafı haklı pozisyona sokar ve azdırır, olayların arkasındaki emperyalist planın enstrümanı olursunuz.

Macron Zor Durumda!

Olayın ardından Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un gerçekleştirdiği kışkırtıcı söylem, İslam karşıtlığını ve korkusunu körüklemesi nedeni ile kesinlikle kabul edilebilir değildi ve sorumsuzca idi. Çünkü Macron zorda! Macron, 2017 seçimlerini ikinci turda ödünç oylarla kazandı. Seçmen, ilk turda iki aday arasındaki fark çok az olmasına rağmen ikinci turda aşırı sağ eğilimli Ulusal Cephe lideri Marine Le Pen kazanmasın diye Macron’a oy verdi. 2022’de yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise; artan hayat pahalılığı, orantısız vergi reformları, çalışanların ve orta sınıfın ekonomik güçlükleri, sarı yeleklilerin bitmez tükenmez protesto eylemleri ve üzerine tuz biber olan ve ekonomiyi daha da aşağıya çeken korona salgını nedenleri ile seçimleri yeniden kazanması zor gibi. 

İslamofobi, Macron’un seçimi kazanabilmek için en büyük enstrümanı. İslam’a karşı sarf ettiği sert söylemlerle aşırı sağa gidecek oyların bir bölümünü konsolide etmeye çalışıyor. Fransa’nın devlet aklı şapkayı önüne alıp düşünmeli; “Niçin Fransa’daki Müslüman nüfusu krizde? Neden radikal İslamcı şiddet Avrupa’da açık ara en fazla Fransa’da mevcut?” gibi soruların yanıtını aramalı.

İktidar Din ve Milliyetçilik İstismarı Yapıyor 

Türkiye’deki iktidar da çok zorda! Artık tükenmiş, her alanda iflas etmiş, ülkeyi yönetebilir olmaktan tamamen çıkmış, içte ve dışta anlatabilecek hiçbir hikayesi kalmamış durumda. Tek şansı; din ve milliyetçilik üzerinden istismar yapmaktır. İktidar da bu düşünce ile dibine kadar bunu yapıyor. Bu yüzden Türkiye’nin hem bölgesinde hem de dünyada herkesle arası kötü! Fransa ile daha kötü olmasının nedeni ise her iki ülkenin liderinin zor durumda bulunuyor olmasının karşılıklı bileşkesidir. 

Gelelim İslamofobi konusuna. Kelime anlamı olarak “İslam Korkusu” demektir. Ayrıca; Müslümanlara ve İslam Dini’ne karşı duyulan nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve kin besleme anlamına da gelir. Günümüzde İslamofobi artarak yaygınlaşmaktadır. Bu korkunun tarihsel bir geçmişi olmasına rağmen, özellikle 1991’den sonra artarak yaygınlaşmasının iki büyük nedeni vardır:

Batı’nın emperyalist politikaları,

İslam dünyasının düşünce yapısı olarak hala Ortaçağı yaşıyor olmasıdır.

Korku Sokaklarda ve Halkta Var

Gerçekte, Batı’da bir İslam korkusu yok! Batı’nın devlet ve entelektüel aklı İslam’ı ve Müslüman toplumları ne fikren ne de fiziken kendine ve sistemine tehdit olarak görüyor. Örneğin; İslam propagandası yapmak ve İslam’ı yaymaya çalışmak, Batı’da suç değildir. Hatta; bunu Vatikan’da, San Pietro Bazilikası’nın önünde bile yapabilirsiniz. Başınıza herhangi bir felaket gelmez ve bir takibata uğramazsınız. Aynı şeyi Müslüman ülkelerde yapamazsınız, yapmaya çalışanın başına çok ciddi felaketler gelir. Ayrıca; “misyonerlik” adı altında bu bir suçtur.

Batı’da İslamofobinin etkili olduğu yer sokaklar ve halktır. Bunun birincil sebebi; Batı’nın emperyalist politikalarıdır. Soğuk Savaş (1947-1990) bittikten ve Sovyetler Birliği çözüldükten sonra, yeni bir ortak tehdide ihtiyaç vardı. Yoksa, NATO’yu ve Batı’yı bir arada tutmak mümkün olamazdı. Aynı zorluk şimdi de devam ediyor! 

Medeniyetler Çatışması

Bugün, “İslami Fanatizm” içerikli terör bölgesel ve küresel olarak tırmanıyor ve yaygınlaşıyor. Bu da Batı toplumları arasında İslamofobiyi tetikliyor. Bunun arkasında bölgesel ve küresel hedefleri olan emperyalizmin kısmen yanlış, kısmen bilinçli politikaları var. Bu durum görmezden gelinerek yapılacak lanetlemeler ve atılacak adımlar boşunadır. “Medeniyetler Çatışması” kurgusu, 1990’lı yılların hemen başında yapılmıştır.

Emperyalizm, küreselleşmede endüstri çağından bilgi çağına geçmiştir. Artık savaşlar politik ve ideolojik çatışmaların üzerine değil, kültürel ve dinsel fay hatları üzerine inşa edilmektedir. Çatışmaların yaygınlaştırılması, sürekli hale getirilmesi, vekaleten yapılması, terörizmin bir enstrüman olarak yaygın şekilde kullanılması, bilgi harbi ve psikolojik harekat bu çağın en bariz özellikleridir.

İktidar İslamofobinin Yükselmesine Neden Oluyor

İslamofobiyi besleyen diğer neden ise Müslüman toplumların hala Ortaçağı yaşıyor olması, Avrupa’nın 18.yüzyıldan sonra geçtiği çağdaş düşünce evresini hala yakalayamaması ve aydınlanmayı yaşayamamasıdır. İslam dünyası için hala din ve mezhep, dünyevi yaşamın referansıdır. Çağdaş dünya için ise artık bunlar geride kalmıştır.

Ülkemizi yöneten iktidar, Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde yapılan Aydınlanma Devrimlerine düşmanlık ederek ve Cumhuriyetimizin kazanımlarını bir bir yok ederek hem Türkiye’yi Ortaçağ’a taşımakta hem de söylem ve icraatlarıyla -ama bilinçli ama bilinçsiz olarak- İslam’ın ötekileşmesine ve İslamofobinin yükselmesine neden olmaktadır.

Ortaçağ Kafasıyla Olmaz!

Sokaktaki masum insanları öldürerek ve toplu katliamlar yaparak Batı’yı yenemez, geri adım attıramaz, saygı duyulmasını istediğiniz değerlerinize saygılı olunmasını da sağlayamazsınız. Hatta İslamofobinin güçlenmesine neden olarak Batı’daki bazı çevrelerin gizli planlarına hizmet edersiniz. Bununla beraber; Avrupa’da yaşayan Türkler de dâhil tüm Müslümanların yaşamlarını zehir eder, hatta yaşadıkları ve ekmek parası kazandıkları yerleri terk etmelerine bile neden olursunuz. 

Gerçekten çağdaş dünya ile rekabet edebilmek, gerekirse çıkarlarınız ve güvenliğiniz adına onlarla savaşabilmek için eleştirel akla sahip, bilim egemen kafalı bir toplum olmak zorundasınız. Ortaçağ kafası ile bırakın çağdaş toplumlarla mücadele etmeyi, tabii afetlerle bile başa çıkamazsınız.