Türkiye’nin yeni partilerini daha doğrusu eski ama kendisini yeni olarak sunan liderlerini hemen her konudaki açıklamaları ile takip ediyoruz. Parlamenter ve herkesin sesini duyurabildiği demokratik bir sisteme itibar edenler için iyi haber elbette. Ancak siyasi temsiliyeti sadece partiler aracılığı ile sağlamaya çalışmak akılcı bir yöntem değil.

BUGÜN : 13.5 MİLYON PARTİLİ

Türkiye’de halen on iki parti mecliste görüşlerini temsil edebiliyor. Meclis dışında ise aktif olarak yetmiş bir partimiz var. Pandemi ile geçen 2020 yılında kurulan yeni parti sayısı ise yirmi iki. Muharrem İnce’nin de yeni bir parti kuruluşu içinde olduğunu biliyoruz. Yıl bitmeden daha kaç parti kurulmuş olacağını ise tahmin etmek güç.

Türkiye’de 95 partinin 21’inin hiç üyesi yokken, 26 parti ise 100’den daha az üyeye sahip. Türkiye’de 13 milyon 648 bin 432 kişi, faaliyet gösteren herhangi bir siyasi partinin üye listesinde yer alıyor.

Biraz daha detaya bakarsak on iki partinin toplam 13 milyon 541 bin 182 üyesi var. Bu on iki partini üye sayısına göre sıralamasına baktığımızda liste şöyle oluşuyor. Adalet ve Kalkınma Partisi (10 milyon 592 bin 23), Cumhuriyet Halk Partisi (1 milyon 254 bin 652), Milliyetçi Hareket Partisi (495 bin 644), Demokrat Parti (437 bin 214), İyi Parti (306 bin 809), Saadet Partisi (217 bin 441), Yeniden Refah Partisi (80 bin 239), Halkların Demokratik Partisi (39 bin 816), Genç Parti (37 bin 270), Demokratik Sol Parti (33 bin 388), Büyük Birlik Partisi (27 bin 330) ve Vatan Partisi (19 bin 356). Bu on iki partinin dışında kalan ellinin üzerinde partinin ise sadece 107 bin üyesi bulunuyor.

Anlaşılan odur ki Türkiye halkı parti kurmayı seviyor. Partili olmayı ise daha çok seviyor. Türkiye’de parti üyesi olanların sayısı herhangi bir sivil toplum örgütüne üye olanların sayısını geçmiş durumda. Yani Türkiye’de siyasete dahil olmanın ve görüşlerini paylaşmanın yolu parti kurmaktan geçiyor.

DÜN : BİR TEMSİLİYET  MEZARLIĞI

Bugün siyaset arenasında durumumuz böyle iken, Türkiye’nin geçmişi de siyasi girişimler açısından oldukça iç karartıcı. Türkiye’nin kısa cumhuriyet tarihi parti mezarlığı gibi. Bugüne dek kapatılmış olan elli dokuz partimiz var. Partilerin kara dönemi ise 80’li yıllar. 80 darbesinden sonra tam yirmi parti kapatılmış. Doksanlı yılların da bu dönemden kalır yanı yok, on yıllık dönemde kapatılan parti sayısı on altı.

Kapatılmış olan elli dokuz partinin yüzde 60’ı sol eğilimli partiler. Yani bugüne dek açılmış olan altmış yedi sol partinin yarısından çoğu kapatılmış. Sağ partilerde kapatılma oranı ise yüzde 37. Türkiye’nin genel olarak sol akımlardan pek de hoşnut olmadığı aşikar.

Sol veya sağ farketmiyor aslında. Siyasal tarihimiz gösteriyor ki, görüşlerini paylaşmak için parti kurmak pek de güvenli ve kalıcı bir yol değil. Bunun aslında daha kökten bir nedeni var, o da Türkiye’de siyasi partilere karşı bu sert tutumun daha da fazlasının sivil toplum örgütlenmelerine karşı olması. Türkiye’de sivil toplumun gelişimi bir türlü tesis edilememiş durumda. Ne toplumun sivil topluma bir eğilimi var ne de devletin ezelden beri sivil girişimlere tahammülü. Ancak bunun kesinlikle değişmesi gerekiyor. Bir ülkede siyasi parti üyesi sayısının sivil toplum kuruluşlarını üye sayısını geçmiş olması pek de normal bir durum değil.

Diğer yandan, Türkiye’de bugüne dek siyasi partilerin önemli bir bölümü lider partisi olmanın ötesine geçememiş. Hemen her parti liderleri ile birlikte var olmuş, onunla büyüyüp, onun siyasi arenadan çekilmesi ile son bulmuş. Özellikle merkezde konumlanarak, geniş kitlelerin desteğini almış olan partilerin hep lider partisi olduğunu görüyoruz. Türkiye seçmeni ise partilerini tercih ederken özellikle dönemlerinin güçlü liderlerinin söylevlerinden de çok etkilenmiştir.

Seçmen ile ilişkilerini büyük bir başarı zeminine oturtmuş az sayıda lider geniş kitleleri arkasına almış, tabiri caiz ise doğal bir siyasi kalkan oluşturmuşlardır. Bu büyük liderleri taklit eden birçok lider ise seçmen ile doğal bir zeminde buluşamamış, buna mukabil bolca alkışlanan muharrirler olarak siyasi tarihimize işlenmiştir. Ancak bu alkışların seçmende siyasi tercihe dönüşmediği de yine bilinen bir gerçektir.

YARIN : PARTİ DEĞİL SİVİL ÖRGÜTLENME

Bugün Türkiye’de çok az sayıda kurumsallaşmış siyasi parti, yine az sayıda gerçek siyasi lider buna karşılık çok sayıda muharrir lider ve bu liderlerin adına parti dedikleri, ancak bir parti olmaktan fazlasıyla uzak yapılanmalar bulunmaktadır. Buna karşılık demokratik bir partinin varlığından söz etmek ise mümkün değildir.

Bu durum bizi neden ilgilendiriyor? Türkiye’de anlaşılan odur ki sivil toplumun kendisini ifade etme tarzı olarak seçtiği yöntem partileşmek ya da mevcut bir partiye üye olmak. Aslında bu üyeliğe neden olan motivasyon sivil bir temsiliyetten çok partinin sağladığı ekosistemden menfaat elde etmek. Yani Türkiye’de siyasi parti üyeliğini demokratik bir arayış olarak tanımlamak çok mümkün değil.

Parti kanalı ile siyasal temsiliyet arzusu, önce parti içindeki antidemokratik uygulamaları geçmenizi zorunlu kılıyor. Bunu aştığınız halde, bu sefer de dünyanın her yerinde adaleti sorgulanan seçim sistemlerinin handikaplarını bertaraf etmeniz gerekiyor.

Gerçek bir demokratik temsiliyet isteği ve karar mekanizmalarına katılım beklentiniz var ise, parti üyeliği rasyonel bir çözüm değil, olmamalı da. Buna karşılık sivil toplum örgütlerine veya platformlarına üyelik daha doğru bir tercih olacaktır. Ancak bu üyelik bireyin daha aktif bir çabasını da gerektirecektir. Bir derneğe üye olmak, yaşam şeklini değiştirmek, gönüllü faaliyetlerde bulunmak, başkasını önemsemek ve sair.

Bugün geldiğimiz noktada ihtiyacımız, muharrir bir liderin partisinin peşinde koşmak ya da onun alkışlamak değil, gerçek çözümler üretmek için çaba sarfeden sivil örgütlenmelerin destekleyicisi olmaktır. Sivil toplum olarak örgütlendiğimiz ölçüde, daha güvenilir bir yarına sahip olma ihtimalimiz artacaktır.