Sene 1997. Sıcak bir yaz sabahı hayatımda ilk defa Paris'te uyandım. Bu sıradan bir uyanma değildi benim için çünkü ben bu uyanmayı 17 yaşından beri planlıyordum. Bir sabah kendimi Barok tarzı tarihi bir otelin bordo kadife perdeli, saten çarşaflı odasında kahve kokularıyla uyanır buldum. Kırmızı boyalı Moulin Rouge da ilk gün keşfettiğim binalardan biriydi. Tepesindeki kırmızı değirmenin ve gece ışıklandırılması beni büyüledi adeta.  Yıllar sonra Nichole Kidman ve Evan Mcgregor'un başrolünü paylaştığı müzikal filmde Moulin Rouge'u dünyaca ünlü yaptı. Gerçekten de  müzikleri, kostümleri, atmosferi ve konusuyla çok etkileyici bir filmdi.

 

 

PARİS'İN SİMGESİ  

Dünya’nın en eski ve meşhur kabaresi olan Moulin Rouge 1889 yılında açılmış. Resmi olmayan bir genelevden sosyetik ve turistik bir müzikhole dönüşmesi uzun bir süre almış. Frank Sinatra'dan tutun da Liza Mineli’ye kadar. Yıllardır Paris gece hayatına damgasını vurmuş. Günde bir kaç seans yapılıyor yemekli yada yemeksiz... İsterseniz şampanya ekleyebilirsiniz seyrettiginiz şova daha da bir anlam katmak için. Değeri de sanırım 10 Euro extra. Biletleri internetten almak daha mantıklı hem kesin garanti olur hem de sıra beklemezsiniz. İçeriside dışarı gibi kırmızı, girişte filmden objeler sergileniyor fotoğraf çekmek kesinlikle yasak isterseniz kendilerine ait bir fotoğrafçıları var. Belli bir ücret karşılığı Moulin Rouge tecrübeniz ölümsüzleşiyor. Dünyanın en ünlü kabarelerinden biri sayılan Moulin Rouge'da birbirinden güzel, görkemli, cıvıl cıvıl yetenekli bayanların şovunu seyretmenin fiyatı hiç de ucuz değil ama değer. Herhangi bir nedenden dolayı içeri giremeseniz bile dışardan fotoğraf çektirin.

 

 

Sevgili okurlarım, hepinize mutlu bir bayram diliyorum.