7 Haziran seçim sonuçlarının siyasi mesajını bu köşede defalarca dile getirdik. Bir kez daha yineleyelim. MHP’nin koalisyon hükümeti için ortaya koyduğu 4 koşul iyi okunduğu takdirde seçimin siyasi sonucu, mesajı olduğu açık biçimde görülecektir. 

 

Milli devlet, üniter devlet, “çözüm süreci” adı altında PKK’yı güçlendiren, muhatap alan, süreç, rüşvet ve yolsuzluk iddiaları, parlamenter sistem ile ilgili duruş MHP’nin millete verdiği mesajlar kadar seçimin de siyasi sonucu olarak değerlendirilmedir.

 

MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, konu ile ilgili yaptığı açıklamada “PKK’nın 10 maddesini kabul edenler, MHP’nin 4 maddesini kabul etmedi” dedi. Vural, açıklamasında “MHP olarak maalesef dün Adalet ve Kalkınma Partisi ile kurulabilecek bir koalisyonun uzlaşma zemininde belirlediğimiz 4 ilke Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından uygun bulunmamış, şartlar oluşmadığı için de MHP ile Adalet ve Kalkınma Partisi arasında bir koalisyon kurma imkânı ortadan kaldırılmıştır. Bunun sorumluları şüphesiz bu 4 ilke çerçevesinde bir koalisyon oluşturmak istemeyen iradenin olacağı açıktır. Bundan sonraki sürecin sorumlusu ve nasıl oluşacağı konuları doğrudan doğruya Cumhurbaşkanın görev alanı içerisinde olacaktır." açıklamasında bulundu.

 

Başbakan Davutoğlu’nun kalkıp kamuoyuna “Muhalefet uzlaşma içinde değil” şeklinde yaptığı açıklama inandırıcı olabilir mi? Hiç kuşkusuz milletimizin gözü önünde geçen olayları bu millet değerlendirecek, önüne konulacak sandıkta da iradesini yansıtacaktır. Bundan şüphe etmiyoruz.

 

Son günlerde Gazi Üniversitesi öğretimi görevlisi Prof. Dr. Cemalettin Taşkıran Hocamızın yazılarından alıntılar yaparak sizlerle paylaşıyoruz. Taşkıran, bu konuyu da çok güzel irdelemiş, bizim söylemek istediklerimizi kendi akıcı üslubu ile dile getirmiş. İşte o yazı:

 

Aslında her şey milletimizin gözü önünde oluyor. Ama bir biçimde “ele geçirilen” medya bunları halkın bilgisinden ve dikkatinden gizliyor. Yine de “güneş balçıkla sıvanmaz”, “gerçeklerin er-geç ortaya çıkma gibi bir özelliği vardır” diyerek ısrarla milletimize doğruları anlatmaya,  yazmaya, göstermeye, devam edeceğiz. Bu iş biraz zaman alabilir ama mutlaka sonuç verir.

 

Son günlerde artan kanlı bölücülük saldırıları milletimizden gizlenen ve daha çok gayri Türk unsurlar tarafından yürütülen ve adına “çözüm süreci denen” bölünme sürecini milletimizin önüne bütün acı ve çıplaklığı ile koydu. Bu zillet ve felaketi bu millete yaşatanlar hak ettikleri cevabı demokratik her zeminde alacaklardır. Partileri, yerleri ve konumları ne olursa olsun. Almaya başladılar bile. Millet bu zihniyetin gerçek yüzünü ve gerçek niyetini anladı. Onlara karşı büyük bir öfke ve pişmanlık içinde…

 

17 Ağustos’ta MHP – AKP arasında AKP tarafından “sırf adet yerini bulsun, zaman dolsun” diye yapılan 2,5 saatlik görüşmede AKP, MHP’nin daha önce kamuoyuna duyurduğu koalisyon görüşmesi yapmak için 4 şartını reddetmiş. Gelin şu 4 şartı bir kere daha görelim:

 

1- Anayasa'nın ilk dört maddesi değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez. 

 

2- Çözüm süreci eksiksiz ve bahanesiz olarak ortadan kaldırılmalıdır.  

 

3- Toplum hayatını felç eden, adalet ve ahlak kurallarını hiçe sayan rüşvet ve yolsuzluk iddialarının 17-25 Aralık kapsamında tekrar ele alınarak, ucu kime dokunursa dokunsun üzerine gidilmesi şarttır. 

 

4- Anayasal yetki ve sorumluluklarını inat ve ısrarla çiğneyen, hiçbir kural tanımayan Cumhurbaşkanı'nın, görevinin gerektirdiği meşru ve hukuki zeminde bulunmasının yanı sıra kuvvetler ayrılığı prensibinin parlamenter  demokrasiyle muhafazası, sağlıklı bir koalisyon için temel kriterdir.

 

Oysa, hatırlayalım aynı AKP, 2 Mart 2015 tarihinde bebek katili terörist başı ve HDP heyeti ile iki hafta görüşmüş ve HDP - İmralı - Kandil kanadının “müzakere”, AKP’nin ise “görüşme” dediği toplantılar sonunda anlaşmaya varılan 10 maddenin hayata geçirilmesi konusunda bir mutabakat sağlamışlardı. Bunun karşılığında da bebek katili terörist başı  “Olağanüstü kongreyi toplama ve Türkiye’ye karşı silahlı mücadeleye son verme kararı” alacaktı. 

 

Kabul edilen 10 maddede basında yer aldığı şekliye özetle şunlardı:

 

1- Demokratik siyasetinin içeriği tartışılacak. PKK’nın silahlı-silahsız bütün unsurlarının, yeni dönemde siyaset yapabilmesinin önü açılacak. ‘Dağdan iniş ve ovada siyaset’ olarak özetlenen, aralarında genel affın da olduğu düzenlemeler yapılacak. Örgüte üye olmayanların da örgüt üyesi gibi cezalandırılmasını öngören TCK’nın 220’nci ve 314’üncü maddeleri değiştirilecek, hatta yürürlükten kaldırılacak.

 

2- Demokratik çözümün ulusal ve yerel boyutları tanımlanacak. ‘Ulus Devlet’ tanımı, demokratikleşme yoluyla değiştirilecek, genelde tüm toplumun özelde Kürtlerin temel hak ve özgürlükleri güvence altına alınacak. AB Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na atıfla yerelde ‘Demokratik Özerklik’ adı altında özyönetim modelleri geliştirilecek.

 

3- Anayasa’da yer alan vatandaşlık kavramının değiştirilmesiyle, bireylerin eşit yurttaşlar olarak temel demokratik haklarının güvence altına alınması sağlanacak.

 

4- PKK çizgisindeki Kürt Siyasi Hareketi’nin öncülük ettiği ve devlet tarafından “hukuk dışı” kabul edilen mevcut tüm siyasi, kültürel ve ekonomik örgütlenmelerin sivil toplum örgütü olarak kabul edilmesinin ve faaliyetlerinin kısıtlanmaması sağlanacak.

 

5- Başta koruculuk sistemi ve boşaltılan köyler sorunu olmak üzere yaklaşık 30 yıldır süre gelen çatışma ortamının yarattığı tüm sosyo-ekonomik sorunların giderilmesine çalışılacak. Yerel yönetimlerin ekonomik açıdan da güçlendirilmesi, bölgesel kalkınmanın artırılmasına öncelik verilecek.

 

6- İç Güvenlik Yasa Tasarısı’nın kabul edilen maddeleri yeniden ele alınacak. Ceza, Siyasi Partiler ve benzer kanunlardaki kimi maddelerin yeniden düzenlenmesi yapılacak. Tutuklulukta en uzun sürenin üç yıl olması, müdafinin dosyayı inceleme yetkisine getirilen sınırlamaların kaldırılması, terör suçlarına özgü infaz uygulamasının insan haklarına uygun şekilde düzenlemesi gibi maddeler hayata geçirilecek.

 

7- Kadına yönelik her türlü ayrımcılığın kaldırılması için gerekli yasal düzenlemeler yapılacak. Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi’nin gereklilikleri yerine getirilecek. Tarihi ve kültürel mirasın korunmasına, kentlerde ve toplum yaşamında ekolojinin bir yaşam biçimi haline getirilmesi sağlanacak.

 

8- Farklı kimliklerin kendilerini özgürce ifade etmelerinin sağlanması, anadilde hizmet alımını genişletilmesi ve bu hakların Anayasal güvenceye alınması gerçekleştirilecek. Anadilde eğitim hakkı taleplerinin karşılanması sağlanacak.

 

9- Kürt kimliğinin anayasal güvence altına alınması sağlanacak. Bu noktada bölücü başının görüşmelerde birine yazdırdığı  “Özgür iradesiyle Türkiye’ye bağlılığını ifade eden Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır” önerisi yeterli olacak. Bu noktada ‘Türklük’ üzerine şekillenmiş Anayasa’daki vatandaşlık tanımı değiştirilecek.

 

10- Bütün bunların yeni bir anayasa ile garanti altına alınacak. Demokratik vatandaş ve toplulukları ulus-devlete karşı korumayı esas alan toplumsal konsensüsle oluşmuş bir anayasa hayata geçirilecek…

 

Niçin ilk 4 şartın kabul edilmediğini, son 10 maddenin kabul edildiğini biraz düşünün. Görüyorsunuz. Kabul edilenlerle ülke bölünmeye gidiyor, kabul edilmeyenler ise ülkenin bölünmesini önlüyor. Onun için de ısrarla Anayasa değişimi vurgulanıyor. Elbette Anayasa’da değişecek, değişmesi gereken yerler var. Çok yeri değişti de. Ama Anayasanın bu ilk 4 hükmü, öyle bir partinin ya da iktidar partisinin peşine takılmış muhalefetin Meclis'ten “el kaldır- el indir” şeklinde çıkardıkları yasalarla yazılmadı.  Bu 4 hüküm, üç beş hukukçunun yazdığı ısmarlama maddeler de değildir. Bu maddelerde Türk milletinin işgale, sömürgeciliğe, emperyalizme, bölücülüğe ve bölünmeye karşı isyanı vardır.

 

Fiilen bu maddeler değiştirilmeye çalışabilir. Hatta bazı hukuk dolanmaları da yapılabilir. Fakat bu milletin gerçekleri,  bazen kapalı kapılar ardında yapılan hesaplara uymaz.