Meksika'nın başkenti Mexico City'nin bir ilçesi olan Coyoacán'da sonradan müzeye çevirilen şirin mi şirin mavi bir ev var. Bu evin adı "Casa Azul". Bu ev dünya üzerinde insan suretleri çizimleri özgün otoportreleri  ile oldugu kadar  cinsel tercihleri çektiği acılarıyla  tutkulu aşkları ve siyasal görüşleriyle de tanınan Meksika’nın sıra dışı yirminci yüzyılın en önemli kadın ressamlarından  Frida Kahlo’nun doğduğu hayatının büyük bir bölümünü geçirdiği ve 1954 yılında akciğer embolisinden hayata gözlerini kapadığı ev.

 

 

  Yeşil ağaçların sıralandığı sıradan, dar, önünde dünyanın her yerinden ziyarete gelen turistlerin uzun kuyruk oluşturduğu  sokakta çok büyük olmayan mavi bir ev çıkıyor karşınıza. Picasso'nun, "onun yaptığı portreleri resmetme yeteneğine sahip değilim " diyerek hayranlığını dile getirdiği Frida’nın hayat hikayesini bilerek giderseniz ev daha bir anlamlı gelecektir.

Salma Hayek’in hayatını canlandırdığı filmde Frida’nin tutkulu, azimli iç dünyasını daha yakından tanıma fırsatı bulduk. Bir türlü ayrılmak istemediğim ev, uzaktan gelen Lola Beltra’nın, Paloma Negra şarkısı öyle bütünleşmişti ki kulaklarımdan uzun süre gitmedi. Frida’nın evi geniş sayılabilecek bir avlunun etrafındaki bölümlerden oluşmuş.. "Senin çirkin olduğunu söyleyen annemden nefret ettim. Sana benim gibi bakamayan herkesten. Senin güzelliğini görememelerini anlayamadım hiç dediği  Diego ile paylaştığı odası, solda fotoğrafta görülen resim tuvali, sağda görülen mutfağı ise olduğu gibi korunmuş. Evde resimlerinden daha çok fotoğrafları olduğunu hatırlatırım ama kesinlikle hayal kırıklığına uğramayacaksınız.

Başka bir bölümde ölümünden elli yıl sonra gün ışığına çıkan uzun etekleri, ayakkabıları, elbiseleri, ağrıları yüzünden hep takmak zorunda olduğu korseleri sergileniyor. ''Yatarak çok fazla vakit geçirdim. Yakın sadece'' diyen sanatçı’nın külleri, odasındaki konsolun üstündeki vazoda saklanıyor. Frida’nın küllerinden mi yoksa evin öyle güzel muhafaza edilmesinden mi bilmiyorum ama  sanki Frida hala orda aynalı yatağında yatıyor bir yandan sanatını icra ederken diego hangi kadının kollarında diye üzülüyor. 

 

 

1925 yılında meydana gelen talihsiz otobüs kazası ile yasamını kısıtlayan bedensel ve ruhsal acılarını sanata olan tutkusu ve basarısıyla unutmaya calısan  Frida Kahlo‘nun gerek fiziksel  gerekse sadakatsiz kocası diego ya aşkı yüzünden çektiği acıları hemen hemen bütün resimlerinde  evinin her metre karesinde açık bir şekilde görebiliyoruz. Bir keresinde  ilişkiyi tanımlamak için “Hayatımda iki büyük kaza geçirdim; biri Diego’ydu ve diğerinde ise bir tren az daha beni öldürüyordu. Diego kesinlikle çok daha yıkıcıydı” cümlelerini kuracaktı. İki meşhur ressam’ın olumsuz aşkı başarılarının yanında tarihte iz bırakmalarında önemli bir etken olmuştur. Belki mutlu bir yuvalari olsa Frida acisini yasamayip ölümsüz eserler bırakmayacaktı. 

Meksika gezimde yaşam hikayesinden ve eserlerinden çok etkilendiğim bu sıra dişi kadının buram buram aşk, hüzün, acı, buruk mutluluk kokan masmavi evini ziyaret etme imkanı buldum. Üstümde onun resmi olan sarı renkli tişört giyip acıklı meksika müziği eşliğinde bir yandan dolaştığı odalarda adım atıp gözümde canlandırdığım Frida’yi hissetmeye çalıştım.

 

 

 Seyahatimin unutulmaz anılarından biri olarak resim albümünde muhafaza ediyorum 

Sizinde yolunuz düşerse mutlaka ziyaret edin derim. Hatta dolabınıza bir magnet alın Meksikalıların umutlarına, azmine,aşkına, büyük aşklara başarılarına katkıda bulunalım yeni Fridalar yaratalım.  Hiç süpheşiz Frida Meksika’nın yetiştirdiği en büyük gurur kaynaklarından biridir.

Haftaya Görüşmek Üzere..