CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, gazetecilerin yıpranma hakkının 2008'de elinden alındığını belirterek, "Daha sonra yine sizin mücadelenizle bu hak teslim edilmek istendi ama basın kartına bağlandı. Bu da haksız bir uygulamaydı. Anayasa Mahkemesine gittik, Anayasa Mahkemesi bunu iptal etti, yeni bir düzenleme yaptılar, eski düzenlemeyi aratmıyor. Biz yine CHP olarak sizin hakkınızı savunmak için Anayasa Mahkemesine başvuracağız." dedi.

Kılıçdaroğlu, " " dolayısıyla parti genel merkezinde basın toplantısı düzenledi.

Gazetecilere minnet borçlu olunduğunu dile getiren Kılıçdaroğlu, günün 24 saatinde çalışan ve dünyadan haberleri ulaştıran gazetecilere teşekkür etti.

Kılıçdaroğlu, gazetecilerin yaşadığı sorunlara dikkati çekerek, bu sorunların siyaset kurumu tarafından yeterince ele alınmadığını savundu.

İzlenen ekonomik politikanın pek çok sorun yarattığını ifade eden Kılıçdaroğlu, yüzlerce gazetecinin işsiz olduğunu, haber peşinde koşan, toplumu bilgilendirmek isteyen kişilerin işsiz kalmasının dramatik bir tablo oluşturduğunu söyledi.

Kılıçdaroğlu, 1997'de yıpranma hakkını elde eden gazetecilerin 24 saat, karda, kışta, yağmurda, çamurda çalıştığını, savaş meydanlarında görev aldığını, terörle mücadele eden insanlarla haber yapmak için birlikte çalıştığını belirterek, "Bir yıpranma hakkınız var, bu hak elinizden alındı 2008 yılında. Daha sonra yine sizin mücadelenizle bu hak teslim edilmek istendi ama basın kartına bağlandı. Bu da haksız bir uygulamaydı. Anayasa Mahkemesine gittik, Anayasa Mahkemesi bunu iptal etti, yeni bir düzenleme yaptılar, eski düzenlemeyi aratmıyor. Biz yine CHP olarak sizin hakkınızı savunmak için Anayasa Mahkemesine başvuracağız." diye konuştu.

Yerel medyanın da aynı sorunları biraz daha ağır yaşadığını, bu sorunları aşmanın herkesin ortak görevi olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu, "Bu sorunları yaşıyorsunuz ama neden minnet borcu duyduğumu da ifade edeyim. Bütün bu sorunlara karşı görevinizi azim ve kararlılıkla yapıyorsunuz. Kaleminizi satmıyorsunuz, olayları olabildiğince objektif yansıtmaya çalışıyorsunuz. Doğru haber adına kılı kırk yarıyorsunuz. O nedenle bizler habercilere minnet borçluyuz." dedi.

- "Medya vesayeti kabul etmez"

Görevini yaparken evrensel kuralları göz ardı etmeyen gazetecilerin, kamu görevi yaptığını, toplumu aydınlattığını vurgulayan Kılıçdaroğlu, kamu görevi üstlenen bir organın bağımsız ve özgür olması gerektiğine dikkati çekti.

Çağdaş demokrasilerde medyanın yasama, yargı ve yürütme dışında dördüncü güç olarak tanımlandığını belirten Kılıçdaroğlu, "Keşke bizde de böyle olabilse. Yasama, yargı ve yürütme dışında medya da demokrasinin ana omurgasını oluşturan temel kurumlardan biri olarak kabul edilse." değerlendirmesinde bulundu.

Yasama, yargı ve yürütmenin vesayeti kabul etmediğini dile getiren Kılıçdaroğlu, vesayet altında olan yasama, yürütme ve yargının demokrasiyi yeteri kadar işletemeyeceğini kaydetti.

Medyanın vesayeti kabul etmediğini ve etmemesi gerektiğini, vesayet altındaki bir medyanın halka doğru haber vermeyeceğini, gerçekleri yansıtmayacağını aktaran Kılıçdaroğlu, Anayasa'da medya ile ilgili özel düzenlemeler olduğunu anımsattı.

Kılıçdaroğlu, Anayasa'nın 28. maddesinde "Basın hürdür sansür edilemez" ifadesinin yer aldığını hatırlatarak, basının özgür olduğunun ve asla sansür edilemeyeceğinin bir anayasal kural olarak belirlendiğini söyledi.

Anayasa'da "Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır" ifadesinin bulunduğunu, haber alma özgürlüğünü sağlayacak tedbirleri almanın devletin görevi olarak belirlendiğini anımsatan Kılıçdaroğlu, Anayasa'nın 30. maddesinde "Basın araçları suç olduğu gerekçesiyle zapt ve müsadere edilemez veya işletilmekten alıkonulamaz" ifadesinin yer aldığını aktardı.

Kılıçdaroğlu, bütün bu düzenlemelerin, medyanın, vesayeti kabul etmeyeceğini, özgürce haber peşinde koşacağını ve anayasal güvence içinde haberleri topluma yansıtacağını ifade ettiğini belirtti.

- "En önemli ve en güçlü denetleme organı medya"

Gazetecilerin alınan haberin kaynağını açıklamadığını, bunun güvencesinin de yasama organı tarafından verildiğini hatırlatan Kılıçdaroğlu, gazetecilerin haber kaynaklarını açıklamaya ve bu konuda tanıklık yapmaya zorlanamayacağını ifade etti.

Kılıçdaroğlu, böylece gazetecinin anayasal ve yasal güvenceleri içinde haber peşinde koşan, doğru haberi kamuoyuna yansıtan kişi olarak belirlendiğini, gazeteciliğin bir kamu görevi olduğunu dile getirdi.

İki temel unsurun önemli olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, bunlardan birinin haber kaynağını ve halkın haber alma hakkını korumak, ikincisini de medyanın dördüncü güç olarak halk adına yasama, yargı ve yürütmeyi denetlemesini sağlamak olduğunu aktardı.

Yasama organında olumsuz haberi, yargıda herhangi bir adaletsiz kararı geniş kitlelere ulaştıranın medya olduğuna dikkati çeken Kılıçdaroğlu, yürütme organında yolsuzluk veya liyakatsiz bir atama olduğu zaman bunu geniş kitlelere duyuranın da medya organı olduğunu kaydetti.

Kılıçdaroğlu, medyanın halk adına yasama, yargı ve yürütmeyi denetleyen en etkin kurum olarak ortaya çıktığının altını çizdi.

Bunun demokrasinin güzelliğini yansıttığını dile getiren Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

"Hiç kimse tek başına 'Ben en büyük gücüm' diyememektedir demokrasilerde. Denge, denetleme vardır. En önemli ve en güçlü denetleme organının medya olduğunu da artık 21. yüzyılda akıl sahibi olan herkes kabul etmektedir. Bu düzenlemeler var, güzel laflar ettik. Peki Türkiye gerçekleri ne? Bu gerçekler üzerinde de durmamız gerekiyor. Medya gerçekten de dördüncü güç olarak kendisini ortaya koyabiliyor mu? Gerçekten de vesayeti tümüyle reddedebiliyor mu? Yasalarda ve Anayasa'da öngörülen kurallara uygun olarak yürütme organı medyanın önündeki bütün engelleri kaldırıyor mu? Bunun üzerinde durmamız gerekiyor."

- "Medya mensupları baskı altındadır"

Gazetecilerin hakim karşısına çıkarıldığını belirten Kılıçdaroğlu, "2020 yılında yani 21. yüzyılın Türkiye'sinde gazeteciler 479 kez hakim karşısına çıkarılıyorsa orada sorunumuz var demektir. 2020 yılında 78 gözaltı, 25 tutuklama, 17 darp ve tehditle gazeteci karşı karşıya kalıyorsa orada sorunumuz var demektir. 2020 yılında 68 gazeteci hala Türkiye Cumhuriyeti devletinin hapishanelerindeyse orada oturup düşünmemiz lazım." dedi.

Kılıçdaroğlu, geçen yıl televizyonlara karartma, gazetelere ilan ambargosu ve doğru habere erişim engeli getirildiğini öne sürdü.

Basın İlan Kurumunca 5 gazeteye "doğru haber yaptıkları" için 333 gün ilan kesme cezası verildiğini savunan Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Basın İlan Kurumu bir anlamda 'basın infaz kurumuna' dönüşüyorsa oturup düşünmemiz gerekiyor. Nasıl bir demokrasi ve nasıl bir medya yaratmak istiyorlar? Yine 2020 yılında Türkiye'de bir ülkenin sözde Cumhurbaşkanı bir gazeteyi doğrudan hedef gösterip 'Ben o gazeteyi okumuyorum siz de satın almayıp okumayın' diye çağrı yapıyorsa orada medya üzerindeki vesayeti ve baskıyı bir düşünün.

Sıradan bir kişi bunu söylemiyor. Devleti yöneten en tepedeki koltukta oturan zat söylüyor bunu. Bizim Cumhuriyet tarihinde bir ilktir, 21. yüzyılda söylenmiştir bunlar. Gerçekleri anlatan televizyon kanallarına 10 gün karartma, 54 yaptırım cezası uygulanıyorsa oturup düşünmeniz lazım. Gerçekleri yazdıkları, söyledikleri, konuştukları, tartıştıkları için. Bir ülkenin Hazine ve Maliye Bakanı görevinden istifa ettiği halde 1775 radyo ve televizyon kanalı Türkiye'de 27 saat bakanın istifasını talimat alamadıkları için veremiyorlarsa orada oturup düşünmemiz lazım. Sıradan bir insan değil. Hem aileden hem damat hem saraya yakın hem hazineden hem maliyeden sorumlu istifa ediyor, açıklıyor. 'Açıklamayın' diye talimat geliyor.

1775 radyo ve televizyon kanalı 27 saat bu haberi vermiyor. Hangi medya özgürlüğünden söz edeceğiz? Hangi demokrasiden, insan haklarından söz edeceğiz? Halkın doğru bilgilendirilmesinden nasıl söz edeceğiz? Bunların olduğu bir ülkede medya özgürlüğü yoktur. Medya mensupları baskı altındadır. Haberi biliyorsunuz, görüyorsunuz, yaşıyorsunuz, vermek istiyorsunuz, talimatla sizin yazdığınız haber, sizin söylediğiniz haber, sizin çalıştığınız medya organlarında yer almıyor. Neden? İktidar istemediği için."

- "12 Eylül askeri darbesinde bile bu kadar ağır bir tablo hiç görmemiştik"

İktidarın bunları yasa dışı yollarla ve devletin kurumlarını kullanarak yaptığını iddia eden Kılıçdaroğlu, 3 ayrı kanaldan bunların yapıldığını savundu. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:

"Birinci kanal Basın İlan Kurumu. 'Basın infaz kurumuna' dönüştü. 'Şu gazetelere benimle ilgili haber yaptılar diye şu kadar süre ilan kesme cezası veriyorum, para vermeyeceğiz.' Basın İlan Kurumu ne zamandan beri birilerinin babasının çiftliği oldu? Ne zamandan beri hukuk dışına çıkarak kanunsuz işler yapmaya başladı?

İkincisi RTÜK aracılığıyla. Talimat üzerine görev yapıyorlar, para cezası ve karartma cezaları veriyorlar. Yaptıkları işlem de yasa dışı. Talimat üzerine değil vicdani kanaatine, yasalara göre karar vermesi lazım. Medyanın evrensel kuralları var, evrensel kurallara göre karar vermesi lazım. Üçüncüsü medya sahiplerine vergi denetimi. 'Gazeteye baskı yapıyorum olmuyor, RTÜK'ten ceza veriyorum olmuyor, ilan, para cezası veriyorum olmuyor o zaman bir şey yapmamız lazım, ne olması lazım? Bu medya patronunu cezalandırmamız lazım.' Nasıl? 'Vergi denetimi yapacağız, müfettişler görevlendireceğiz, cezalar yağdıracağız. Ta ki susuncaya kadar.' Bunu da bize demokrasi diye yutturmaya çalışıyorlar.

Ama bütün bunlara karşı şunu söyleyebilirim. Bütün baskılar ve bu baskıların yoğunlaşmasına karşı kalemini satmayan, özgürce haber yapan bütün baskılara karşı direnen bir medyamız var. Dünyaya örnek olması gereken bir medyamız var. Bir dikta yönetiminde, bir sivil darbe yönetiminde her türlü baskıya rağmen direnen, kalemini satmayan bir medya grubumuz var. Bunlara yürekten teşekkür ederim. 12 Eylül askeri darbesinde bile bu kadar ağır bir tablo hiç görmemiştik."

(Bitti)