Sanırım çoğumuz Benelux turları sayesinde tanıştık Lüksemburg ile. 2500 m2 toprak parçası üzerinde  500 bin nüfusu ile  Avrupa’nın en küçük ülkelerinden. Üç dil konuşulan ülke Duka'lıkla yönetiliyor. Vadinin üzerine kurulmuş şehir o kadar canlı ki yağan yağmura kimse aldırış etmiyor. Beni en çok etkileyen Adolf köprüsü oldu. Petrus nehrinin güzelliğine taç takmış gibi gözüküyor. 1900 yılında inşa edilmiş. Notre Dame Katedrali ise Paris’tekinin küçük versiyonu diyelim. Dükler Sarayı ve çevresinde bulunan Bakanlık binaları oldukça sade. Yoğun yağış nedeniyle Petrus vadisine inemedim ama olsun Lüksemburg’a tekrar gitmek için iyi bir nedenim oldu. Londra ile Lüksemburg arası uçak ile 50 dakika

 

 

Hani bu bizi süründüren, saatlerce kuyrukta bekleten, Avrupa birliği vize uygulamasının adı schengen nerden geliyor biliyor musunuz? Lüksemburg, Almanya ve Fransa sınırlarının kesiştiği noktada Lüksemburg sınırları içinde 600 kişinin yaşadığı turizm ve şarapçılıkla geçinen küçük bir köyden. 

Unesco'nun Dünya Kültür Mirası’na dahil edip, koruma altına aldığı eski Lüksemburg’un tarihi sokaklarında yaklaşan Noel heyecanı başlamıştı bile. Noel marketlerinin tahtadan barakaları yerleştirilmiş, ışıklandırılması ile uğraşıyorlardı. Yeni Lüksemburg ise camlı gökdelenleri ile dikkat çekiyor.

 

 

Avrupa Birliğinin en önemli 3 merkezi Lüksemburg’da. Avrupa Birliği Adalet Divanı, Avrupa Mahkemesi ve Avrupa Yatırım Bankası. Bana en çok ilginç gelen şey ise Avrupa Parlamentosunun önünde ne polis, ne güvenlik gördüm. Cumartesi günü olduğu için kapalıydı. Binanın önünde dolaşıp fotoğraflar çektim, kapılardan içerisini gözetledim, kimse cikipta sen napıyorsun? Kimsin? demedi. 

 

 

Lüksemburg da bir çok yabancı var o yüzden mutfakları çok çeşit. Ama benim dikkatimi çeken Fransız ve Portekiz mutfağının ağırlıklı olmasıydı. Bu arada yabancı dil bilmem oralarda rezil olmayayım falan diye düşünmeyin çünkü adım başı kebapçı. Fransız mutfağına ait pasta çeşitleri ve tarihi görünüşlü binalarda hizmet sunan pastaneler çok yaygın. Rengarenk makaronlar  içeriye davet ediyor. Ayrıca çikolataları ile ünlü şehirde çikolata diyarı Chocolate Company'e mutlaka uğrayın. 

 

 

Bence öyle minik bir şehir olduğuna falan aldanmayın en az 3 gün kalınız derim. Daha fazlası da bütçenizi sarsar zaten. Gerçekten pahalı olan Avrupa şehirlerinden. Şemsiyenizi almayı da unutmayın çünkü çoğu zaman yağmurlu.

Haftaya görüşmek üzere