Nuray UZATMAZ- Ahmet ATMACA/GAZİANTEP, (DHA)- GAZİANTEP Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gülşen Kum, kuraklığın göç dalgasına sebep olabileceğini belirterek, 'Avrupa'nın ilk durağı Türkiye. On milyonlarca insan ülkemize geldiği zaman bunlarla ilgili ne yapacağımız konusunda bir planlama yapmak zorundayız' dedi.
Türkiye ve dünyada kuraklık, iklim değişikliğinin hızla artan etkileriyle birlikte daha görünür ve hissedilir bir sorun haline geldi. Artan sıcaklıklar, yağış düzensizleşmesi ve buharlaşma oranlarının yükselmesi su kaynaklarının azalmasına yol açarken, özellikle tarım, enerji üretimi ve içme suyu temini gibi alanları doğrudan etkilemeye başladı. Kuraklık nedeniyle Türkiye, bazı bölgelerde yer altı sularının çekilmesiyle karşı karşıya kalırken, tarımda da ekimin gecikmesi başta olmak üzere farklı sorunlara da yol açtı. Gaziantep Üniversitesi'nde klimatoloji ve iklim değişikliği alanlarında çalışmalar yürüten Doç. Dr. Gülşen Kum, kuraklık ile ilgili yaşanabilecek durumları değerlendirdi.
'KİŞİ BAŞINA DÜŞEN SU MİKTARI GİDEREK AZALIYOR'
Doç. Dr. Gülşen Kum, Türkiye'nin coğrafi konumu nedeniyle farklı fay hatlarına sahip olduğunu ifade ederek, Türkiye'nin neredeyse tamamında deprem riski yaratan büyük kırılma hatlarının olduğunu belirtti. Kuraklığın da en az deprem kadar Türkiye'nin bir gerçeği olduğunu kaydeden Doç. Dr. Kum, kişi başına düşen su miktarının azaldığını söyleyerek, 'Türkiye kuraklık açısından çok kritik bir noktada diyebiliriz. Şu anda su kıtlığı yaşayan bir ülkeyiz. Nüfusla bağlantılı olarak da su sıkıntısı yaşıyoruz ama iklim değişikliğiyle birlikte bu miktar giderek azalacak. Özellikle kişi başına düşen su miktarı giderek azalıyor. Bu da beraberinde suya olan talebin artması anlamına geliyor. Özellikle tarımda yüzde 77 oranında su kullanıyoruz. Önlem almazsak işler daha da sıkıntılı olacak. Deprem anlık olan bir şey. Tabii ki Türkiye'nin bir gerçeği. Depremle yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor. Kuraklık da özellikle iklim değişikliğiyle birlikte çok daha sinsi ilerleyen bir süreç. Uzun sürelerde çok daha ciddi etkilerini göreceğiz. Kurak olan yerler daha kurak, nemli olan yerler nispeten daha nemli olacak. Bu da beraberinde kuraklıkla ilgili uyum süreçlerini birlikte getiriyor' dedi.
'SU STRESİ YAŞAYAN ÜLKELERDEN BİRİYİZ'
İklim değişikliğinin etkilerini göstermesiyle su fakiri ülkeler arasına Türkiye'nin de girebileceğini belirten Doç. Dr. Kum, 'Özellikle bu sene için yaz yağışlarını değerlendirdiğimizde, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ndeyiz onun üzerinden ilerleyelim. 13 milimetre 18 milimetre yağış görülürken bu yaz 3 milimetre yağış görüldü. 3 milimetre oldukça düşük. Hem İç Anadolu'da hem de Güneydoğu'da sıkıntılarını çok ciddi yaşıyoruz. Bu anlamda 2024 daha kötüydü. Dolayısıyla başımıza gelecek bir iş var. Başımıza gelecek bir felaket var. Bunu bireyden kamuya işin içerisinde bulunan herkesin bir şekilde su kıtlığı yaşayacağını düşünerek buna göre önlemler alması gerekiyor. Zira şu an kişi başına düşen su miktarında 1246 milimetre gibi bir rakama indik. Bu şu anlama gelir. Su stresi yaşayan ülkelerden biriyiz'' diye konuştu.
'EKİM TARİHLERİNİN DEĞİŞMESİ İLE KARŞILAŞIYORUZ'
Tarımda gıda arzıyla ilgili, ekim tarihlerinin değişmesiyle ilgili durumlarla karşılaşıldığını ve bunların temelinde ise sıcaklık artışı, yağışın azalışı, buharlaşmanın artması, nem azlığı, rüzgarın artması gibi durumların yer aldığını ifade eden Doç. Dr. Kum, bu durumun gıda azlığını ve ekonomik bazı sıkıntıları tetikleyeceğini belirterek, '''Kuraklık aslında kendini hissettirmeye başladı. Tabii ki yan etkiler de var. Yani suyu hala vahşi sulama yöntemiyle kullanırsak, tüketim alışkanlıklarımızda birtakım değişiklikler yapmazsak beraberinde özellikle tarımda ürün desenlerimizi değiştirmezsek daha karlı ürünlere yönelirsek bu sorunlar daha ciddi ve daha hızlı bir şekilde kendini gösterecektir. Bunlar resmi olarak olmasa bile karşımıza çıkıyor. Belli yerlerde spesifik olarak bunların örneklerini görüyoruz. Örneğin sıcak hava dalgalarının çok artması, ekoloji de birtakım problemler, tarımda gıda arzıyla ilgili, ekim tarihlerinin değişmesiyle ilgili durumlarla karşılaşıyoruz. Bunların temelinde sıcaklık artışı, yağışın azalışı, buharlaşmanın artması, nem azlığı, rüzgarın artması gibi durumlar yer alıyor. Bu durumun gıda azlığını ve ekonomik bazı sıkıntıları tetikleyeceği ortada' dedi.
'GÖÇ RİSKİNE KARŞI ÖNLEM ALINMALI'
Doç. Dr. Gülşen Kum, suya ulaşamayınca insanlarda bir süre sonra göç etmeye isteği doğacağını ve göçe zorlanacaklarını, Avrupa'ya göçün başlayabileceğini, Türkiye'nin güzergah üzerinde olduğunu ve bununla ilgili önlem alınması gerektiğini ifade ederek, sözlerini şöyle tamamladı:
'Şöyle ki özellikle güvenlik anlamında düşünürsek Türkiye'de hem gıda arzı, gıda güvenliği anlamında söyleyebiliriz bunu. Hem de tabii ki iklime bağlı olarak yaşanacak göçlerle ilgili söyleyebiliriz ki bu son aşamada artık bunları hissetmeye başlayacağız demektir. 2050'lere kadar yapılan senaryo çalışmalarına göre iklimsel birtakım yağış azlığı ve sıcaklık artışına bağlı olarak dünyanın genelinde bazı problemler olacak. Tabi şanslı olan yerler de var ama şanssız olan yerlerde özellikle de baktığımız zaman Güneydoğu Asya ülkelerinde örneğin Pakistan gibi ülkelerde su kıtlığı öncesinde seller, taşkınlarla uğraşacaklar. Sonrasında tabii ki Himalayalardaki kar erimelerine bağlı olarak suya ulaşamamaya neden olacak. Bu ülkeler için özellikle bu kaynaklar oldukça önemli. Suya ulaşamayınca buradaki insanlarda bir süre sonra göç etmeye isteği doğacak. Göçe zorlanacaklar ve göç etmek istedikleri zamanda gitmek istedikleri yer Avrupa. Biz de tabi ki Avrupa güzergahında olduğumuz için bir süre sonra kapılarımızda bu insanlarla karşılaşacağız. On milyonlarca insan ülkemize geldiği zaman bunlarla ilgili ne yapacağımız konusunda bir planlama yapmak zorundayız.' (DHA)




