Yalova’da her yıl YAFEM tarafından düzenlenen Türk Boyları Şöleni Türk Dünyası Gazeteciler Buluşmasına katılamadım. Ancak, video konferansla “Kızılderililer Türk Soyundan mı?” başlıklı bir konuşma ile katıldım.

Son derece önemsediğimiz ve zaman zaman da kaleme aldığımız bu konuşmayı üç bölüm halinde sizlerle paylaşmak istedik.

Değerli arkadaşlarım,

YAFEM’in bu yıl düzenlediği geleneksel Türk Boyları Şöleni 23.yılını deviriyor. Neredeyse başlangıcından bu yana 4-5 kez bu şölenlere katılma fırsatım oldu.

Şunu açıkça vurgulamalıyım:

Bir avuç amatör ruhla çalışan arkadaşlarımızın bu denli zengin ve her geçen yıl daha da ses getiren böylesine bir şölene imza atmaları büyük ve alkışlanması gereken bir başarı öyküsüdür. Çok profesyonelce çalışan ve kasaları para dolu olanlar bile böylesine uzun soluklu şölenlerde sınıfta kalmışlardır.

Başta YAFEM Başkanı Özer Koyuncu, Muhsin Sevencan hocam, Halil Ülker, Bülent Güler ve adlarını sayamadığım diğer arkadaşlarıma gösterdikleri bu başarıdan dolayı Türk dünyası adına teşekkür ediyorum.

Şimdi, Kızılderililer konusundaki konuşmama geçiyorum:

Bundan 15 yıl kadar önceydi ve YAFEM’n etkinliğine katılacaktım. Halil Ülker aradı ve “Hocam, Kızılderililer de Türk soyundan. Türk dünyasını buluşturduğumuz Yalova’ya Kızılderileri de davet ettik” dedi.

Amerika Onayda Kabilesi Reisi Brayn Pettorson ve yanında birkaç kızılderil Yalova’ya gelmişler ve açıklamalarında da “Yüzyıllarca Kızılderililer savaşçı ve saldırgan olarak anlatıldı. Sadece bu konuda altı binden fazla film çevrildi. Dünya kamuoyunda Kızılderililer barbar, ilkel ve saldırgan imajıyla süslendi. Hâlbuki biz insanı seven, içinde insanlık sevgisi dolu olan yardımlaşmayı ve kardeşliği ön plana çıkaran bir kültüre sahibiz ”demişlerdi.

Kızılderililerin Türk soyundan geldiği yolunda yazdığımız yazılar olağanüstü ilgi gördü ve çok olumlu tepkiler aldı. Özellikle ve de altını çizerek, YAFEM’in, bu konuda öncülük ettiğini ve adım attığını vurgulamıştık. Bundan sonra yapılacak seminer, toplantı ve şölenlerde bu konunun daha ciddi biçimde ve bilimsel yönleri ile ele alınması gerektiği görüşündeyiz.

YAFEM kadrosundan değerli hocamız Muhsin Sevencan yazımızla ilgili duygu ve düşüncelerini yansıtmış, teşekkür ediyorum. Sevencan, aynı zamanda konu ile ilgili geniş bir bilgiyi de bize aktardı. Kızılderililerin Türk kanı taşıdığına dikkat çekip, bugüne kadar bu akraba topluluğumuzu barbar, kan dökücü, vahşi bir topluluk olarak gösterilmeye çalışıldığını, bu yanlış ve olumsuzlukların elbirliği ile silineceğini belirtip “Bilimsel açıklamalar Kızılderililerin Türk soyundan olduğu artık gün gibi ortadadır” dedi.

Önemli bulduğumuz ve yazımız desteklediği için, Muhsin Sevencen’in mesajını ve konu ile ilgili yazısını sizlerle paylaşıyoruz:

“Yazınız çok güzel.

Kızılderililerin Onadia Kabile Reisi Prof. Başkanlığında geldiler.

Ben “Onedia Kabile Reisi” diye takdim edince

Sitem etti.

“Lütfen On Ayda Kabilesi” deyin dedi.

Orta Asya kökenli olduklarını ve Türklerle Akraba topluluğu olduklarını ifade etti.

Hatta Amerikalılar 6 binden fazla kovboy filmiyle bizi vahşi bir topluluk olarak dünyaya tanıttılar. Halbuki biz, Mevlana, Yunus gibi Ahmet Yesevi gibi insan sevgisiyle dolu bir milletiz, elimizdeki ekmeği komşumuzla paylaşacak kadar insani duygularla dolu bir kültüre sahibiz diyerek gözleri dolarcasına hakkı yenmiş bir toplumun dertlerini anlattı.

O anları hiç unutmuyorum.

Hatta o tarihlerde Yalova Haberci gazetesinde şöyle bir köşe yazısı ele almıştım:

YAFEM, ÖNTÜRKLER VE KIZILDERİLER YAFEM bu yıl Türk Boyları Kültür Şöleninde bir ilki daha gerçekleştirdi. Türklüğün ilk ataları ve akraba topluluğu olarak kabul edilen Yakutlarla Kızılderilileri Yalova’da bir araya getirdi. Ayrıca Öntürkler konusunda bilimsel araştırmacı Haluk Tarcan, Türk Boyları Kültür Şöleni’nin Türkçe Sohbetler bölümünde bir de konferans verdi. Bizleri, Türk tarihinde yedi bin yıl öncesine kadar götürdü.

Kızılderililerin kullandığı sembol ve işaretlerle Orta Asya Türk kültürünün sembollerini karşılaştırdı. Benzerliklerini ortaya koydu ve bilimsel açıklamalarını elde ettiği belgelerle süsledi. Büyük önder Atatürk’ün Yalova’dan başlattığı bu önemli projeyi YAFEM 75 yıl sonra tekrar hayata geçirmenin hazzını yaşadı. Konferans iki bucuk saat sürdü. Türklerin Anadolu’yu defalarca yurt yaptığını ve Anadolu’nun Türklerin ilk ata yurtlarından biri olduğunu Sayın Haluk Tarcan belgeleriyle anlattı. Avrupalıların ortaya koyduğu Türk tarihinin yanlış ve kasıtlı olarak çarpıtıldığı bir kez daha ortaya çıktı.

Kızlıderililer Türk Soyundan mı?...(2)

En eski medeniyetin Orta Asya’dan doğduğunu ve Türklerin medeni milletlerin en eskisi olduğunu yine önemli bir konu olarak belgeleriyle dinledik. O zaman Avrupalılar Türkleri niye yüzyıllarca barbar diye niteledi? diye bir soruyla karşılaştık. Bunun cevabını ise konferansa katılan Amerika Onayda Kabilesi Reisi Brayn Pettorson tarafından yapılan konuşmada bulduk. Özetle şöyle diyordu: “Yüzyıllarca Kızılderililer savaşçı ve saldırgan olarak anlatıldı. Sadece bu konuda altı binden fazla film çevrildi. Dünya kamuoyunda Kızılderililer barbar, ilkel ve saldırgan imajıyla süslendi. Hâlbuki biz insanı seven, içinde insanlık sevgisi dolu olan yardımlaşmayı ve kardeşliği ön plana çıkaran bir kültüre sahibiz.

Bu yüzden YAFEM’in yaptığı etkinlik Kızılderililerin tanıtımına katkı sağlayacak önemli bir çalışmadır. YAFEM’e, Yalova’ya ve Türkiye’ye şükranlarımı sunuyorum.” İşte bu konuşma bana o anda Ahmet Yesevi’yi, Mevlâna’yı, Yunus Emre’yi ve Şehy Edebali’yi hatırlattı. Kızılderililerin Onayda Kabile Reisi konuşurken Türk kültürünün insan sevgisi merkezli anlayışı bir bir gözlerimin önünden geçti. Sayın Brayn Pettorson konuşurken, ben, insanı tarif ederken “Kalbinde Allah ve İnsan sevgisi taşımak” diye niteleyen Ahmet Yesevi’yi; “Ne olursan ol yine gel!” diyen Mevlana’yı; “Yaradılanı hoş gör / Yaradan'dan ötürü" diyen Yunus Emre’yi ve “İnsanı yücelt ki, devlet yücelsin.” diyen şeyh Edebali’yi düşündüm.

Bizim bilge kişilerimizin sözlerini Kızılderili kabile reisinden bir kez daha duymak orada bulunan dinleyicilere büyük mutluluklar yaşattı. Bağlantıyı böyle kurdum. Türklere, Türklerin atalarına ve akraba topluluklarına binlerce yıl hep iftira atılmıştır.

Amerika’da Kızılderiler, Avrupa ve Asya’da Türkler yanlış tarihi bilgiler kurgulanarak dışlanmak istenmiş ve hatta hak etmedikleri sıfatlarla anlatılmışlardır. Bu tarihi olduğu yere getirmek için YAFEM bir adım daha attı. Eğer destek verilirse önümüzdeki yıl 12. si düzenlenecek olan Türk Boyları Kültür Şöleni çerçevesinde “Dünya Öntürkler ve Prototürkler Buluşması” gerçekleştirilecektir. Bu kapsamda ilgili ülke ve topluluklardan akademisyenler davet edilerek Yalova merkez olmak üzere İstanbul, İzmit, Bursa ve Bilecik’te konferanslar düzenlemeyi şimdilik bir proje olarak YAFEM ortaya koymuş bulunmaktadır. Desteklenmesi halinde YAFEM bu misyonu üstlenecek güce sahiptir.

Kim bilir? Belki de Atatürk’le birlikte Yalova’dan başlayan bu projenin meşalesini 75 yıl sonra yine Yalova’dan yakabiliriz. Dünya insanlık tarihine yeni bir not düşerek… YAFEM, Yalova ve Kızılderililerle başlayan bu kıvılcım tutuşarak olgun bir ateş halinde dünyayı sarmalı. YAFEM hazır, destek verenler olursa…”

Kızılderililerin Türk soyundan geldiğine ait yeni çalışmalar ve kanıtlar var.

Bu, benim de ilgimi çekmişti ve bu konuda yaptığım bir araştırmanın sonuçlarını da bir yazımda dile getirmiştim.

Kızılderili kabilesi reisi ve Amerika Yerlileri Sosyal İşler Daire Başkanı M. Franklin Keel Kızılderililer ile Türklerin DNA testlerinin aynı olduğunu ve ayrıca "Y" kromozomunun sadece yeryüzünde Türkler ile Kızılderililerde bulunduğunu söyledi.

Kızılderililerin konuştukları dillerdeki kelime benzerlikleri gibi, halı, kilim ve el işlerindeki desenlerin aynı olduğunu, örf, adet ve geleneklerde de çok büyük benzerlik olduğunu ifade etmiştir. Fransız dil bilimcisi Dumesnil ise, Kızılderili dilinde 320 kadar Türkçe kelime tespit etmiştir.

Ethel Steawert, belgelerle Kızılderililerin Türk soyundan geldiğini ispatlamıştır. Amerika’da diğer bir Türk nüfusu da Kamçatka Yarımadası’ndan Alaska’ya göçen Saka Türkleridir. M.Ö. 1500 yıllarında Göktürk alfabesi ile yazılmış Saka Beyinin hikâyesini anlatan taş tablet, bu göçü kanıtlamaktadır.

Avrupalılar Amerika kıtasına göç etmeden önce Kızılderililerin nüfusu, Avrupa kıtasının nüfusundan fazla idi. En az 50 milyon Kızılderilininsoykırım neticesinde katledildiği kesindir. Bazı ABD'li tarihçilere göre ise, bu miktar 100 milyona yakındır. Şu anda Kızılderililerin nüfusu 2.5 milyon civarında olup, soylarını koruma mücadelesi vermektedirler.

Asya ve Avrupa’da uygarlık yaratan Türkler ile Amerika kıtasında yaşayan eski uygarlıklar Maya-Aztek-Olmek uygarlıkları arasında sembollerle başlayan benzerlik, bir sürü konuda şaşırtıcı noktalara ulaştı.

Asya’da Hitit Güneşi olarak bilinen semboldeki TENGRİ (yani evrenin her yerindeki tanrı) ile Maya ve Aztek tanrısı Quetzalcoatl‘ın sembolü arasındaki benzerlik karşılaştırmaya değer. Hele bu tanrının adını “kutsal katlı” olarak okuduğumuzu düşünürsek anlamsal ve sembolik benzerlik iyice artar. (Kutsal katlı, Tengri ile aynı anlamdadır) Maya ve Aztek tanrı isimlerinde Türkçe ile başka hoş benzerlikler de mevcuttur. Maya ve Aztek tanrı isimlerinde Türkçe ile başka hoş benzerlikler de mevcuttur.

Chac: Yani "Çak" Mayaların yıldırım ve şimşek tanrısıdır. Çak şeklinde okunan bu sözcük halen bile dilimizde “Şimşek çaktı” şeklinde varlığını sürdürmektedir.

Kinich Ahau: Maya güneş tanrısıdır. Kinich veya Küniş, Türkçe “Güneş” kelimesi ile neredeyse birebir aynıdır. Eski Türk inancında “Künhan” Güneş-Han adı kutsal güneşe verilen isimlerden biridir. Ahau ile Han sözlerinin yakınlığı ise dikkat çekicidir.

Xiuhtecuhtli: ateş ve zaman tanrısıdır, çifte göreve sahiptir ve çifte kutlu olarak okunabilir.

Tezcatlipoca: Tez = hızlı, Katlı = Kat eden (hareket eden) ve B'den P'ye dönüşümle Bora sözü “poca” şeklini almış olabilir. Tezkatlıbora rüzgâr tanrısıdır.

Xochiquetzal: Güzellik ve çiçek tanrıçası idi. Burada “quetzal” sözünün kutsal olduğunu Xochi’nin çok olduğunu kabul edersek bu durumda “Çokkutsal” adı ortaya çıkmış olur.

Aşağıda sıralanan Kızılderili dilinde kullanılan kelimeler ile Türkçe arasındaki benzerlikler:

Yat-kı: yatılan ev

Tamazkal: Hamam, temiz kalmak

Atapaskan: Kızılderili kabilesinin adı

T- sün: uzun

Ata-Hualpa: Son Maya kralının adı

Tepek: tepe

Hu: selam

Türe: töre

Tete: dede

Atış-ka: ateş

Aş-köz: yemek

Yu: su

Yu-mak: yıkamak

Köç: göç

Tekun: tekin

Atağ: ata

Yaşıl: yeşil

Çakira: çakı

Kün: Gün

Misssigi: Mısır

Yanunda: yanında ...

Kızılderililer Türk Soyundan mı?..(3)

Biz, Kızılderililerin Türk soyundan geldiğini ve çok önemli benzerlikler taşıdığına inanıyoruz. Son yapılan araştırmalarda da bunu görmekteyiz.

Amerikalı ve Rus antropologların araştırmasında, Kuzey Amerika kıtasının ilk sakinlerinin genetik beşiğinin Sibirya'nın güneyindeki dağlık Altay bölgesi olduğu ortaya çıktı.

ABD'deki İnsan Genetiği dergisinde yayımlanan araştırmayı yapanlardan Pennsylvania Üniversitesi Antropoloji bölümü Doçenti Theodore Schurr, Rusya, Moğolistan, Çin ve Kazakistan'ın kesiştiği Altay bölgesinin onbinlerce yıldır çok sayıda halkın gelip gittiği kilit bir yer olduğunu belirtti.

Araştırmaya göre, Amerika kıtasındaki ilk insanların ataları bu halklardan biriydi ve bugün Rusya Federasyonu'nun bir parçası olan Altay'dan 20 bin ila 25 bin yıl önce gelmişlerdi.

Asyalılara ait genetik özelliklere sahip bu insanlar, o dönemde sular altında olmayan Bering boğazını geçmeden önce tüm Sibirya'yı katettiler.

Araştırmalarında, Amerikalı kızılderililerin ve Güney Altay bölgesinde yaşayan yerli kavimlerin DNA'larında Y kromozumunu (babadan geçen) analiz eden bilim adamları, iki grubun paylaştığı ve bunlara özgü genetik mutasyonu bulmaya çalıştılar.

Araştırmanın sonucunda, Amerikalı ve Rus antropologlar, her iki grupta da, anneden miras mitokondriyal genlerde de aynı genetik özellikleri buldular.

Çalışmalarında bu mutasyonların ortaya çıkması için ne kadar zaman geçmesi gerektiğini hesaplayan bilim adamları, Altay genlerinin 13 bin ila 14 bin yıl önce Amerikalı yerlilerinkinden ayrıldığını tahmin ediyorlar.

Kızılderililer’in bundan yaklaşık 35.000 yıl önce Amerika Kıt’asına yerleştikleri biliniyor. Kızılderililer, Sibirya civarındaki ata yurtlarındaki avlakların (av alanlarının) yetersiz geldiğini düşünerek, bugünkü Asya ile Amerika’yı bağlayan Bering Boğazı çevresinde yeni av alanları aramaya başladılar ve rastlantısal olarak Amerika’ya geçtiler. Oradaki avlakları beğenerek oraya yerleşme kararı aldılar. O günden beri o bölgeyi yurt edilen Kızılderililer, günümüze kadar kültürlerinde pek değişiklik yaratmayarak gelmişlerdir. Günümüzde ABD’de resmen kabul edilen 554 tane Kızılderili kabilesi var.

Yaşantı Benzerlikleri:

1- Bilindiği üzere Türkler “avcı” bir soydur. Bugün bile izlerini hissettiren “avcılık ruhu”, Kızılderililer’de de görülüyor. Zaten göç yoluyla Altay Türkleri’nin Amerika’ya geçerek orada Kızılderilileri oluşturması düşüncesinin de temelinde avcılık var.

2- Kızılderililerin kullandıkları av aletleri, temel ihtiyaçlarını gidermeleri için kullandıkları eşyalar… Türkler’in kullandıklarıyla benzer özellikler taşıyor. Üstü sivri çadırlarda yaşamaları, önleri kesik giysiler giymeleri, “huş” adı verilen oyma kayıklar kullanmaları… da Türk yaşantısına benziyor.

3- Kızılderililerle ilgili gördüğünüz resimlerden anımsarsınız, onlar da tıpkı Türkler gibi atlı yaşam süren topluluklardır.

Halk Kültürü Benzerlikleri (Folklorik Benzerlikler):

1- Kızılderililer’de “loğusa kadınlar” a önem verilmesi, onlarda bir kutsîyet bulunduğuna inanılması ve kırklarının yapılması, onların silahlara dokunmalarının yasak olması kültürel bir benzerliktir.

2- Atabaşkan ve Keçuva kabilelerinde Türkler’e özgü olduğu bilinen, parmakların arasına sicim (kalın ip) geçirilerek oynanan “sicim oyunu” nun oynanması da yine benzerlik teşkil etmektedir.

3- Cenazelerde “yasçı” ların bulundurulması da Türkler’le Kızılderililer arasındaki belirgin benzerliklerden biridir. Orhun Yazıtları‘nda da geçtiği üzere, en eski soydaşlarımız da ölüm törenlerine “yasçı, sıgıtçı…” denilen “ağıt yakan” ölü ağlayıcıları getirtirlermiş. Kızılderililer de tıpkı Türkler gibi bu biçimde törenler yapıyorlarmış.

4- Bizdeki “Kırkpınar Efsanesi” nde anlatılan ve pehlivanların can vermesine kadar devam eden güreşlerle, Brezilya Ormanları’ndaki Zakuma Kızılderilileri’nin tuttukları “güreş“, benzerlik göstermektedir.

5- Mohavk Kızılderilileri’nin Anadolu’da oynanan ve arasında “uzun eşek” oyununun da bulunduğu oyunların 12’sinden 11’ini bilmeleri de yine benzerliğe örnektir.

6- İnkalar’da bizdeki “kopuz” a benzeyen bir tür sazın bulunduğu gözlenmiştir.

Dinsel Benzerlikler:

1- Halk kültürü benzerliklerinde belirttiğimiz “loğusa” ya kutsiyet verilmesi, dinî kültürün de bir yansımasıdır.

2- En eski Türk inancı olan “Şamanizm” (Gök Tanrı Dini) ile, Kızılderililer’in inançları arasında çok yakın benzerlikler vardır. Aşağıdaki bilgi dikkat çekicidir:

Kızılderililerin yaptığı merasim ve kutlamaların en ilginç yanlarından birisi, kabilenin Şamanı’nın “Gök Tanrı” olarak kabul edilen “Ulu Ruh” a daha çok yaklaşmak ve kabilesi için O’nun yardımını ve rahmetini talep etmek maksadıyla, bu düzgün”direğe”tırmanmasıdır. Dinî maksatlı bu merasimi yöneten Şaman’ın bu direğe tırmanması, mensubu olduğu kabilesini kötü ruhlardan ve onların sebep olabileceği hastalıklardan koruması, yeni yılda kabilesine bol mahsul bahsetmesi konularında görüşme talep etmek maksadıyla”Gök Tanrı“ya daha yakın olma amacı taşır. Direğe tırmanma merasimi Kaliforniya eyaletindeki Camella Kızılderilileri arasında oldukça yaygındır.

3- Amerika yerli Kızılderili kabileleri ile Sibirya Saka, Altay, Hakas, Telvit ve Tuva bölgelerinde yaşayan eski Türk âdetlerinin ve mevsimlik dinî merasimlerin birbirine benzemesi ve paralellikler göstermesi oldukça ilgi çekicidir.

4- Bilindiği gibi Türkler’de “totemizm” yoktur. Yani Türkler “totemleştirdiği” (kutsallaştırdığı) canlı – cansız hiçbir varlığa tapmazlar. Fakat Türkler’de çok yaygın bir kutsîyet duygusu vardır. Güçlerinin yetmediği “gök gürültüsü ve şimşek” gibi doğa olaylarını kut’lu saymışlardır. Ötüken Ormanı’nı, “Iduk Ötüken yış budun” [Kutsal Ötüken Ormanı’nın Budunu (Ulusu)] diye kutsallaştırmışlardır. Veya “İnçü Ögüz’ü” [İnci Irmağı’nı] temiz tutmuşlar onu kut’lulaştırmışlardır. Fakat bu sayılanlara hiçbir zaman tapmamışlardır. Totemizm inancına sahip topluluklar, totemlerin bir ruh taşıdıklarına inanır ve o totemlerdeki kut’lu ruha sahip olmak için onları bedenleriyle bütünleştirirlermiş. Fakat Türkler hiçbir zaman en kut’lu varlıklardan birisi olarak gördükleri “Bozkurt” u pişirip yememişlerdir. Kızılderililer’de de bu “kutsallaştırma” olgusu bulunmaktadır. Bu da ayrı bir benzerliktir.

Irksal Benzerlikler:

1- Türk Irkı’nın belirgin bir kafatası yapısı vardır. Buna “brakisefal” kafatası tipi denir. Kızılderililerin bu kafatası yapısına ne kadar uygun oldukları tartışılabilir (benim de bu konuda pek bilgim yok); fakat göz ve çene yapıları Türkler’inkine benzer özellikler taşıyor.

şef joseph, oğuz kağan

2- Yapılan araştırmlarda, Kızılderililer’in Dna’sı ile, Türkler’in Dna’sı arasında çok yakın bir ilişki bulunuyor. Hatta Kızılderili Dna’sına Türkler’inkinden başka hiçbir Dna uymuyor. Bazı kaynaklarda “y kromozomunun” sadece Türkler’de ve Kızılderililer’de bulunduğu söyleniyor; fakat bu işin bilimsel boyutundaki bilginin ne derece doğru olduğunu bilemiyoruz.

Kimisine göre “y kromozomu” her erkekte bulunuyor; fakat buradaki haritada ise kromozomların Dünya haritasındaki dağılımına baktığımızda bu düşüncenin doğru olabileceği kanısı ortaya çıkıyor.

3- Tüm bu ırksal özelliklerin devamı niteliğin aklımıza takılan bir şey ise, “ten rengi“… Bugün dünya üzerinde yaşayan yaklaşık 300 – 350 Milyon Türk var. Bu Türkler dünyanın birçok bölgesine dağılmış biçimde yaşıyorlar. Normal koşullarda iklim farklılıklarının veya coğrafi özelliklerin kişilerin biyolojik yapılarını bile etkilediğini düşünürsek, Türkler içerisinde “beyaz tenli” olmayanların da olması gerekiyor. Fakat dünyadaki bütün Türk topluluklarından bir kişiyi örnek olarak getirseniz, hepsini bir arada gördüğünüzde hiç “siyah tenli” (şu araplardaki veya zencilerdeki karalardan…) Türk göremezsiniz. Kızılderililerin ten renkleri ise, sanki Türklere göre biraz daha