Çağdaş toplumlar ve ülkeler için çok önemli ahlaki bir kavramdır “Çıkar Çatışması” (Conflict of Interest). Hatta demokratik temiz bir toplumun olmazsa olmaz kavramlarının en başında gelir. Bu kavramın yalın olarak tanımı ise; kamu yönetiminde verilen kararların, doğrudan ya da dolaylı olarak kararı verenlerin çıkarlarını etkilediği, çağdaş dünyanın kanser gibi illet olarak gördüğü ahlaki bir çöküntü durumudur.

Ne yazık ki demokrasi ve çağdaşlık alanında gelişimini tamamlayamayan birçok ülke ve toplumda olduğu gibi bizim ülkemizde de “Çıkar Çatışması” kavramı yeterince anlaşılmamış ve toplumda farkındalığa dönüşmemiştir. Bu nedenle dilimize yabancı dilden çeviri yapılarak yerleşmiş olan “Çıkar Çatışması” kavramının başına “kirli” sıfatının konularak eksik anlamının giderilmesi ve “Kirli Çıkar Çatışması” olarak tercüme edilmesi anlamsal açıdan daha doğru olacaktır.

Ticaret Bakanı 

Özellikle elinde kamu yetkisi bulunan kişilerin, yakınlarına öncelik tanımaları, onları kayırmaları, yakınları eliyle ticaret yapmaları gibi olayların tümü bu “Kirli Çıkar Çatışması” kavramının kapsama alanına giriyor.

Geçtiğimiz aylarda, sahibi olduğu şirketten yönetimi altındaki bakanlığa 9 milyon liralık dezenfektan sattığını itiraf etmek zorunda kalan ve sonrasında görevden alınan Ticaret Bakanı, hiçbir ceza almadan şirketlerinin başına dönmüştü. Oysa bakan değil de kendi döneminde denetlediği herhangi bir kooperatifin başkanı olsaydı; aynı suçtan 2 yıl hapis yatmak zorunda kalabilecek ve hatta para cezasına da çarptırılması söz konusu olabilecekti. 

Hesap Vermeyi Gerektirir!

İşin ilginç ve konumuzu ilgilendiren tarafı ise; gerek bakanın gerekse Ticaret Bakanlığı’nın yaptığı açıklamalardı. Bakan ve Ticaret Bakanlığı, dezenfektan alımı konusundaki iddialar ortaya çıkar çıkmaz “Alım, piyasa fiyatlarından aşağıda ve usule uygun olarak gerçekleştirilmiştir” şeklinde bir savunma açıklaması yaptı. Anlaşılan; tartışma yaratan bu alım, ihale açılmadan yapılmıştı. Açıklamalardan da anlaşıldığı üzere ya çıkar çatışması kavramının ne anlama geldiği bilinmemektedir ya da toplumun bu kavramın gerçekte ne anlama geldiğini bilmemesi nedeniyle halkı kandırmaya yönelik bu tür açıklamalar yapılmaktadır. Bakanın sahibi olduğu şirketten dezenfektan alımı; çağdaş dünyanın çıkar çatışması olarak gördüğü bir alandır, etik değildir, dibine kadar kirlidir ve hesap vermeyi gerektirir. Bu yüzden bu kavramın Türkçemize “Kirli Çıkar Çatışması” olarak yerleşmesi toplumsal farkındalık açısından elzemdir.

“Kirli Çıkar Çatışması” kavramında birincil çıkar kamu çıkarı, ikincil çıkar ise özel çıkardır. Pekcan olayında bu iki çıkar çatışmış ve bakanın kamu gücü kendi özel çıkarı lehine, kamu çıkarı aleyhine çalışmıştır. Zaten ticaretle uğraşan ve ticari şirketi olan bir şahsın Ticaret Bakanı yapılması doğru değildi, bunu yaşayarak da gördük. Aynı şekilde hastaneleri olan bir şahsın Sağlık Bakanı, turizm şirketleri olan bir şahsın Kültür ve Turizm Bakanı, okulları olan bir şahsın da Milli Eğitim Bakanı yapılması doğru değildir!

Kamu İhale Kanunu 191 Kez Değişti

Türkiye’de Kirli Çıkar Çatışmasına yönelik yasal ve kurumsal bir düzenleme neredeyse yok gibi. Hatta olanlar da bu iktidar döneminde yok edildi ve Kamu İhale Kanunu, 2002’den bu yana 191 kez değiştirilerek Kirli Çıkar Çatışmasının önü iyice açıldı. Kamu yönetiminde yaşanan Kirli Çıkar Çatışması durumlarının önüne geçilmesinde, yasal düzenlemelerin tek başına çözüm olmadığı, etik ilke ve değerlerin hem kamu görevlileri hem de toplum tarafından benimsenmesinin ve içselleştirilmesinin gerekli olduğu apaçık ortadadır. Tabii ki bu kültürün kurumsallaştırılmasında siyasilerin etik değerlere sahibiyet açısından liderlik göstermesi, öncülük yapması ve rol model olması da çok önemli.

Kirli Çıkar Çatışmasının önlenmesi kapsamında Beyaz Nokta Gelişim Vakfı tarafından geliştirilen “Seçilmişler İçin Etik Güvence” projesini ilk defa siyasetle uğraşmaya başladığım 2014 yılında hazırlayarak imzaladım ve “Manifestom” başlığı altında yayınladım ama ne yalan söyleyeyim; muhalif kesimlerde bile destek bulamadı, ilgi çekmedi. Aradan geçen 7 yılda bazı şeylerin değiştiğini umarak aşağıda tekrar yayınlıyorum. 

Seçime Girecekler İçin Etik Manifesto

Her yıl akçeli işlerimi bağımsız bir denetleme kurumuna denetlettireceğimi ve sonuçlarını ilan edeceğimi,

Çıkar çelişkisine neden olabilecek ikinci bir iş yapmayacağımı,

Şahsıma avantaj sağlayabilecek özlük hakları değişikliklerinin bir dönem sonra yürürlüğe girmesi yönünde teklif getirip oy vereceğimi,

Hakkımda yapılabilecek araştırmaları etkileyecek konumda bulunduğum takdirde yürütme görevinden istifa edeceğimi,

Tüm yolsuzluk araştırmalarına kabul oyu vereceğimi,

Siyasi faaliyetler dışındaki dokunulmazlık olanaklarından yararlanmayacağımı, kendimle ilgili olarak böyle bir talep olması halinde bu yönde oy kullanacağımı,

Bakanlık görevine atanmam halinde, tüm ülke için kullanmam gereken bakanlık imkânlarını seçim bölgeme ayrıcalık sağlayacak şekilde kullanmayacağımı taahhüt ediyor, bu taahhüdümün herhangi bir yolla denetlenmesine hiçbir şekilde karşı çıkmayacağıma söz veriyorum.