Gazi Üniversitesi Öğretim görevlilerinden Soyalp Tamçelik, özellikle yavru vatan Kıbrıs konusunda yazdığı yazılarla dikkatleri çekiyor. KKTC konusunda kitapları, tezleri ve konuşmaları da olan Tamçelik, şimdi de Kıbrıs müzakerelerinde iki toplum arasında en çetin konuya, güvenliğe ve garantilere dikkat çeken bir analiz kaleme almış. Tamçelik “Güvenlik ve garantiler konusu Kıbrıs’ta kurulmak istenen yeni devlet sisteminde tarafların anlaşmada zorlandıkları başlıca konular arasında” diyor.

 

Soyalp Tamçelik’in bu son derece önemsediğimiz yazısını sizlerle paylaşıyoruz:

 

“Kıbrıs meselesi, konuya ilişkin taraflar arasında güvenlik algılamalarının çatıştığı bir mesele olarak görülmektedir. Bu nedenle güvenlik ve garantiler konusu, Kıbrıs’ta kurulmak istenen yeni devlet sisteminde tarafların anlaşmakta zorlandıkları başlıca konular arasında yer almaktadır.

 

Kıbrıs’taki her iki toplumun ve anavatanların güvenlikle ilgili politikalarının başlıca kaynağı tehdittir. Örneğin Rumlar için tehdit Türkiye’den geliyorsa güvenlik politikası farklı, Kıbrıs Türklerinden geliyorsa farklı olmaktadır. Aynı durum, Kıbrıslı Türkler ve garantör devletler için de geçerlidir.

 

Buna göre Kıbrıs, Türkiye için Akdeniz’e açılım noktasında bulunması ve Doğu Akdeniz jeopolitiğini etkilemesi açısından önemlidir. Ada’nın Yunanistan açısından önemi siyasî ve iktisadî rasyonalitenin gerçeklemesi açısından dikkat çekicidir. İngiltere için ise bölgesel çıkarların tanzim edilebilmesiyle ve Ada’daki egemen üs bölgelerinin korunmasıyla ilgilidir.

 

Üç aşamalı süreç

 

Bu konu, 1974 Barış Harekâtı’nın ardından üç aşamalı bir süreçten sonra olgunlaşmıştır. Birinci aşama Perez de Cuellar’ın ‘Yol Gösterici İlkeler’ (1986) ve Öneri Taslağı (1989) bazında ortaya çıkmış, ikinci aşama Butros Gali’nin Fikirler Dizisi’nde (1992) belirtilen hususlar üzerine inşa edilmiş ve üçüncü aşama Kofi Annan tarafından ortaya atılan Kapsamlı Çerçeve Anlaşması’na (2004) göre tanzim edilmiştir.

 

Buna göre garantiler konusunda ortaya çıkan bütün öneriler değerlendirildiği zaman “mutatis mutandis” (değişen koşullara göre) kuralı ile değişikliğe uğratıldığı ve sonunda bu anlaşmaların tamamen kaldırılması yönünde irade belirtildiği görülmüştür. Garantiler konusu; Gali Fikirler Dizisi’nde bazı değişikliklerle gölgelenmekte, Annan Planı’nda ise “mutatis mutandis” kuralıyla sınırlandırılıp daraltılmaktadır.

 

Günümüzdeki müzakerelerde ise BM yetkililerinin önerilene göre Garanti ve İttifak Antlaşmalarının birbirinden ayrılması ve buna göre ya birinden ya da ötekinden vazgeçilmesi istenmektedir. Ancak Rum/Yunan tarafının sunmaya hazırlandığı teklifte ise bu sistemin tamamen ortadan kaldırılması öngörülmektedir.

 

Aslında garantiler konusunda yapılmak istenen bu değişiklikler, Rum-Yunan siyasasının stratejik amaçlarından kaynaklanmaktadır. Rum tarafı, Ada’da bütün sorunların 1974 müdahalesiyle başladığını, bu müdahaleye 1960 Antlaşmalarının sebebiyet verdiğini ve bunun da mutlak surette değiştirilmesi gerektiğini ileri sürmekle ve garantörlük sisteminde Türkiye’yi devre dışı bırakarak, uluslararası aktörlerle mücehhez yeni bir garanti sisteminin kurulmasını veya tamamen kaldırılmasını amaçlamaktadır.

 

Türkiye'nin iki hedefi

 

Prensip olarak Türk tarafı da 1960 Garanti Antlaşması’na göre Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğünün baki kalması konusunda ısrarını sürdürmekte, ancak müzakere sürecini akamete uğratan taraf olmamak için de değişen şartlara uygun olarak revize edilebileceğinin izlenimini vermektedir. Bu bağlamda Türkiye, Kıbrıs’taki “Güvenlik ve Garantiler” konusunda elde edilmesini arzuladığı iki temel hedefe uygun olarak değerlendirmeler yaptığı düşünülmektedir.

 

Bunlardan birincisi Kıbrıs Türk halkının bekasının ve güvenliğinin sağlaması, ikincisinin ise Türkiye’nin güvenliği açısından Ada’dan kaynaklanan karşı bir tehdit oluşturmasının önlenmesi ve Türkiye’nin Doğu Akdeniz bölgesindeki hak ve çıkarlarının korunmasıdır.

 

Rumların reddettiği Annan Planı’na göre Kıbrıs’ta daha önce imzalanan Kuruluş, Garanti ve İttifak Antlaşmalarının yürürlükte kaldığı, ‘mutatis mutandis’in yeni düzene göre uygulandığı, Garanti ve İttifak Antlaşmaları ile yürürlüğe girmesi beklenen yeni Anlaşma’nın oluşturduğu dengeye saygı gösterilmesi gerektiği ve kurulacak ‘Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlığı, toprak bütünlüğü, güvenliği ve Anayasal düzeni yanında, kurucu devletlerin de toprak bütünlüğü, güvenliği ve Anayasal düzeninin korunduğu bir yapı istenmektedir.

 

'Öznel güvenlik' sistemi çatışma riskini artıracak

 

İttifak Antlaşması konusunda ise Ek Protokol’le Ada’nın askersizleştirilmesi ve silahsızlandırılması kararlaştırılmıştır. Ancak Ada’da eşit ve muayyen sayıda asker bulundurulması istenmekle beraber 1960 sisteminden olan Üçlü Karargâh kurumu lağvedilmiştir. Dolayısıyla Annan Planı’na göre İttifak Antlaşması hükümlerinde de mutatis mutandis ilkesinin uygulandığı değerlendirilmektedir. Buna göre garantiler konusunda, Rum tarafı kısmen, Türk tarafı ise 1960 rejiminin korunmasıyla tatmin edilmeye çalışılmıştır. Aynı durum, İttifak Antlaşması için de geçeridir.

 

Esasında Kıbrıs’ta kurulmak istenen garanti sistemi, tek taraflı olarak inşa edilmesi mümkün olmadığından, tarafların genel güvenlik kapsamında uzlaşılması gerektiği şarttır. Ancak Kıbrıs’ta “özel güvenlik” sistemi, çatışma riskini artırdığından daha çok ‘özgün güvenlik’ sistemini tercih etmesi gerekmektedir.”