Kesitcik

Abone Ol

Bu sarı hatta keskin temmuz sıcağında hemde yokuş yukarı yürüyordu. Adeta nefes nefese kaldı bir ara. Durdu bir taşın üzerine oturdu. Dili damağina yapışmıstı . Bir yudum su olsa diye yutkundu bir süre. Alnında biriken terler yanaklarından boynuna oradan koynuna kadar ıslattı giysilerini. Ama genede yılmadı. Gitmesi gerekiyordu. Yapılacak çok ama çok işi vardı. Yetebildiği kadar değil yetmeliydi bütün işlerine zamanında yetişerek. Bu eğri büğrü yolda virajları alarak rampa yukarı gidiyordu habire. Yorulmak mı ? Aklına bile gelmiyor değil bacaklarının dermanı kalmamıştı. Genede sendeleye sendeleye yürüdü yokuş yukları. Yaylaya çıkınca derin bir nefes aldı. Yayla havasını ciğerlerine çekti. çevresini taradı yorgun gözlerle. Bir eşikten geçerken ayağını taş aldı. Sendeledi. Kötü kaderine bir küfür savurdu okklalıca. Nihayet tarlasına vardı. Ekinler cılız da olsa olgunlaşmak üzereydi. Tarlanın çevresini dolaştı. Anasına sattığımın yanlış yerde ve zamanda dünyaya gelmişiz vesselam dedi. Ova köylerinde ya da sulak arazili yerlerde doğup büyüseydik bizim kaldırdığımız mahsulün on katı olur bu buğday diye söylendi. Eğrek denilen tepenin yamacındaki ardıç ağacının gölgesine oturdu. Tekrar kalkıp çeşmede elini yıkadı. Yüzüne avuç avuç su çarptı yüzüne. Kana kana kızıl ardıçtan yapılma susaktan su içti. Artık bir garip öldüren yakmanın  zamanı gelmişti.Yavaş yavaş tütün çıkınını  çıkardı. Gazete kağıtlarını sigara şeklinde evde kesmiş hazırlamıştı. Tütünü kağıda yerleştirdi. Dili ile yalayarak yapıştırdı. Kav ve çakmak doğal ateş kaynağıydı o zamanlar. Çakmak, kibrit diye birşey varsa bile bizim oralara kadar gelmemişti. Zaten yenilikler bizim oralara kadar gelinceye kadar bizim ömür geçerdi . Veee çakmala kavı tutuşturdu. Üfleyerek kavın yanmasına yardım etti. Sigarasını ağzına aldı. Yanan kavı sigaranın ucuna tutarak nefes çektı. Bir daha çekti. O birkaç kat kanser edecek dumanı ciğerlerine çekti. Anasına satayım bu hayatın diye söylendi. Cigarasından arkası arlasına birkaç nefes daha çekti. Tabiii ciğerlerini yakmıştı bu duman . Öksürdü. Birkaç kere daha öksürdü. Sonra bu yaşam böyle kardeşım diye kendi kendine teselli ler sıraladı.

Yaylanın başına çıkıca biraz serinlik geldi yüzüne. Hatta terleyen vücudunun heryerinde hisseeti bu serinliği. Olsun varsın anasını satayım dedi. Bizim de bu yaylalarda aldığımız temiz hava yeter. Bunu bulamayanlarda var. Allaha şükür biz genede yaşıyoruz dedi. Bayır taşın dibine oturdu. Ayaklarını uzattı. Sırtını taşa dayayarak bir süre kestirir gibi, dinlenir gibi yaptı. İstemeye istemeye kalktı. Ovaya doğru yol almaya başladı. Giderken buğdaylara baktı. Bu yıl yağmurda az yağdı ama genede şimdilik ekinler fena degil dedi. Topuklarına kadar örten çayırların çimenlerin içinden geçerken bir taraftanda dikkat ediyordu. Bir yılan çayan ya da başka bir şeyin üzerine basmamak için. Çayırların üzerinde otlayan kısrak onu görünce sevindi. Ona doğru hahihihi diye seslendi. Ön ayağını toprağa, çimlere doğru sürttü kazıyormuşcasına. Onu bağlı olduğu yerden aldı sahibi ilerdeki kaynağa götürdü. Hayvan çok susamıstı. Kana kana içti o buz gibi ve tertemiz suyu. Onu bu sulama işi bitince tekrar çok otlu bir yere bağladı. Çaktığı zikkeyi de iyice kontrol etti çıkıvermesin diye. Kendi hayvanı gibi daha ovada çok kısrak vardı. Onlarda ona dikkatli ve tedirgin baktılar. Sonra tekrara otlamaya devam ettiler. Bu işte bitmişti şimdilik. Tekrar yola koyuldu köye doğru. Biraz daha az yorulacaktı. Çünkü iniş aşağı gelecekti. Öyle umut ediyordu. Hem yürüyor hemde geçmişini, geleceğini geçiriyior, süzüyordu kafasından. Mutlu günlerini, yıllarını saatlerini anımsadı. hafifçe gülümsedi dudaklarını aralamadan. Yolda gelirken koltuğunun altına kırda bayırda, yol kenarında yetişen otlardan topladı. Koltuğunun altına bohça gibi sarmaladı. Çünkü evde eşeği vardı. Varınca o eline bakardı. Yaşamımızda böyle olanlarımızda var. Onlar da bu dünyada yaşıyorlar. Yiyip, içip, bol har vurup harman savururken bunları da unutmayalım.