İngiltere’de Hükümet tarafından hazırlatılan bir felaket raporu basına sızdı. Raporun kötü senaryosuna göre, Mart 2021’e kadar İngiltere’de 85 bin kişi Covid-19 nedeni ile hayatını kaybedebilir. Sadece altı ayda birinci dalganın iki katı bir kayıp senaryosu. Felaket…

BUGÜN : POLİTİKA VE EKONOMİNİN DERDİ BAŞKA…

Yazının yazıldığı an itibarı ile, İngiltere’de 41 binin üzerinde (41.527) insan Covid-19 nedeni ile hayatını kaybetmiş durumda. Dünya genelinde sayılar o kadar büyümüş durumda ki, büyük bir utanç ve üzüntü duymamıza rağmen, sayıları aktarırken yuvarlama yapıyoruz.

İngiltere bu kayıpları son altı ay içinde yaşadı. Yazının spotunda yer alan 85 bin kaybın ise yine bir altı ay içinde olması bekleniyor. Kötü senaryo ikinci dalganın birincisinden daha büyük bir felakete neden olabileceğini gösteriyor.

Peki İngiltere’de buna karşılık durum ne? İşyerleri büyük ölçüde açılmış durumda, açılmayanlarda ise patronlar çalışanların işe gelmesi için sürekli baskı yapıyor. Eğer insanlar işinin başında olmazsa, önümüzdeki aydan itibaren devletin maaş destekleri sona ereceği için işsizlik oranının iki haneli sayılara çıkması bekleniyor.

Hergün LBC (Leading Britain's Conversation) radyosuna bağlanan yüzlerce insan işsiz kaldığından, ev ve araba taksitlerini artık ödeyemediğinden, buna karşılık bankaların ise paralarını istediğinden bahsediyor. ABD’de ise tahliye evrakları iki ay önceden itibaren gönderilmeye başlanmıştı. Yapılan bir araştırma İngilizlerin çaresizlik içinde ikinci evlerini ve hatta mevcut evlerini satmaya çalıştığını gösteriyor.

Kiracıların durumu daha da trajik. İngiltere’de Covid-19’dan dolayı kiracıların yüzde üçü kirasını ödeyemez durumda. Kirasını ödeyemeyenlerin tahliye edilemeyeceğine dair yasak ise bu Pazar günü sona eriyor. Önümüzdeki haftadan itibaren 230 bin kiracının  evlerini boşaltmaları gerekecek. Nereye gideceklerini sormayın. Sokaktan başka yer yok. Çünkü İngiltere’de bir ev kiralayabilmeniz daha önceki kiracılık kredinize bağlı.

Acaba bankalar tahliye evrakları ile boşalttıkları evleri kimlere satmayı hedefliyor, merak ediyorum.  Ya da onlarca evi olan ev sahipleri yeni onlarca ev alarak ne yapmayı planlıyorlar. Emlak piyasası daha bugünden çıldırmış durumda.

DÜN : WHO’DAN SAF BİR BEKLENTİ…

Bundan onüç yıl önce 2007 yılında WHO (World Health Organization, Dünya Sağlık Örgütü) bir rapor yayınlıyor. Raporun adı “Ethics, Equity, Trade and Human Rights” (Etik, Eşitlik, Ticaret ve İnsan Hakları). Aslında rapordan ziyade bir tavsiye metni demek daha doğru olur. WHO, herhangi bir salgın durumunda, hem iş dünyasını hem de hükümetleri beş ana konuda duyarlı ve dikkatli olmaya çağırıyor.

Birinci konu; haklar, çıkarlar ve değerler arasında dengeli bir ilişki kurmak. Olası bir pandemi durumunda özgürlüklerin, insan haklarının ve adil rekabet kurallarının güvence altına alınması. Sadece ülke içinde değil elbette, uluslar arası ilişkilerde de. Oysa ki pandeminin başladığı günden itibaren devletlerin hem kendi halklarının hem de sınır ve ticaret müdahaleleri ile diğer ülke halklarının haklarını ihlal ettiklerini görüyoruz.

İkinci konu; halk sağlığı adına alınacak önlemlerin haklı bir kanıt tabanına oturtulması. Yani alınacak önlemlerin kanıta dayalı olmasının gerekliliği. Oysa ki pandemi döneminde devletlerin halkları ile dalga geçtiğini, kuralları sürekli değiştirdiğini görüyor, maske kullanımındaki tavsiyelerindeki maskaralıkları ile cebelleşiyoruz. Kanıta dayalı olmadan uluslar arası sınır eşkiyalıkları da cabası.

Üçüncü konu; şeffaflık, halkın katılımını sağlamak ve sosyal olarak hareket etmek. Tavsiyeler devletlerin gerçekleri açıklaması ve bu gerçeklere uygun meşru kararlar alması yönünde. Ancak bırakın devletlerin gerçekleri açıklamasını, kendi yalanlarının bile arkasında duramadıklarına şahit oluyoruz. İngiltere’de çocukların okula başlayacağı haftanın öncesinde, hükümet dört kere maske uygulamasını nasıl yapacağına dair karar değişikliği açıkladı. Sonunda mı? Sonunda, takmasın çocuklar boşverin noktasına geldi.

Dördüncü konu; bilgilendirme, eğitim ve iletişim. En yaralı olduğumuz konu da bu zaten. Pandemi konusunda hiçbir bilgimiz yok. Gelişmeleri takip edemiyoruz. Devletler sanki karşılarında çocuk varmış gibi – ki onlara da yapılmaz – maskeni tak, elini yıka, herkesten uzak dur demenin dışında bir açıklama yapmıyor. Sosyal mesafeni koru derken – ki buna da ayrıca itirazım var, bence korunması gereken şey sosyal değil fiziksel mesafedir – işbaşı yapması istenen çalışanlar duraklarda, otobüs ve trenlerde üst üste durumdalar.

Beşinci konu; pandemi durumunda ve hatta öncesinde sağlık alanında kısıtlamalar yapılmaması. Tavsiye metninin tarihi 2007, tekrar hatırlatırım. Geçen onüç senede tüm ülkelerin sağlık sistemleri fakirleşmiş durumda. Yok hayır bizimki iyi diyenlere ise, sağlık bütçelerini savunma ve silah sanayileri ile karşılaştırmalarını öneririm.

YARIN : İNANMAK İÇİN BİR SEBEP LÜTFEN!

Şimdi rapor basına sızdı. En azından İngiltere Hükümeti’nin kötü senaryo beklentisinin 85 bin olduğunu biliyoruz. Daha doğrusu, Hükümet’in bunu bildiğini biliyoruz.

Bilim insanları kötü senaryonun çok kötü olduğunu belirtirken, hükümet ise, biz sadece her duruma hazırlıklı olabilmek için böyle bir çalışma yaptırdık diyor. Buna karşılık Hükümet’in tam gaz açılma politikasına devam ettiğini görüyoruz. Yani hazırlık filan yok.

Soğuk savaş yıllarının nükleer felaketinin dışında bugüne dek hükümetlerin kötü senaryoları önleyebildiklerine hiç şahit olmadık. Aslında bu bile bir yalan! 1945 yılından beri dünyada tam 2 bin nükleer deneme yapıldı. Yani savaş çıksa, bu kadar nükleer bomba atacak kadar fırsat olur muydu inanın bilmiyorum. Kayıtlarda Hiroşima ve Nagazaki dışında nükleer silah ile ölmüş insan yok görünüyor. Acaba bu 2 bin nükleer testin dünyaya ve insanlığa hiç mi etkisi olmadı.

Şimdi tüm halkların, ellerinde olabilecekleri anlatan raporlar ile dolaşan bu politikacılara ne yapmayı planladıklarını sorması gerekiyor. Samimiyetle – ki mümkün değil – ne yapacaklarını öğrenmek istiyoruz. Planınız nedir?