Cinayetin İngilizcesi “homicide” iken kadın cinayetinin İngilizcesi “femicide”. Neden? Çünkü erkeklere yönelik cinayet suçlarının çok farklı nedenleri var iken, kadın cinayetlerinin tek bir nedeni var; kadın olması!

BUGÜN : GÜNDE 239 KADIN

Kadınlar öldürülüyor. BM’in Uyuşturucu ve Suç Dairesi’nin (UNODC, United Nations Office on Drugs and Crime) verilerine göre 2018 yılında küresel ölçekte öldürülen kadın sayısı 87 bin. Yani, bugün dünyada her gün 239 kadın cinayeti işleniyor. Yani, saatte on kadın öldürülüyor. Yani, siz bu yazıyı okumayı bitirene kadar bir kadın ölmüş olacak!

En çok kadın cinayeti olan bölge Afrika. Afrika’da her 100 bin kadından 3.1’i cinayet kurbanı. Diğer bölgelerde de sayılar yine yüksek. Oranlar, Amerika kıtasında 1.6, Okyanusya'da 1.3, Asya'da 0.9 ve Avrupa'da ise 0.7. Oranların değişik olması hiçbir şey ifade etmiyor. Neden hep aynı, dünyanın her yerinde kadınlar kadın oldukları için öldürülüyorlar.

UNODC verilerine göre, asıl düşündürücü olan ise 50 bin kadının, yani kadınların yüzde 58’inin eşleri, aile üyeleri veya yakın tanıdıkları tarafından öldürülmüş olması. Bu veriyi geri kalmışlık ile ilişkilendirmek ise son derece hatalı. Küresel ölçekte yüzde 58 olan bu oran İngiltere’de yüzde 76. İngiltere’de öldürülen kadınları yüzde 46’sı eşleri, yüzde 17’si eski eşleri/arkadaşları, yüzde 12’si aile üyeleri, yüzde 10’u ise erkek çocukları tarafından öldürülüyor.

Yine rapora göre bu katillerin tamamı erkek. Bir yakını tarafından öldürülen kadınların katilleri arasında hiç kadın bulunmuyor. Öldürülen kadınların, hayatlarını adadıkları, yaşamlarını paylaştıkları, ortak bir gelecek hayali kurdukları, sevdikleri erkekler, aynı zamanda onların katili.

Kadınlar öldürülüyor. Kadınlar, kadın oldukları için öldürülüyor. Katilleri olan erkeklerin öldürme nedenlerinin başında ise namus, sevgi ve kıskançlık geliyor. Nasıl bir namus anlayışı, nasıl bir sevgi?

Özellikle yakınları tarafından işlenen kadın cinayetlerinin önemli bir kısmı, öncesinde başlayan sistematik bir şiddetin son noktası. Sistematik şiddet, birçok toplumda gerek kültürel olarak gerekse de yasalar karşısında, eşler arası veya aile içi bir mesele olarak yorumlandığı için, bu süreçte kadının korunması bulunmuyor. Sistematik şiddet sürecinin sonunda yaşanan cinayet ise kimi zaman haklı nedenlere dayalı olarak izah edilebiliyor.

Başta namus olmak üzere, aşırı sevgi ve kıskançlık hafifletici neden olarak kabul edilebiliyor. Erkeklerin cinayetleri hunharca işlemelerinin ana nedeni de bu hafifletici sebepler aslında. Esasen cinayetleri taammüden işleyen bu erkekler, sanki bir cinnet halinde işlemiş taklidi yaparak, aslında normal insanlar oldukları izlenimini yaratmaya çalışmaktalar. Oysa ki bu katillerin ne haklı görülecek bir nedenleri ne de kontrolden çıkmış cinnet halleri bulunmakta. Kadınları öldüren bu erkekler hiçbir hafifletici nedeni hak etmeyen sıradan katiller.

DÜN : EŞİT OLMAYANIN KATLİ

Kadın cinayetlerini erkeğin şiddetine ve cinnetine bağlamak ve her cinayeti münferit olarak ele almak son derece yüzeysel bir değerlendirme. Kadın cinayetlerinin öncelikle bütünsel olarak görülmesi ve önlem arayışının da yine aynı bütünsellikte yapılması gerekiyor.

Kadınlar binlerce yıldır ikinci sınıf insan olarak ayrımcılığa tabi tutulmaktadır. Öncelikle inançta sonrasında ekonomide ve sosyal alanda eşitsizliğe uğrayan kadın, zaman içinde değersizleştirilerek köleleştirilmiştir.

Çağlar boyunca devam eden bu köleleşme süreci ulus devletlere geçişte vatandaşlık tanımlamalarına veya bununla ilgili yasal düzenlemelere de olduğu gibi aktarılmıştır. Anayasaların giriş cümlelerinde sözde korunan kadın, aynı anayasaları esas kabul eden medeni hukuk, ticaret hukuku, miras hukuku gibi alanlarda ikinci sınıf insan olarak tasfir edilmiştir. Özellikle bu üç alanda kadının statüsü erkeğin arkasından gelecek şekilde indirgenmiştir.

Medeni hukukta erkeğe bağımlı, miras hukukunda erkekten sonra hak sahibi, ticaret hukukunda ve çalışma yasalarında eksik kabul edilen kadın, toplumsal varoluşa katkı sağlayan tüm özelliklerinin onun ikinci sınıf olarak kabul edilmesinin gerekçeleri olduğu bir süreç ile karşılaşmıştır.

Kadının hak arayışı, doğal farklılık ve korumacılık safsatası ile savuşturulmuş, hak arayışında bulunanlar ise toplum önünde aşağılanmıştır. Eşit olmayan kadın, ekonomi tarafından ağır şekilde sömürülmüş, kadının katma değeri semavi ve ulvi gerekçelere heba edilerek değersiz ve zorunlu bir çaba olarak topluma ve kadına belletilmiştir. Kadın ekonomiden alması gereken payı alamayan gelmiş geçmiş en geniş ezilen sınıf haline gelmiştir.

Sosyal alanda ve ekonomik alanda ezilen kadın, zaten tek amacı sosyal alanı ve ekonomik ilişkileri düzenlemek olan hukuk karşısında da ikinci sınıf olarak kodlanmıştır. Bu anlayış toplumları ve kültürleri de aynı şekilde manipüle ederek, kadını henüz doğduğu günden başlayarak katletmiştir. Geriye ise sadece bir erkeğin onu öldürmesi kalmıştır.

YARIN : TEK ÇÖZÜM KARARLI OLMAK

Öncelikle hafifletici neden anlayışının ortadan kaldırılması ve hakimin inisiyatif kullanmasını önleyecek şekilde yasalar ile güvence altına alınması gerekiyor. Kadınları öldüren erkeklerin yargılanmaları sırasında, cinnet hali bahanesi, sonradan pişmanlık ve mahkemede iyi hal gibi indirim nedenlerinden yararlanmasının önüne geçilmesi gerekiyor.

Ayrıca kadın cinayetinin bireysel değil, buna göz yumanlar ile birlikte işlenen organize bir suç olduğu da düşünülmeli; hukuk, cinayeti hazırlayan bu geniş çevreyi yargılayabilecek şekilde düzenlenmelidir. Böylesi bir düzenleme, kadın cinayetlerini doğal kabul eden toplumsal kültürel kodları da işlemez hale getirecektir.

Esasen cinayetlerin tamamında uygulanması gereken bu yaklaşımın, özellikle kadın olduğu için öldürülen kadınların korunması açısından değeri çok büyük.

Kadına yönelik sistematik şiddetin, kadın cinayetine neden olabileceğinin bilinci ile, kadına yönelik şiddetin de aynı şekilde ve tavizsiz cezalandırılması gerekmektedir. Bugün dünyanın birçok ülkesinde, yasal mevzuatta, kadına yönelik şiddetin cezası, adi hırsızlık suçlarından dahi daha hafiftir.

Kadın cinayetlerine giden yolun çocuğa yönelik şiddetten geçtiği de bilinmelidir. Gerek kız gerekse de erkek çocuklarına yönelik aile içi ve toplumsal şiddet, bu çocukların geleceklerinde katil ve kurban olmalarına neden olmaktadır. Çocuğa karşı işlenen suçlar başlı başına sorun olmakla birlikte, çocuklukta yaşananlar erkek çocuklar için şiddetin, kız çocuklar için ise şiddete boyun eğmenin zeminini oluşturmaktadır. Aynı şekilde çocuğa şiddetin toplumsal olarak normal karşılanması, ileri yaştaki şiddetin ve cinayetin de normal olarak algılanmasına neden olmaktadır.

Tüm bunların zemininde ise daha kökten bir neden olarak, gerek kültürel gerekse de ekonomik alanda kadına karşı ayrımcılık yer almaktadır. Kadının sosyal ve ekonomik statüsünün tüm ayrımcılık unsurlarından ayıklanması gerekmektedir.

Kadın cinayetleri önlenebilir. Ancak bunun talep edilmesi gerekiyor. Gerek toplum gerekse de devlet tarafından kararlılıkla arkasında durulacak bir kabul, gelecekte cinayetlerin önlenmesini sağlayacaktır.