Suriyeli mülteciler konusunu iki yönden ele alabiliriz:

Birincisi, Türkiye’de 2 milyonunun üzerinde sığınmacı bulunuyor. Bunlardan 1 milyon 750 bini kayıtlı, diğerleri kayıt dışı. Kayıt dışı ne kadar sığınmacı var bunların hesabının da bilinmediğini söyleyelim. Türkiye, sığınmacılara kucak açarak bu insanları bağrına bastı, özellikle de Batı’ya bir insanlık dersi verdi. Buraya kadar olanlara bir şey demiyoruz.

Ancak, sığınmacıların akın akın gelmesi, Türkiye’nin her tarafına dağılması ve ortada kalması karşısında çaresizlik içine de düşülmemesi gerekirdi. En azından bizi yönetenler, böylesine bir sığınması akınına uğrayacağımızı biliyorlardı. Önlemlerin de buna göre alınması gerekmez miydi?

En azından tüm sığınmacıların kayıt altına alınması, kamplara yerleştirilmesi, Türkiye’nin dokusunu bozmayacak şekilde her tarafa yayılmasının önlenmesi gerekirdi bunlar yapılamadı. 81 ile örümcek ağı gibi yayıldılar. Çokları aç ve sefil, yatacak yerleri bile yok. 

Tamam, bunları sahiplendik, kucak açtık, Batı’ya insanlık dersi verdik ama bu sahiplenme bu şekilde olmamalıydı. Bugün çok farklı şeyler yaşanıyor. Suriyeli sığınmacıların durumu artık dramatik hale döndü.

Amerika ve Batı, Suriye sınırları içinde sığınmacıların barınması için Türkiye’nin oluşturmak istediği bir “tampon bölge”ye bile izin vermedi. Bunu da ayrıca “hainlik”, bir başka “insanlık ayıbı” ve Türkiye için kurulmak istenilen bir “tuzak”olarak değerlendiriyoruz. 

Suriye’de suların durulmasından sonra bunların hiç birini yerinden oynatamazsınız. Zaten gelenler de “Bir daha gitmeyiz” diyor. Parası ve fırsatı olanların çoğu işyerlerini bile kurdular. Bazılarının da gözü Avrupa ülkelerinde.

Şimdi bakın, hemen her taraf sığınmacıdan geçilmiyor. Özellikle Türkiye’nin turizm bölgeleri sığınmacı akınına uğradı.

Daha önce Bodrum’u istila eden Suriyeli sığınmacılar Kaymakamlığın ve Belediyenin işbirliği toplanmış, Aydın’a gönderilmişti. Şimdi, daha da çoğaldılar. Gelenlerle başa çıkılmıyor. Yerel yöneticilerin de bu konuda çok büyük sıkıntı çektiğini görüyoruz.

İkinci konu ise, gelen sığınmacılar karşısında Batı’nın ve Arap ülkelerinin sessizliğidir.

Almanya Başbakan’ı Merkel, geçen gün Türkiye’deki sığınmacılar konusunda bir açıklama yapmış, Türkiye’nin 2 milyonun üzerinde sığınmacıyı kabul etmesini övmüştü. Ancak, bu yetiyor mu? 

Eğer, Almanya başbakanı Merkel, sığınmacılar konusunda yaşanan insanlık ayıbından biraz nasipleniyorsa, bunlara neden kucak açmıyor? Niye tüm Batı’yı harekete geçirmiyor? Neden bu kadar sığınmacının diğer ülkeler de dağılması için harekete geçmiyor? Bu işler sadece konuşmakla, sırt sıvazlamakla oluyor mu?

Sığınmacılar, özellikle Bodrum’dan Yunanistan’a geçmek için hayatlarını hiçe sayıyor. Çokları denizde boğuluyor, çoklarının cesetlerine bile ulaşılamıyor. Yığınla sığınmacı Batı’ya sığınma mücadelesi veriyor. Bu ayıp bunlara yetmiyor mu?

Bodrum’dan Yunanistan’ın Kos Adası’na geçenler kendilerini şanslı görüyor. Şimdi Kos’un da sığınmacılardan geçilmediği söyleniyor. 

Kos’a son günlerde giden bazı meslektaşlarımız ve arkadaşlarımız, adanın da sığınmacılardan geçilmediğini, buranın dokusunun da bozulmaya başladığını, özellikle de adaya giden turistlerin son derece rahatsız olduklarını söylüyor. 

Biz, sığıncıları kucaklayalım, sahiplenelim ama bunun da bir sınırının olduğunu unutmayalım. Kucakladığımız, sahiplendiğimiz bu insanların mevcut yapımızı bozmaması gerekiyor. Ortada kalmaması, aç, sefil ve evsiz yurtsuz kalmaması gerekiyor. Bugün, yaşananlara bakacak olursak bu yazdıklarımızın tam tersinin yaşanmakta olduğunu görmekteyiz. Bugün, Suriye’yi bu noktaya getirenler bunun hesabını nasıl vereceklerdir?

Bir sözümüz de Araplara:

Suriyelilere aslında ilk sahip çıkması gerekenler Araplardır. 

Hiç, Arap ülkelerinin sığınmacılara el uzattığını, yardım ettiğini, destek çıktığını gördünüz mü? Hadi Batı’yı ayıbı ile insanlığın yüz karalığı ile baş başa bırakalım. Arap ülkeleri neden bunca sığınmacı ve soydaşları karşısında sessiz kalıyorlar? Nerede Suudiler, Katarlılar, Kuveytliler, BAE’liler ve diğer bütün Arap alemi, Sesleri niye çıkmıyor?

Neden Türkiye’ye gelip” Bunca Arap kardeşimiz size sığındı. Bunlara artık yetmiyorsunuz, zorlanıyorsunuz. Bir insanlık ayıbı yaşanıyor. Bunları bize de dağıtın” demiyorlar? Neden ortada kalan soydaşlarını paylaşmıyorlar? 3-5 TIR’lık yardımla bu işlerin üstesinden gelinebilir mi? Asıl insanlık ayıbını bunlar yapıyor. Keyiflerinin bozulmaması için de hiç kimseyi tanımıyorlar. Araplar üzülerek söylüyoruz bu kadar hain ve acımasızlar. İnsanlıktan, haktan, hukuktan, eşitlikten bu kadar uzaklaşabilir miyiz? Bu nasıl Müslümanlık, bu nasıl insanlıktır?

İnsanlık ölmüş, ağlayanı yok. Hala bu Arapların peşinden sürüklenip gitmeye kalkışıyoruz ya, bunlar da ayrıca tartışılması gereken bir başka konudur.