Herkese Merhabalar

Geçen hafta gazetemiz yazarlarından ve arkadaşım İlkgül ile Baltık Denizi'nin kızı Helsinki’ye hafta sonu gezisine gittik. Uçak piste inerken lapa lapa kar yağması bizi korkutsa da daha sonra güneş açtı ve tatilimiz soğuk ama güneşli bir havada geçti.

Siz de benim gibi müze severlerdenseniz o zaman kuzeyin bu cazibeli güzel şehri tam size göre. Üstelik çoğu müzeye giriş ücreti yok ya da diğer ülkelere kıyaslanırsa daha ucuz.

Öncelikle mimarisi ile beni kendine hayran bırakan Helsinki soğuk bir şehir ama insanları o kadar sıcak ki kendinizi sıcak bir Akdeniz şehrinde sanıyorsunuz. Bütün kuzey ülkeleri gibi pahalı bir şehir, sıradan bir restoranda bile Türk lirası hesabına vurduğunuzda bir tabak somon çorbasına ve birkaç dilim ekmeğe 40 lira hesap ödüyorsunuz. O yüzden hiçbir şekilde kur hesabı yapmayın ve mutlu olun. Ekşi mayayla yapılan çavdar ekmeği gerçekten çok lezzetliydi, benim gibi ekmek sevmeyen biri bunu söylüyorsa inanmak gerekir. Finlandiya mutfağı İsveç ve Rus mutfağından çok etkilenmiş, patates ve turşu çok tüketiliyor. Kaldığımız otelde açık büfe kahvaltıda salatalık turşusu en çok tüketilenler arasındaydı. 

Görmeniz gereken yerlerden biri de Sumelinna Adası ve kilisesi. 18. Yüzyılda İsveçliler tarafından yapılan kale 1991 yılında UNESCO dünya kültür mirası listesi’ne alınmış. Limandan kalkan teknelerle 15 dakikada 8 Euro'ya ulaşabilirsiniz. Helsinki küçük bir şehir olduğu için biz yürüyerek gezdik ama gördüğüm kadarıyla tramvay metro ve otobüs toplu taşımacılığı çok yaygın ve düzenli. Havaalanından da tren yada otobüsle kısa bir sürede şehre ulaşabilirsiniz. 

Uspenski Katedrali, Batı Avrupa daki en büyük Ortodoks kilisesi olarak kabul ediliyormuş ve kesinlikle görülmesi gerekir. Ayrıca kayaların içerisine yapılmış Temppeliaukio kilisesi de turistlerin gözdesi. Şehirde bulunan en önemli meydan Senato Meydanı'nda nefes kesen bir Protestan Katedrali, Fin Senatosu ve Helsinki Üniversitesi gibi yapıları kolaylıkla ziyaret edebilirsiniz.

Daha önce bahsettiğim gibi Helsinki'de hayat çok pahalı olmasına rağmen gece hayatı çok renkli. İlk akşam HardRock Cafe'ye ikinci akşam ise Lenin'in evine çok yakın olup devamlı takıldığı 1906 yılında inşa edilen bara gittik.

Lenin'in her zaman oturduğu masada Finli bir aile oturuyordu ama bizi kırmayıp hatıra fotoğrafı çektirecek kadar sıcak kanlılardı. Lenin'in takıldığı bar diye bahsedince öyle sıkıcı bir yer sanmayın saat 9’dan sonra rock'n roll canlı müzik vardı. Tahmin edeceğiniz gibi Lenin'in şerefine votka vişne içtik. Vişne nerden mi çıktı? Hiç bilmiyorum yıllardır votka içmiyordum ne ile birlikte içildiğini bile unutmuşum.

Helsinki seyahatimize renk katan olaylardan biri de tesadüf eseri yemek yerken yan masamızda oturan Ankaralı Eyüp Bey ile tanışmamız oldu. Helsinki’nin en gösterişli ve şık kafe restorant aynı zamanda barı olan Kapelli'de yerli birinden Helsinki’yi dinlemek daha da bilgilendirici oldu. Helsinki’ye giderseniz Eyüp Bey'i bulun diyeceğim ama gerçekten çok meşgul biri bize vakit ayırdığı için şanslıydık.

Ben Helsinki'yi çok sevdim. Kısa kültürel seyahatler için özellikle bahar ve yaz aylarında mükemmel bir tercih olur. Aynı zamanda yakın çevresini ve Talinn'i de ziyaret edebilirsiniz.

Haftaya görüşmek üzere...