Referandum sonuçlarını değerlendirirken, geçen yazımızda “evet” cephesine değinmiştik. Bugünkü yazımızda “hayır” cephesine bakacağız. Bu cephenin liderliğini yapan CHP’den söz edeceğiz. CHP’nin 1 Kasım 2105’teki oyu 12 milyon 111 bindi. (Yüzde 25,3) HDP de toplam 5 milyon 148 bin oy almıştı. (Yüzde 10.7) İkisinin toplamı 17 milyon 259 bine ulaşıyor. “Hayır” oyları 23 milyon 777 bine çıkmıştır. Yani ikisinin toplamının üstüne çıkan 6,5 milyon dolayında bir artış var. Bu sayı AKP-MHP ikilisinin 4.2 milyonluk oy kaybının yaklaşık 2.3 milyon üstünde görünüyor. Artışın bir bölümü yeni seçmenlerden kaynaklanmış olabileceğini sanıyoruz.. Bunun yanı sıra Saadet Partisi ve diğer irili ufaklı partilerin ve grupların oylarının da önemli ölçüde ”hayır” cephesinde birleştiğini söyleyebiliriz.

Seçim sonuçlarını değerlendiren Hürriyet Gazetesi’nden Sedat Ergin’in şu görüşlerine katılmamak mümkün değil:

“Neresinden bakılırsa bakılsın ‘hayır’ oylarında kendiliğinden şekillenen kümeleşme Türkiye tarihinde siyasetteki belki de en ilginç ittifaklardan birini meydana getirmiştir: Bu ittifakta CHP, HDP, MHP’de parti liderliğinin ‘evet’ yönlendirmesine karşı duran bir kitle, ayrıca partisinin doğrultusundan ayrılan AK Partili seçmenler ile bunun dışındaki muhtelif siyasi yönelişlere sahip kesimleri koyabiliriz. Cumhuriyetçiler, milliyetçiler, muhafazakârlar, Kürt siyasi hareketinin destekçileri ve daha birçok grup yan yana dizilerek kritik yoğunlukta bir siyasi etki yaratabilmiştir.”

Sosyolog Prof. Sencer Ayata’nın çıkan sonuçlar konusundaki şu görüşlerine de dikkate almak gerekiyor: 

“Bu referandumun Türkiye’de demokratik sivil toplumun gelişmesi doğrultusunda atılmış belki de en büyük adım olduğunu düşünüyorum. Hayır hareketi yaşanılan en önemli demokratik deneyim olmuştur. Türkiye’de ilk defa özgürlüğü savunan farklı kesimler bu kadar geniş bir yelpaze oluşturdular.”

Şimdi bunları alt alta koyup değerlendirdiğimizde, “hayır” cephesinde bir kayıbın söz konusu olmadığını söyleyebiliriz. Bütün imkânsızlıklara, olanaksızlara, engellemelere rağmen eğer milletin yarısı egemenliği üzerinde kurulmak istenilen baskıya “hayır” diyebiliyorsa bunu da Türkiye demokrasinin bir kazanımı olarak değerlendirmek gerekiyor.

Türkiye’de yıllardır sürdürülen bir görüş vardı: “Sağ kesimin oyu %70, sosyal demokratların oyu % 30’dur. “ 16 Nisan’daki referandum sonuçlarına baktığımızda bu oranın da alt-üst olduğu görülüyor.

AK Parti ile MHP’nin işbirliği ile referandumdan % 51 gibi bir oranın çıkmış olması başka türlü değerlendirilebilir mi?

Türkiye’de toplumsal barışın ve siyasi istikrarın sürdürülmesi açısından bizi yönetenlerin ortaya koyduğu bu tabloyu ve verdiği mesajları da çok iyi değerlendirmesi gerekiyor. Bu konuda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sorumluluğun daha da artmış olduğunu söylemeliyiz.

Bu değerlendirmeler daha uzun süre devam edecektir. Çıkarılması gereken derslerin olduğunu da görüyoruz. Önemli olan birlik ve bütünlüğümüzün sürdürülmesi, demokrasimizin düzgün işletilmesi, her kesimin ayırım yapılmadan kucaklanmasıdır.

Ancak, şunu da unutmayalım:

Türkiye’nin önünde birikmiş onca sorun var. İçinden çıkılması gereken konular var. Bunların çok acele ele alınıp çözüme kavuşturulması gerekiyor. Bugün ülkemizde işsizlik resmi rakamlara göre % 13’ün üzerine çıktı.

İçte ve dışta hala sıkıntılar sürüyor. Terör konusunda atılması gereken adımlar var. Amerika, Rusya ve AB ile ilişkilerimizin hangi noktaya dayanacağı bilinmiyor.

Yatırımların olmaması, istihdam yaratamıyor. İstihdam olmayınca iş sahası kalmıyor. Turizmdeki verilerin sıkıntıları sürüyor. Dolar’ın ateşi düşmüyor. Pahalılık ve buna bağlı enflasyondaki artışın önlenmesi konusunda adımların atılması gerekiyor.

O nedenle biz, artık referandum sonuçlarını bir kenara bırakıp, sorunlarımızı öne çıkarıp, çözüm yollarını devreye sokmamız gerektiğini düşünüyoruz. Televizyonlarda, medyada hala bu sorunlara yönelik çözümler ele alınmıyor. Özümüze dönmek, geleceğimizi rahatlatabilecek adımları öncelikle atmak durumunda olduğumuzu unutmamak gerekiyor.

[email protected]

www.facebook.com/necdet.buluz