BUGÜN : GÜVENSİZLİK

Haberleri izlediğimizde üzülüyoruz. Bugün özellikle Corona nedeniyle hergün yaşanan can kayıplarına yoğun olarak üzülüyoruz. Sadece Corona kayıplarına mı? Her gün, açlık, susuzluk, salgın hastalıklar, savaşlar nedeniyle ölenlere, özgürlüğe ulaşmak için yola çıkıp denizlerde genç, yaşlı, çocuk demeden kaybettiklerimize. Hepsine üzülüyoruz.

Bu üzüntünün arasında, izlediğimiz bazı haberlere ise fazlasıyla sinirleniyoruz. En küçük haberde veya kararda çevresindekilerin hayatlarını ve kendisinden sonrakilerin haklarını hiçe sayarak marketlere koşan, ihtiyacı olsun olmasın her şeyi almak çabası içinde olanlara. 

Özellikle geçtiğimiz Mart ayının ortasında İngiltere ve Amerika bencil istifçiler (selfish hoarders) olarak adlandırılan bu insanlar ile karşılaşınca kısa bir şok geçirdi diyebiliriz. Sayıları da az değildi, onbinlerce, yüzbinlerce insan. Ne İngiltere’de Başpiskopos’un ne de Amerika’da Trump’ın sakin olun çağrıları hiç işe yaramadı. Bu istifçilik, marketler satın alma sınırlaması getirene kadar da devam etti.

Evet kızıyoruz. Çünkü büyük bir çoğunlumuz ise bu şekilde davranmıyor. Evet davranmıyoruz ama diğer yandan da büyük endişe duyuyoruz. Önümüzdeki günlerde yiyecek bulabilecek miyiz, hatta ekmek ve su bulabilecek miyiz, çocuğumuz hasta olursa ilaç alabilecek miyiz? Bu görüntüleri bir yandan eleştiriyor, diğer yandan da kendimizin daha da önemlisi ailemizin geleceği için güvensizlik yaşıyoruz. Evet güvenemiyoruz. Bize sakin ol denildiğinde sakinleşemiyor ve bu yaşanan görüntüleri aklımızdan çıkartamıyoruz.

Bencil istifçilerin durumu malum. Onlar zaten normal yaşamda da diğerlerini hiçe sayan, iş yaşamında hakkımızı gasp eden, bacaklarını açarak toplu taşımada iki kişilik yer kaplayan, kuyruklara en başından giren, trafikte bize yol vermeyen insanlar.

Peki biz neden endişe yaşıyoruz? Biz neden insanlık sınavı verdiğimiz bu günlerde büyük bir güvensizlik içindeyiz? Çünkü hep aldatıldığımızı düşünüyoruz. Çünkü hep aldatıldık.

DÜN : ALDATILMIŞLIK

Yürekte, aldatılmışlık yaşadık. Bizim çalışmalarımızdan çok memnun olduğunu, bizi çok sevdiğini söyleyen müdürümüzün, maaşımızın artmaması gerektiğini söyleyen ilk kişi olduğunu duyduk. Sadece bizim iyiliğimizi ve sağlığımızı düşündüğünü söyleyen markaları sevdik, onlara bağlandık, tek amaçlarının paramızı almak olduğunu gördük. Dünya için çalıştığını, çevreyi çok sevdiğini söyleyen şirketlerin, birer çevre felaketi olduğunu anladık. Bizim haklarımızı savunduğunu, çünkü bizi canından çok sevdiğini söyleyen vekilimizin aslında bambaşka şeylere aşık olduğunu öğrendik. Aldatıldık.

Kitapta, aldatılmışlık yaşadık. Tarihin bize bambaşka anlatıldığını öğrendik. Bilimin sadece işe gelen tarafının öğretildiğini anladık. Hatta sahte veya sözde bilimin (pseudoscience) her alanda karşımıza çıkmasını yaşadık. Düşünürlerin çarpıtıldığına, bize bambaşka aktarıldığına şahit olduk. Gerçek kültürümüzün yerine, yapay üretimlere maruz bırakıldık. Felaketleri küçücük vakalar gibi sunan bilim insanlarını dinledik. Sağlığımız için bize diyetler sunan, sağlık önerilerinde bulunan insanların birer şaklaban olduklarını gördük. En kutsalımızı bile bize çarpıtarak aktaran, kendisine makamlar yaratan vatan hainleri gördük. Aldatıldık.

Sokakta, aldatılmışlık yaşadık. Bize her zaman ekonominin iyiye gittiği, her şeyin kontrol altında olduğu söylendi. Kontrolden çıktığında ise, ekonomiyi yönetenler yüzünden değil, başka dış nedenlerden dolayı sorun yaşadığımız anlatıldı. İnandık. Sonra her şeyin bu dengesiz ve adaletsiz ekonominin inşası için yapıldığını gördük. Faturayı ise ekonomiyi batıranların değil bizim ödememiz gerektiğini öğrendik. Bizim için yapıldığı söylenen yapıların, kurulan sistemlerin, en ufak sallantıda yerle bir olan, kumdan kaleler olduğunu gördük. Aldatıldık.

YARIN : YALANI YENMEK

Corona bir ay içinde, tehlikeyi gören ama halkından saklayan veya gerçek bilime itibar etmediği için tehlikeyi dahi göremeyen tüm siyasilerin bilinçli/bilinçsiz yalanlarını ortaya çıkardı. Bu siyasetçiler, ülkelerinde yaşayacakları ilk seçimde atacakları daha büyük yalanın ne olması gerektiğine çalışmaya başladılar bile.

Amerika’da Trump daha bugünden, aslında ne büyük bir çaba gösterdiğini, ne kadar doğru kararlar aldığını, aslında WHO’nun kendisine doğru bilgi vermediğini söylemeye başladı bile. Peki ne mi oldu? ABD’de henüz can kaybı sayısı 20 kişi iken 29 Şubat’ta %49 desteğe sahip olan Trump, can kaybının 23 bini geçtiği 14 Nisan günü hala %43 halk desteğine sahip.

Geleceğimizin güzelliği, geleceğe yalanı taşımamakla mümkün olacaktır. Şairin söylediği gibi, yürekte, kitapta ve sokakta yalanı yenmenin yolu da anlamaktan geçiyor. Anlamak zorundayız, geçmişte olanları ve gelecekte olabilecekleri.

Bu aynı gemi denilen gemide, neden bir türlü ikinci mevki koridorlarından güverteye çıkamadığımızı, neden denizin kokusunu alamadığımızı, neden Titanik filmindeki gibi filikaların sadece birinci mevki yolcu sayısı kadar olduğunu anlamak zorundayız. Anlayacağız ve bize yalan atanları, onları desteklemeyerek ve seçmeyerek, tek tek gelecek resmimizden çıkartacağız. Anladığımız halde bizi zorlu, ama güzel bir gelecek bekliyor olacak.