Bir Haziran gecesi Gaziantep'te dünyaya geldim.

Samsun'da yaşarken de Gaziantep'te yaşayan dedem ve anneannemi ziyaret için yaz tatillerini ailece Gaziantep'te geçirdiğimiz çok olmuştur.

Antep adının Hititçe'deki "Kralın Ülkesi" anlamına gelen "khantap" sözcüğünden türediği düşünülür. Bu kadim topraklar adı gibi gizemli ve güçlü bir geleneğin, gönlü bonkör insanların toprağıdır.

Samsun gibi yağmurun rahmetiyle zengin bir topraktan, güneşin kutsadığı Gaziantep'e yolculuk çocukken benim için hep yepyeni ve heyecan verici bir yolculuktu.

Yaşıtım olan kuzenlerimle yaz tatilinin tadını sonuna kadar çıkarırdık. Sokakta tekerlek çevirmek en zevk aldığımız oyunlardandı. Elimizdeki sopayla eski bir bisiklet tekerleğinin yanında koşarak düşürmeden çevirmede yarışmaktan ne büyük zevk alırdık.

Açıkhavada yıldızlarla bezeli bir gökyüzünün altında uykuya dalmanın tadını ben Gaziantep'te çocukken aldım. Hala da çok severim. O uykunun tadı başka hiçbir şeyde yoktur. Evlerin damlarına her gece serilip, her sabah toplanan yataklarda uyunur. Zaten güneş öyle yakıcıdır ki günün ilk ışıklarıyla uyanırsınız.

Yemek kültürü muazzam zengin olan Gaziantep'te sanki gün yemek saatleri etrafında döner gibiydi. Her gün ayrı bir şölen. Kahvaltı bitmeden öğlen düşünülür, öğlen biterken akşam. Haneler kalabalık, yemek de önemli bir motif olunca tepsi tepsi hazırlanan yemekler, tatlılar, yer sofraları, yeryüzü sofraları gibidir. Herkese açıktır Anteplinin sofrası.

Sabahları biz çocukların göreviydi fırına gitmek. Zevkle yerine getirirdik bu görevi kuzenlerimle. Hatta yarışırdık. Fırından lavaş ekmeği, pide ve kahvaltılık acılı nohut alırdık.

Anneannem çok Osmanlı bir kadındı, çok gençler bu kavramı bilmeyebilir, araştırsınlar. Evi ve bütçeyi hep o çekip çevirirdi. Alışverişi o yapar, pazarlık eder, dobra dobra konuşurdu. Çevresinde de saygı duyulan ve hürmet gören bir kadındı. Bu güçlü kadın figürü hep dikkatimi çekerdi o yıllarda.

Öğleden sonra tepsilere patlıcan kebabı hazırlanır ve taş fırınlara gönderilirdi. Evde pişirilmezdi. Bu usulü ilk orada görmüştüm. O patlıcan kebabının tadına doyum olmazdı.

Bizim sokakta güneşe aldırmadan oynamaktan rengimiz değişmiş olurdu.
Dizlerimiz yara bere içinde olurdu ama hiç aldırmazdık. Sofraya büyük bir iştahla otururduk. Ayran ve şalgam suyunun tadına doyum olmazdı. Anneannem baklava da yaptırırdı kocaman bir tepside. Çocukken bunun beni çok mutlu ettiğini hatırlıyorum. Ağızda eriyen, taptaze Gaziantep baklavasının o inanılmaz tadı. Ve tabii çuvalla gelen antep fıstıkları, onun daha yeşilken buram buram yayılan kokusu.

Mezopotamya ve Akdeniz'in buluştuğu bir nokta olarak Gaziantep hep bir çekim merkezi olmuş. Bazılarının kökleri antik çağlara dayanan özgün gelenekleri, çok kültürlü dokusuyla insanı kendine bağlayan bir tarafı var bu toprakların. 

İnsanı güleryüzlü, cana yakındır, merttir. Sadece doğduğum değil, babamın 12 Eylül darbesiyle, yalnızca demokrasi, hak, hukuk, adalet dediği için askeri yönetim tarafından tutuklandığı şehir aynı zamanda Gaziantep. Babamı tutukladıklarında Gaziantepli evsahibinin ve komşularının bu genç çifte nasıl sahip çıktıklarını hep dinledim ailemden. Maalesef o mert insanların bir çoğu da askeri darbenin hışmına uğramış, işkence tezgahlarından geçmiş ve bir kısmı ülkeyi terk etmek mecburiyetinde kalmışlardı.

Gazianteplinin yüzünde acıya şerbetli bir toprağın insanı olmayı, metaneti, insan sevgisini görürsünüz. Neredeyse üzerinden 20 yıl geçtikten sonra ilk kez Gaziantep'e gidişim CHP Genel Başkanı Sn Kemal Kılıçdaroğlu'nun bir Anadolu miting programı sırasında oldu.

Benim için elbette ayrı bir anlamı vardı bu seyahatin. Bölgede bir dizi kente miting otobüsüyle gidiyor, mitingler yapıyorduk. Her gittiğimiz kentte bizi karşılayan partili heyeti olurdu bu tür seyahatlerde. Gaziantep'te beni bir sürpriz bekliyordu.

20 sene sonra döndüğüm topraklarda "doğduğunuz topraklara hoşgeldiniz, Kader Hanım" diye karşılanmak Gazianteplilerin kadirşinas tabiatı değildir de nedir? Hem mitingimizi yaptık hem de uzun yıllardır göremediğim eş, dost ve akrabamı da gördüm. Anneannem ve de dedemin evinde geçirdiğim o çocukluk günlerini yad ettim. Dönüşte Gazianteplilerin yolcu ederken -yine gönüllerinin bonkörlüğü- elime tutuşturduğu bir tepsi baklava ile uçağa giderken Sn Kılıçdaroğlu'nun espiriyle karışık "arkadaşlar Gaziantep'ten bir tek Kader Hanım bir tepsi baklavayla uğurlanıyor." dediğini ve güldüğünü hiç unutmam. Sonra yukarıda aktardıklarımın bir kısmını aktarınca, Kemal Bey "Anadolu gezilerimizde nereye gitsek sizin bir bağınız, çevreniz var, dikkatimi çekti, ne güzel" demişti. İşte Gaziantep ile, doğduğum şehir ile böyle bir gönül bağımız var...

Kader Sevinç
Brüksel