Güneydoğu’da çok ilginç olaylar meydana geliyor. Konu ile ilgili olarak daha önce yazdık, bugün konuyu daha enine boyuna sizlerle paylaşmak istedik.

Önce gelen haberlere bir göz atalım:

Güneydoğu’da başta Diyarbakır olmak üzere, Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlığı had safhalara taşınıyor. Örneğin Diyarbakır’da Cumhuriyet düşmanı Şeyh Said’in adı Dağkapı Meydanı’na verildi. Bu hareket, Cumhuriyete, devlete meydan okuma değil de nedir?

Cizre Belediyesi, kimseyi dinlemiyor. Cadde ve sokak isimlerini değiştiriyor. Sokak ve caddeler Kürtçe isimlerle donatılıyor. 

Bunlara da örnekler verelim:

Nusaybin Caddesi’nin ismi Kobane olarak değiştirildi. İdil Caddesi Arin Mirxan oldu. Eski Hastane Caddesi Mir Bedirxan,Mehbahane Caddesi Seyit Rıza, Belediye Caddesi Şerafettin Elçi, Yakışan Sokak Feqiye Teyran oldu. Bitlis’teki Nur Caddesi’nin adı da Bediüzzaman Said-i Kürdi yapıldı. (Kaynak: Milliyet Açık Pencere Melih Aşık)

Söylemek istediğimiz şudur:

Güneydoğu’da özellikle HDP’li Belediyeler işi azıtıyor, istediklerini yapıyor, uyguluyor. Bunlara da kimsenin sesi çıkmıyor. Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlığı artıyor. Özetle Cumhuriyet ve laik cumhuriyeti çağrıştıran ne varsa ortadan kaldırılıyor. Cumhuriyet’e isyan etmiş olanların isimleri birçok yerlere verilerek onurlandırılıyor. 

Konuyu fazla uzatmak ve dağıtmak istemiyoruz:

Bütün bu yapılanlar karşısında Hükümetin sessiz kalması, bu işin seçimlere kadar bu şekilde götürülmeye çalışıldığı izlenimini veriyor. Zaten, PKK’nın siyasi uzantıları HDP’liler de her açıklamalarında buna vurgu yapıyor ve “ Seçimlere kadar bizi oyalamayın,elinizi çabuk tutun” diyorlar.

Hatta, işin uzaması halinde bazı gerçekleri açıklayacakları tehdidinde bile bulunuyorlar. Biz, ortada bazı gerçekler, anlaşmalar verilen ödünler varsa bunların terör örgütü tarafından değil, hükümet olanlarca açıklanası gerektiği görüşündeyiz.

Şimdi işin ilginç yönüne bakalım:

Hükümet yetkilileri “Verilmiş bir vaadimiz yok. Söylenenler ve açıklanan spekülasyondan başka bir şey değil. Önce kamu güvenliğinin sağlanmasını istiyoruz” diyorlar. Bizce de doğru olan öncelikle kamu güvenliğidir.

Ancak Güneydoğu’daki olaylara ve hareketliliğe baktığımızda kamu güvenliğinin olmadığını görüyoruz. Böyle bir ortamda barış sağlanabilir mi? 

Karşılıklı güvensizlik var. Gerek PKK ve yandaşları, gerekse Hükümet olanlar birbirine güveniyor. Bir taraf “Önce kamu güvenliği” derken, öte taraf “Önce hukuki güvence “ istiyor. Bu konunun bugüne kadar aşılamadığını da görüyoruz. 

Terör örgütü dikkat edilecek olursa kamu güvenliği konusuna yanaşmıyor. Yapılan eylemleri bir yerde Hükümete karşı bir tehdit olarak kullanmaya çalışıyor. Eğer ortada gerçek anlamda bir barış isteniliyorsa, kardeşçe yaşam isteniliyorsa, bölünme istenilmiyorsa neden kamu güvenliğinin sağlanmasında iş yokuşa sürülüyor? Buna da bir anlam veremiyoruz. 

Güneydoğu’da isim değişikliklerinin bundan sonra da süreceği HDP’li belediyelerce açıklandı. Bunu da HDP milletvekilleri doğruluyor. Bu gelişme, hiç kimse kusura bakmasın ama kurulmakta olan Kürdistan’a uygun hale getirilmekten başka bir şey değildir. 

Bu işler artık gizli kapaklı değil, alenen yapılıyor.               

Yine Güneydoğu’dan gelen haberlere göre örgüt buralarda silahlı gücünün yanı sıra polis gücünü de oluşturmuş. Her evde silahlı militanlar var. Güvenlik güçleri sokağa çıkıp, eylemlere müdahale edecek güçte değil. Ter örgütü maliyesini, mahkemelerini oluşturmuş. Her şeyi kendisine uygun hale getiriyor. Bunları görmezden gelmek, sessiz kalmak ne anlama geliyor? Hiçbir yetkili de çıkıp bunu ne doğruluyor, ne yalanlıyor. Kamuoyunu rahatlatacak açıklamalar da yapılmıyor. 

Ne oluyor ne bitiyor biz doğru olanı bizi yönetenlerden duymak istiyoruz. Bu da bizim en tabi hakkımız değil mi?

PKK ve yandaşları bir yandan “Barış süreci devam edecek” diyor, öte yandan süreci bir kenara bırakıp istediklerini rahatça yapabiliyorlar. Ancak ortadaki gelişmeler Güneydoğu’nun terör örgütüne bırakılmış görüntüsünün verilmesidir.