Tsering, Associated Press’e (AP) verdiği mülakatta, ruhani lider Dalai Lama’nın doğduğu topraklara, Tibet Özerk Bölgesi’nin başkenti Lhasa’ya, gitme arzusunda olduğunu dile getirdi.Dalai Lama’nın Çin-Tibet anlaşmazlığının çözüme kavuşturulması yönünde istekli olduğunu belirten Tsering, kendisinin de çözüm yolunun bulunmasına ilişkin her türlü çabayı göstereceğini ifade etti.Tsering, Çin’in "tam bağımsızlık" yerine, özerklik çatısı altında, Tibet halkına kültürlerini ve dillerini muhafaza etme imkanı tanıyacak bir “orta yol” yaklaşım sergilemesi gerektiğini savundu.Öte yandan, söz konusu yaklaşımın taraflar arasında müzakere ve temasları başlatabileceğini ifade eden Tsering, Çin’i Tibet kültürünü ve dilini kısıtlamakla eleştirdi.
Tsering, “Dil çok önemli ama bugün sadece bir dil sınıfında öğretilen bir şey haline geldi. Okuldaki diğer tüm dersler Çince öğretiliyor ve Çinli liderler, iki dile de eşit ağırlık verdiğiniz iki dilli bir sistemi bile takip etmiyorlar. Bu, ilaveten hükümetin resmi belgeleri Tibetçe yayınlamama politikası, Tibet varlığını tam kökünden vuruyor. Dilimiz giderse, din de gider yavaş yavaş.”
Dalai Lama, Tibet'te 1959'daki bağımsızlık yanlısı ayaklanmanın başarısız olmasının ardından bölgeyi terk etmiş ve Hindistan'ın kuzeyindeki Dharmsala kentine yerleşerek sürgündeki Tibet meclisi ve hükümetini kurmuştu.
Dalai Lama'nın 2011 yılında aktif siyaseti bırakmasının ardından sürgündeki hükümet lideri diasporadaki Tibetlilerin oylarıyla seçiliyor.
2008'den bu yana meclis başkanlığı görevini yürüten 53 yaşındaki Tsering, şubat ve nisanda yapılan iki tur seçimin ardından sürgündeki hükümetin başkanı seçilmişti.
Pekin yönetimi sürgündeki Tibet yönetimini tanımıyor ve 2010'dan bu yana Dalai Lama'nın temsilcileriyle hiçbir temasta bulunmuyor.
Pekin yönetimi, Tibet'in 13. yüzyıldan bu yana Çin'in parçası olduğunu ve ayrı bir varlığının bulunmadığını ileri sürerek sürgündeki hükümeti ayrılıkçılıkla suçlarken Dalai Lama ve destekçileri, Tibet'in tarihinin büyük bölümünde fiilen bağımsız olduğunu savunuyor.
