İSTANBUL (AA) - AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Cevdet Yılmaz, "Cumhur İttifakı, çok şeffaf bir şekilde ortaya konmuş bir ittifak. Cumhur İttifakı halkın önünde her şeyiyle tartışılan şeffaf ve değerleri belli bir ittifak. Karşı tarafa baktığınızda böyle bir şey görmek mümkün değil. 4 Parti var, CHP, İYİ Parti, HDP ve Saadet Partisi. Bunlar birbirine benzemez, zıt politikalar ifade eden ve aslında bırakın azami ya da asgari, doğru düzgün müştereği olmayan partiler ama bir araya gelmiş durumdalar." dedi.

Yılmaz sunumunda, Türkiye'nin bölgesel sorunlara ve zorluklara karşı bakış açışı ve rolünü anlattı. Uluslararasılaşma anlamında İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi'nin güzel bir örnek olduğunu dile getiren Yılmaz, akademik kadroda da yabancıların olmasının çok memnunluk verici olduğunu vurguladı.

Türkiye'nin, AK Parti döneminde, sadece içeride demokratikleşmeyi sağlamakla kalmadığını, dış ilişkilerini de demokratikleştirdiğini, eskisinden çok daha fazla milletin değerleri ve beklentilerinin dış politikayı etkilediğini ifade eden Cevdet Yılmaz, şöyle konuştu:

"Sivil toplumun, ekonomik dünyanın ve değişik toplumsal kesimlerin, fikirleri ve görüşleri dış politikada önemli hale gelmiş durumda. Geçmişte dış politika daha dar bir çevrenin şekillendirdiği ve uyguladığı bir alan iken, bugün çok daha geniş bir çerçevede toplumsal tartışmayla şekillenen bir alan. Bu da dış politikanın demokratikleşmesi olarak tarif edilebilir. Türkiye'nin genel demokratikleşme süreci içinde dış politikanın da demokratikleştiğini görüyoruz."

Soğuk savaş sonrası dönemde dış politikada keskin kutuplar olmadığına dikkati çeken Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Keskin ittifaklar yok. Konu ve çeşitli meseleler bazında farklı ittifaklar ve arayışlar mümkün. 3 kıtanın ortasında ve geniş tarihi perspektifi olan bir ülke olarak Türkiye'de bugün, farklı alanlarda farklı ülkelerle ilişki kurabilen, sorunlara bu anlamda farklı cevaplar üretebilen bir ülke. Geçmişte dış politika dediğinizde, belli bir bakanlık ve kesimler gelirdi. Bugün artık çok daha çeşitlenmiş bir kurumsal alandan bahsediyoruz. AFAD'dan, TİKA'ya, Kızılay'a, Ticaret Bakanlığı'na kadar birçok kurumun dış ilişkilerde etkili bir rol oynadığını görüyoruz. Kurumsal ilişkilerin de çeşitlendiği ve derinleştiğini görüyoruz. Bu da dış politika ve dış ilişkilerimizin geldiği seviyeyi göstermesi bakımından önemli."

-"Güvenli bölge terörle mücadelede önemli"

Yılmaz, seminer sonrasında basının gündemle ilgili sorularını cevapladı. Cevdet Yılmaz, gazetecilerin Suriye'yle ilgili güvenli bölge konusuna ilişkin, şunları söyledi:

"Güvenli bölgeyi Obama yönetimi sırasında Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan teklif etmişti. O tarihlerde Amerikan yönetimi bu konuda olumlu bir adım atmamıştı. Halbuki o zaman bu adımlar atılmış olsa bu kadar mülteci olmayacaktı belki. Güvenli bölgelerde terör de bu kadar büyümeyecek ve birçok kriz de yaşanmayacaktı. Maalesef, o dönemlerde Cumhurbaşkanımız'ın teklifini bazı ülkeler değerlendiremedi. Geldiğimiz noktada aynı teklifi biliyorsunuz ABD yönetiminden duyduk. Güvenli bölge teklifi bu sefer ABD'den geldi. Bizim yaptığımız bir teklif olduğu için de elbette buna sıcak baktık. Ama bizim güvenli bölge teklifimizin içeriği önemli. Türkiye kendi sınırı boyunca, güvenli bir bölgenin oluşmasını istiyor ama bunu başkalarının değil kendisinin kontrolünde olmasını da ısrarla, ortaya koyuyor."

"Güvenli bölge terörle mücadelede önemli, sınırlarımızın güvenliğini sağlamak bakımından." diyen Yılmaz, konuşmasına şöyle devam etti:

"Gerek DEAŞ, gerekse PKK tarafından biliyorsunuz, geçmişte sınırlarımızdan çeşitli illerimize yönelik terör eylemleri yaşadık. Sınırlarımız boyunca terör yapılanmalarını görmek istemiyoruz. Terör eylemleri görmek istemiyoruz. Bu, Türkiye'deki vatandaşların güvenliği açısından çok önemli. İkincisi, sınırlarımızın terörden ve terör örgütlerinden arındırılması Suriye'de yaşayan kardeşlerimizin güvenliği açısından çok önemli. Arap, Kürt, Türkmen olsun hiç fark etmez, bizim için hepsine de eşit mesafedeyiz. Güvenli bölge arayışımız, Kürtlere ya da etnik gruba karşı değil tamamen teröre karşıdır. Güvenli bölgeler sağlandığında Afrin operasyonundan sonra, Zeytindalı ve Fırat Kalkanı operasyonlarından sonra sağlanan güvenli bölge örneklerimiz var. Hayali değil, somut uygulamamız var. Orada, güvenli bölge oluştuktan sonra birçok Suriyeli'nin geri döndüğünü gördük. 300 bin fazla Suriyeli mülteci, bu bölgelere geri döndüler ve yeniden hayatlarını kurmaya başladılar. Güvenli bölgeler artıkça çok daha fazla Suriyeli mülteci kendi vatanına dönme imkanına kavuşacak. Türkiye doğru bir politika ortaya koyuyor."

-31 Mart yerel seçimler

Türkiye'nin 31 Mart'ta yerel seçimlere gittiğini ve yerel seçimlerin çok önemli olduğunu hatırlatan Yılmaz, şu açıklamalarda bulundu:

"AK Parti yerelde kendisini ispat etmiş ve sonra merkezi yönetime gelmiş bir parti. 1994 yılında İstanbul'da Cumhurbaşkanımız'ın ve diğer bazı illerde belediyelerin başlattığı bir süreçle bu günlere geldik. Önce yerel düzeyde, yerel kalkınmayla, demokrasiyle ve yerel hizmetleri arttırarak halkta bir güven oluşturduk. Bu güven üzerine, AK Parti inşa edildi. Dolayısıyla yerel yönetimler bizim için çok önemli. Bu yerel seçimlerde de açık ara farkla birinci parti olarak gücümüzü devam ettirmek istiyoruz. Bu anlamda bir Cumhur İttifakı var. Cumhur İttifakı da 15 Temmuz'dan sonra oluşmuş, Yenikapı ruhunun getirdiği bir ittifak. Sadece yerel seçimlerle ilgili değil daha geniş bir anlayış ve işbirliği. Bu anlayış, işbirliğinin yerel seçimlere de yansıdığını göreceğiz."

Cumhur İttifakı'nın asgari değil azami müştereklerde oluşturulmuş bir ittifak olduğuna dikkati çeken Yılmaz, sözlerini şöyle tamamladı:

"Cumhur İttifakı, çok şeffaf bir şekilde ortaya konmuş bir ittifak. Cumhur İttifakı halkın önünde her şeyiyle tartışılan şeffaf ve değerleri belli bir ittifak. Karşı tarafa baktığınızda böyle bir şey görmek mümkün değil. 4 Parti var, CHP, İYİ Parti, HDP ve Saadet Partisi. Bunlar birbirine benzemez, zıt politikalar ifade eden ve aslında bırakın azami ya da asgari, doğru düzgün müştereği olmayan partiler ama bir araya gelmiş durumdalar. Dolayısıyla pozitif değerler üzerinden değil karşıtlık üzerinden kendilerini tarif eden ve eklektik diyebileceğimiz bir araya gelmişlikten bahsedebiliriz. İstikrar sağlamaya değil, istikrarı bozmaya dönük bir çaba olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye'de bir istikrar var, güçlü yönetim var, bunu zaafa uğratmaya yönelik bir çaba içinde olan, karşıtlık üzerinden kendini tarif eden bir yapıdan bahsediyoruz. Yine şeffaf olmayan bir yapıdan, kendini gizleyen, halktan bir takım ilişkilerini gizleyen bir yapılanmadan bahsediyoruz. Dolayısıyla burada doğal ve tabi olmayan bir şey var. Halkımız bunu görüyor, bu çabalara halkımızın sandıkta en iyi cevabı vereceğine inanıyorum."