İSTANBUL (AA) - İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkan Yardımcısı ve sinema yazarı İsrafil Kuralay, sinemada yeni kaynaklar üretilmesi gerektiğini belirterek, "Destek deyince akla sadece Kültür ve Turizm Bakanlığı geliyor. Kendileri büyük katkı sağlıyorlar ama bizim devasa yerel yönetimlerimiz de var. İş adamlarımıza da bu konuda görevler düşüyor. Varlık içinde yokluk çekiyoruz." dedi.

Siyer Vakfı'nın Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin (İBB) katkılarıyla düzenlediği Alemlere Rahmet Uluslararası Kısa Film Yarışması'nın Sinema Söyleşileri başladı.

"Sinemanın Dünü Bugünü Yarını" başlıklı söyleşi, Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) İstanbul Şubesi'nde gerçekleştirildi.

Söyleşide konuşan sinema yazarı İhsan Kabil, hem Almanya'da hem Rusya'da film çalışmaları yapan Muhsin Ertuğrul'un, Türkiye'de uzun yıllar tek yönetmen olarak yer aldığını söyledi.

- "1950'ler Türk sinemasının kuluçka dönemi"

O günlerde sinema dilinin yetersiz olduğuna dikkati çeken Kabil, "Daha sonra başka yapımcı ve yönetmenler de sektöre atılıyor. Yeni bir sektör haline geliyor yavaş yavaş. Öte yandan Devlet Tiyatrosu, Devlet Opera ve Balesi, konservatuvarı gibi ciddi, kurumsal belli yapılar oluşturulmuş ama devlet sineması diye bir şey yok. Bunun artıları da eksileri de var. Olsa, estetik bakımından, sinema dili bakımından fena olmazdı. Diğer taraftan sıkı bir devlet kontrolü olabilecekti, tek yönlü, tek dilli bir sinema olacaktı." ifadelerini kullandı.

Kabil, 1950'li yıllarda sinema anlatım biçiminin ortaya çıktığını belirterek, şöyle devam etti:

"O dönemi ben Türk sinemasının kuluçka dönemi olarak görüyorum. Orada bir sacayağı var. Amerikan melodramları, Hint sineması ve Arap sinemasının bir sentezi aslında Türk sineması. Bir halk sineması, çok entelektüel bir sinema ya da sanat sineması değil. İnsanların komediyle melodram arasında gidip gelen çok geniş bir yelpazede gezindiği bir sinemaydı. Duyguların çok ön planda olduğu bir yapıda şekilleniyor sinemamız. 1960'lardan sonra da akımlar çıkıyor."

- "Milli sinema MTTB'de ortaya çıktı"

Yapımcı ve yönetmen Nazif Tunç da milli sinemanın ortaya çıkışının Milli Türk Talebe Birliği'nde (MTTB) olduğunu aktardı.

Türk sinemasının diğer alanlarda olduğu gibi tiyatro ve sinema da tek adamlığa terk edildiği değerlendirmesini yapan Tunç, şunları kaydetti:

"Uzun bir süre, 1918'den 1940'lara kadar başka bir yönlendirmeden, başka bir dilden bahsedemiyoruz Türk sineması için. Tamamen Muhsin Ertuğrul'un tiyatrocu gelenekten gelen yönetmenliği söz konusu. O da bazı şeyleri dikte edebilmek, toplumda algılar oluşturmakla ilgili Osmanlı'dan kalan kültürel ve manevi mirası tamamen reddetmek ve yeniden şekillendirmek üzere bir takım filmler yapmak ve bunları yaymakla ilgili bir çalışma."

Tunç, Türk insanının sinemayla seyirci olarak çok yoğun bir ilişkisi bulunduğuna işaret ederek, "Türk sineması, dağıtım sisteminin şekillendirdiği, seyircinin taleplerine göre, konuları, oyuncuları sevmesine göre şekillenmiş bir sinemadır. 1965'li yıllara kadar böyle halk sineması olarak devam etti. MTTB'de sinema konuşulmaya başlıyor. Buralarda milli bir hareket, bir tavır var." diye konuştu.

- "Türk sineması akademik açıdan olgunluğa erişti"

Sinemacılarda öykünmeci bir taraf olduğunu vurgulayan Tunç, milli sinemayı sahiplenmekle ilgili yaşanan tereddütleri de yadırgadığını sözlerine ekledi.

İsrafil Kuralay ise sinemada değerler üzerine bir konuşma yaparak, Türk sinemasının akademik açıdan olgunluğa eriştiğinin altını çizdi.

Sinema ekonomisine dikkati çeken Kuralay, şöyle konuştu:

"Yeni kaynaklar üretmemiz lazım. Destek deyince akla sadece Kültür ve Turizm Bakanlığı geliyor. Kendileri büyük katkı sağlıyorlar, yeni yasayla daha da artacak ama bizim devasa yerel yönetimlerimiz de var. İş adamlarımıza da bu konuda görevler düşüyor. Varlık içinde yokluk çekiyoruz. Sektörün kendisinin de çabalaması gerekiyor. Adam sinemanın geleceğine inanmadığı için, bir-iki filmden kazandığı parayı götürüyor inşaat işine yatırıyor. İş ahlakı açısından çok doğru değil."

Alemlere Rahmet Uluslararası Kısa Film Yarışması'nın Sinema Söyleşileri, hafta boyunca toplam 13 oturumda 30'dan fazla sinemacı ve edebiyatçı sinemaseverlerle buluşacak.