İSTANBUL (AA) - Gazeteci yazar Yusuf Kaplan, Ayşe Şasa'nın çağının dilini iyi çözmüş ve ülkenin ruh köklerini fark etmiş biri olduğunu belirterek, "Şasa'nın yaptığı devrim, sinemaya medeniyet perspektifiyle ve bir bütün olarak bakmasında gizli." dedi.

Anadolu Yazarlar Birliği (AYB) ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Daire Başkanlığı'nın desteğiyle Ali Emiri Efendi Kültür Merkezi'nde "Bu Toprağın Güzideleri: Ayşe Şasa" paneli gerçekleştirildi.

Celal Fedai'nin yönettiği panelin ikinci bölümünde, 2014'te vefat eden yazar ve senarist Ayşe Şasa'nın sinema, sanat ve medeniyete bakışı konuşuldu.

Gazeteci yazar Yusuf Kaplan, Şasa'nın çağının dilini iyi çözmüş ve ülkenin ruh köklerini fark etmiş biri olduğunu belirterek, "Ayşe Şasa'nın yaptığı devrim, sinemaya medeniyet perspektifiyle ve bir bütün olarak bakmasında gizli." dedi.

"Başkalarının kavramlarıyla kendi dünyanızı kuramazsınız." diyen Kaplan, Şasa'nın sanat geleneğinden adeta tırnaklarıyla bir şeyler çıkarmaya çalıştığını ve bir dünya kurabilecek kavram haritasını çıkartma konusunda ter döktüğünü vurguladı.

- "Sanat anlayışı hayatından bağımsız değildi"

Yazar Cihan Aktaş da 1993'te hidayete ermiş bir sinemacı olan Şasa ile Dergah dergisinde yazarken Mustafa Kutlu'nun da tavsiyesi üzerine tanıştığını söyledi.

Ayşe Şasa'ya göre sahicilik hissi veren hikayelerin asıl başarısının hikaye içindeki fikir olduğunu anlatan Aktaş, "O fikir verildiği için zaten hikaye sahici geliyor. Ayşe Şasa, Batı sinemasının en basit popüler konuya bile bir argüman ve fikir kattığını, birçok Türk filminde derinlik, entelektüel kaygı ve sağlam bir arka plan olmadığını ifade ederdi. Eleştirisini böyle ifade eder ve kendi sorunlarımızı çok sonra fark ettiğimizi söylerdi." değerlendirmesinde bulundu.

Aktaş, Şasa'nın sanat anlayışının hayatından bağımsız olmadığını aktararak, şunları kaydetti:

"Genç sinemacıların ve edebiyatçıların Ayşe Şasa'nın şu sözlerini hatırlaması ne iyi olur. (Sinemada her zaman her şart altında iyi bir şey yapabilmek, orijinal bir şey bulmak, sözü olan bir şey yapabilmek için büyük bir genel kültüre, büyük bir sanat kültürüyle donanmış olmaya ihtiyaç vardır.)"

İslam anlayışında ve medeniyetinde fakirliğin olumsuz bir şey olarak görülmediğini ifade eden Aktaş, "Ayşe Şasa, Batı sinemasının fakirliği bir suç unsuru, bir mazeret olarak gösterdiğini fakirlikle ahlaki düşüş arasında bağlantı kurduğunu hatırlatıyor ve tam tersini düşündüğünü dile getiriyordu. Sinemada bu aşılma fazilet ve disiplinle gerçekleştirilebilecek bir şekilde anlatılabilir diyordu ve bunu da filmlerine yansıttı." dedi.

- "Filmleri dünyamızın önemli bir parçasıydı"

Yönetmen Mesut Uçakan ise Şasa'nın dürüst, çarpıtmayan, halkın değerlerine önem veren bir sinemacı olduğunu dile getirdi.

Şasa'nın senaryosunu yazdığı yapımların gençlik yıllarını süsleyen ve çoğu halen klasik hüviyetinde olan filmler olduğunu belirten Uçakan, "Özellikle Atıf Yılmaz ile yaptığı filmler, bizim dünyamızın önemli bir parçasıydı." diye konuştu.

Yazar Enver Gülşen de Şasa'nın "Nesneyle onun anlamı arasında nasıl bir bağ var?" gibi doğru soruları dile getiren biri olduğunu belirterek, şöyle devam etti:

"Şasa'ya göre iki türlü bağ var. İlki bir tür ikili karşıtlık kuran Batılı anlayış. İkinci anlayış ise nesne ile anlamı arasında bir farkın olmadığı savunan bir anlayış, neyse o şekilde anlamaya çalışan başka bir anlayış. Şasa'nın bu sorulara sinema üzerinden verdiği farklı cevaplar da var."

Gülşen, sinema ve sanat özelinde gerçekçi ve biçimci ekol olmak üzere iki temel ayrım bulunduğunu, Şasa'nın onların gerçekçi ekole pratiğinde değil teorisinde biraz uzak duran biri olduğunu söyledi.

Güncel tartışmalarda hakikatli soruların yerini güncelle ilişkili konuşmalara bıraktığını savunan Gülşen, "Bugünün sanatı ve sineması üzerine tartışmalara bakıyorum da Şasa'nın sorduğu hakikatli soruları bugün nadiren görüyorum." şeklinde konuştu.