İSTANBUL (AA) -SELİM HAN YENİACUN- Pek çok İsrailli siyasetçi veya akademisyenin ağzından çoğu zaman işitilebilecek bir argüman olan “İsrail’in Orta Doğu’da eşsiz bir demokrasiye sahip” olduğu iddiası bugünlerde, tarihte defalarca şahit olunduğu gibi, yeniden sorgulanıyor.

Her türlü iç ve dış probleme rağmen beşinci hükümetini kurma konusunda ısrarcı olan Binyamin Netanyahu, yenilenecek olan İsrail genel seçimlerinin iptal edilip nisan seçimi sonuçlarına göre bir hükümet kurabileceğini Likud Partisi sözcüleri vasıtasıyla geçtiğimiz hafta deklare etti. Yasal olarak böyle bir geri döndürmenin mümkün olmayacağını iddia eden İsrailli hukukçulara rağmen bu konunun son günlerde ısrarla tartışılması, zaten güvenlik ve dış politika sorunları yüzünden haddinden fazla sıkışmış durumda olan İsrail siyasetini çıkmaz bir sokağa doğru sürüklüyor.

Seçimlerin yenilenmeme sebeplerini sorgularken nisandan günümüze geçen süreci dikkatle değerlendirmek gerekiyor. Bahardaki seçimler neticesinde İsrail’de hükümetin kurulamaması ve seçimlerin yenilenmesi kararının ardından görevine devam etmekte olan mevcut Başbakan Netanyahu’nun iç ve dış politikada giderek daha agresif bir tutum izlediğine şahit oluyoruz. Golan Tepeleri’ndeki İsrail işgalinin ABD tarafından tanınmasını bir avantaj olarak görerek Suriye üzerinde daha fazla baskı uygulayabileceğini, bu baskı sayesinde Batı Şeria’ya hem askeri hem de siyasi yönden daha fazla tahakküm kuracağını ve tüm bunların yaklaşan eylül seçimlerinde elverişli bir propaganda malzemesi olacağını düşünen Netanyahu’nun hesapları şu an itibarıyla pek tutacağa benzemiyor. Amerika Birleşik Devletleri, Rusya ve İsrail’in bir araya geldiği ve İran’ın bölgesel nüfuzunu sınırlandırma gündemi üzerine gerçekleşen güvenlik konferansında Rusya’nın ikna edilememesi ve Bahreyn’de ABD öncülüğünde bazı Arap devletleriyle İsrail arasında gerçekleştirilen ekonomi zirvesindeki kararların beklenen meşruiyet kaynağını mevcut durum itibarıyla oluşturamaması, Netanyahu’nun iç siyasete yönelik kullanacağı kampanya argümanlarını da sınırlandırıyor. İlaveten, aleyhinde açılmış yolsuzluk davalarının akıbetinin belirsiz olması, muhalefetteki farklı unsurların birleşme sinyalleri ve hükümete katılmayı reddeden Liberman’ın kamuoyu tarafından dışlanmayıp gösterdiği tepkinin takdir toplaması gibi sebepler de Netanyahu’nun seçimler üzerinde gündeme getirdiği iptal talebinin arkasındaki sebepler olarak sıralanabilir.

- Netanyahu’nun dış politika açmazı

Geçtiğimiz hafta gerçekleştirilen İsrail, ABD ve Rusya temsilcilerinin katıldığı üçlü güvenlik iş birliği toplantısı ise Netanyahu’nun istediği şekilde sonlanmadı. Gerek toplantıya Rusya’yı temsilen katılan Nikolay Patruşev gerekse Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Suriye’deki iç savaşa ABD-İsrail ortak müdahalesini desteklemediklerini ve buna ilaveten İsrail’in İran’a yönelik olan endişelerine saygı duysalar da Rusya ve İran’ın müttefik olduğunun altını çizdiler.

Netanyahu’nun seçimler öncesinde propaganda amacıyla kullanacağı Suriye’de İran’a karşı hareket serbestisine Rusya’dan veto gelmesi, Bahreyn’de düzenlenen Filistin’e sözde barış ve istikrar vaat eden ekonomik iş birliği toplantısının Arap toplumu üzerinde bağlayıcı bir hükmünün olmaması ve dahası, geçtiğimiz seçimlere kıyasla, iç siyasette yeni gelişmelerin ortaya çıkması Netanyahu’yu ve kafasında kurmayı tasarladığı sağ hükümet senaryosunu her geçen gün zora sokuyor. Öte yandan Netanyahu kendi ajandasını tüm dış ve iç gelişmelere rağmen uygulama konusunda kararlı görünüyor. Bilhassa Batı Şeria üzerinde kurulması amaçlanan topyekun hakimiyet, önümüzdeki seçimlerde Likud tarafından kullanılması muhtemel bir seçim argümanı olacaktır. İki toplantının ardından 27 Haziran Perşembe günü gerçekleştirilen İsrail Hava Kuvvetleri Akademisi mezuniyet töreninde konuşan Başbakan Netanyahu, Batı Şeria’daki hakimiyetlerinden vazgeçmeyeceklerini ve bunun İsrail devleti için Suriye’den gelecek tehditlere karşı en büyük koz olduğunu vurgulamıştır.

Bahreyn’de düzenlenen ekonomik iş birliği konferansı Filistin halkının siyasal ve ekonomik olarak bağımsızlığı yönünde bir adım olarak lanse edilmiş olmasına rağmen Oslo sürecinin kötü bir kopyası olarak karşımızda duruyor. Daha önce de ABD’nin mihmandarlık ettiği süreç, ayrım duvarı, Filistin topraklarını işgal eden yerleşimcilerin 100 binden 700 bine çıkması ve Filistin ekonomisinin İsrail gümrüğüne bağımlı olmasıyla sonuçlanmıştı. Filistin’e sadece gümrük geçişinden aktarmış olduğu mallar sayesinde yıllık ortalama 5 milyar dolar kazanç elde eden İsrail ise Yüzyılın Anlaşmasına göre siyasi egemenliği kısıtlanmış, topraklarından bir kez daha sürülmüş olacak Filistinlilerin ekonomileri üzerinde denetim hakkı talep ediyor.

27 Haziran’da uluslararası kamuoyunda yankı uyandıran bir başka haber ise ABD dış politikasının kurumsallıktan giderek uzaklaştığını bütün açıklığıyla ortaya koydu. Eski ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson'ın, Başkan Donald Trump’ın damadı Jared Kushner’i kendi özel dışişleri bakanlığını tesis ettiği konusunda suçlayan açıklamalarda bulunması, ABD’de yaklaşan seçimler öncesinde Trump’ın dış politikasını sorgulatacak ve İsrail’e verilen kayıtsız şartsız desteğin akıbetini de tayin edecek unsurlar arasında. Açıkçası, Netanyahu’nun Donald Trump’ın yakın çalışma ekibi ve lobilerle olan bağının ABD içinde de sorgulanması Netanyahu’nun ABD nezdindeki manevra kabiliyetini de sınırlandıracak bir faktör olabilir.

- İç siyaset kazanı kaynıyor

İç siyasete gelince, seçime iki buçuk ay gibi siyaseten uzun bir süre olmasına rağmen ilk anketlerin Başbakan Netanyahu için çok can sıkıcı olduğu söylenebilir. Liberman’ın ülkenin müşterek değeri olan askerlik kurumuyla ilgili eleştirileri neticesinde seçimlerin yenilenmesi sol cenahtan açık sağ cenahtan ise gizli bir takdir toplamışa benziyor. Ayrıca Arap partilerinin tekrar tek liste halinde seçime girecek olmaları ise Arap seçmenini sandığa çekerek yüksek oy oranı almış olan partilerin sandalye sayılarında ciddi düşüşlere sebebiyet verecektir. Seçimlerin tekrarlanma kararının ardından Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın İsrail’de oy kullanacak Filistinlilere ve Arap partilerine yönelik “İsrail siyasetinin en sol kanadındaki Meretz ile iş birliğine gidebilirsiniz” nasihati ise eylül ayını motivasyon açısından temmuzdan daha sıcak geçireceğe benziyor.

2019 Haziranının son haftasında ortaya çıkan bir başka sıcak gelişme ise halihazırda olağan dışı bir yoğunluk yaşayan siyasi gündemi daha da hareketlendirdi. 77 yaşındaki eski Başbakan Ehud Barak’ın geçtiğimiz günlerde yeni bir parti kuracağını açıklaması İsrail merkez ve merkez-solunu canlandırmışa benziyor. Böylelikle Binyamin Netanyahu karşıtı bloğa eski bir aktör daha eklenmiş oldu. Her ne kadar sol cenahtaki pastanın büyük dilimi halen Mavi-Beyaz ittifakında olsa da Barak’ın İşçi Partisi gibi güçten düşen grupları kendi bünyesinde sürükleyebilecek bir ivmeyi ortaya koyması bekleniyor. Benny Gantz ve Yair Lapid gibi liderlerin karizma ve enerji potansiyelinin çok daha yüksek olması bakımından Ehud Barak’a büyük umutların ve muhalefetin liderliği gibi vasıfların yüklenmesinin abartılı olacağı düşünülebilir. Buna mukabil bu gelişmenin İsrail muhalefeti adına bir şeyi değiştirmeyeceğini söylemek de zor. Zira Barak’ın siyasete dönme kararı hem Netanyahu liderliğindeki sağ bloğu yıpratacak yeni bir cephe oluşturması hem de muhalefetin Nisan 2019 seçimi ardından düşmüş olduğu “hangi güç birleşimi ile iktidar olunabilir?” sorunsalına kısmen çözüm getirebilecek bir hamle oldu.

İsrail kamuoyunda açıklanmaya başlayan farklı anketlere bakarak ortalama rakamlar verilecek olursa Netanyahu’nun tekrar bir sağ hükümet kurmasının giderek zorlaştığı söylenebilir. Nisan seçimlerinde beş milletvekili ile mecliste temsil edilen İsrail Evimiz Partisi Liberman liderliğinde yedi milletvekili çıkartacak pozisyonda gösteriliyor. Muhalefetin en güçlü bloğu ve olası bir iktidarda başbakanı çıkartması beklenen Mavi-Beyaz ittifakı ise Likud’la birlikte nisan ayında 35’er milletvekili çıkartırken temsilci sayılarını eşit olarak 32’ye düşürmüş durumdalar. Şas ve Birleşik Tevrat Yahudiliği sekizer vekil ile temsil hakkı kazandıkları nisan seçimlerine göre anketlerde altışar vekille temsil edilebileceklerini gösteriyor. Nisan seçimlerinde Knesset’te temsil hakkı kazanan bütün sağ partiler anketlere göre düşüş yaşarken bu seçimlerde baraj altı kalmış olan Ayalet Shaked ve Naftali Bennett liderliğindeki Yeni Sağ Partisi ise eylül seçimlerinde dört milletvekili ile temsil hakkı kazanması beklenen bir diğer parti.

Altını tekrar çizmek gerekir ki, seçimlere daha iki aydan uzun bir süre olması İsrail siyasetindeki pek çok dengeyi etkileyecektir. Fakat Netanyahu’nun İsrail toplumuyla daha şimdiden seçime gitmeyerek ulusal uzlaşı hükümeti gibi formülleri paylaşmaya çalışması ve bu yönde bir algı oluşturması bile şu anki durumun Likud ve sağ blok ortakları için zorluğunu gösterir nitelikte. Hukuki anlamda zor durumda olan mevcut başbakanın ülkede hukukun ve demokrasinin sorgulanması yönünde atabileceği adımlar ise şüphesiz toplum tarafından kaygı ile takip edilmekte.

[Yüksek lisansını Kudüs İbrani Üniversitesi İsrail Çalışmaları bölümünde tamamlayan Selim Han Yeniacun Şanghay Üniversitesi Küresel Yönetişim Araştırma Merkezi’nde araştırma görevlisi olarak çalışmaktadır]