AKP’nin iktidara geldiği ilk yıllarda Başbakan Erdoğan’ın kafasının içindeki en önemli konulardan biri de yavru Vatan KKTC idi. KKTC’nin Türkiye’ye çok büyük bir yük olduğunu savunuyor, bu yükün ortadan kalkması için de bir çalışma yapılması gerektiği görüşünü ortaya koyuyordu. İlk iş olarak KKTC Kurucu Lideri Rauf Denktaş’ı emekli ederek düğmeye bastılar. Ancak, oy kaybetme kuşkusu, Türkiye’den gelen milliyetçi tepkilerin yavru vatan ile bütünleşmesi ile konuyu bir süreliğine de olsa rafa kaldırdılar.

                                          

                                            Daha sonraki operasyonlarda, KKTC’nde, gelir-giderleri kontrol amacı ile Lefkoşa’da bir birim oluşturuldu. Başına da Türkiye’den bir yetkili getirildi. Başbakan Erdoğan’ın Yavru Vatan’daki vatandaşlar için aşağılayıcı ve suçlayıcı açıklamaları da KKTC’nin Türkiye üzerinde bir kambur olarak kaldığını göstermesi açısından önemsenmelidir. O yıllarda bu açıklamaların da hem Türkiye’den, hem yavru vatandan çok büyük tepki aldığını hepimiz biliyoruz.

                                                 “VER KURTUL”CU POLİTİKALAR

                                                 10 yıl öncesini anımsayalım:

                                          AKP Hükümeti, Annan Planı’na destek için” ver kurtul”cu politikasını devreye sokmadı mı? “Yes be annem”ci olmadı mı? AB görüşmeler faslının açıldığı şu günlerde, bu “ver kurtul”cu politikalar yeniden devreye sokuluyor. KKTC ile Rum kesiminin uzlaşmasını sağlamak amacı ile Rumlara yavru vatanın futbolu teslim ediliyor. Bu futbolda teslimiyet anlaşması, Rum kesimin elini güçlendirecek, KKTC zayıf düşürülüp, adada Rum hakimiyeti kurulacaktır. Biz, bu gelişmeyi böyle okuyoruz. Eğer, Hükümet olanların kafasında başka şeyler varsa bunu kamuoyuna açıklamalıdırlar. Ya da KKTC’nin geleceği konusundaki düşüncelerini açık biçimde ortaya koymalıdırlar. 

                                                     Futbol ile gelişen bu olayların KKTC’nde kamuoyunu, sivil toplum örgütlerini, siyasileri ve medyayı da ikiye bölmeye başladığını üzülerek izliyoruz. 

                                                   Gelişmeyi özetleyelim:

                                                                        Zürih’te yapılan görüşmelerde FIFA Başkanı Sepp Blatter ve UEFA Başkanı Michael Platini'nin katıldığı toplantıda Kıbrıs Futbol Federasyonu (CEA) Başkanı Costakis Koutsokoumnis ile Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu (CTFA) Başkanı Hasan Sertoğlu'nun imzaladığı anlaşmaya göre; Rum Kesimi Futbol Federasyonu; FIFA ve UEFA üyesi olarak bütün Kıbrıs'ın uluslararası futbol organizasyonlarını düzenleme, hizmet verme ve yönetimden sorumlu olacak. İki devlet arasında asıl anlaşma sağlanana kadar “geçici” olarak sağlanan anlaşmayla KKTC resmen Rumların Federasyonu'na, yönetmeliklerine ve statüsüne tabi olurken; Kıbrıs Türk takımlarının UEFA ve FIFA kupalarına katılmasının önü açılacak.

                                                  KKTC, RUM’LARA TESLİM EDİLEMEZ

                                                      Bunun anlamı şudur:    KKTC, futbol topu ile Rum hâkimiyetine bırakılıyor. Biz, bunu çok yanlış ve tehlikeli buluyoruz. Bunca yıl, bağımsızlık mücadelesi vereceksin, dik duracaksın, hak ve hukukunu korumak için ayakta kalmaya çalışacaksın, sonra da bir operasyonla Rum hâkimiyetine gireceksin. Daha da açık ifade ile “Rum otoritesini kabul edin” demektir. Böyle bir şey olabilir mi? 

                                              Başbakan da, Dışişleri Bakanı da “Bölgede büyük ve belirleyici bir devletiz” diyorlar.” Hem siyasi, hem de ekonomik açıdan yükselişteyiz” diye de ekliyorlar. O halde, KKTC’ni futbol topu ile Rum hâkimiyetine sokmak yerine, KKTC’yi tek başına uluslar arası futbol müsabakalarına katılmalarını sağlayın. Büyük, güçlü ve belirleyici bir devlet olduğumuz ortaya çıksın. Gelin, gücünüz yetiyorsa KKTC futbolunu Türkiye’deki ligin içine alın. Büyüklük,ekonomik ve siyasi güçlülük bunu gerektirir. 

                                                     AB UĞRUNA ALINAN KARAR

                                                    Biraz acı olacak ama gerçeği de söyleyelim:

                                                       Türkiye, Esad’ı devirme hesabı ile muhaliflere verdiği para ve destek ile Müslüman Kardeşler’e verdiği desteğin onda birini bile nedense KKTC’den esirgiyor. Bu çerçevede Maraş Bölgesi’nin de Rum tarafına verilme görüşmelerinin başlayacağı duyumlarını alıyoruz. Bu konuda AB’nin de bastırdığı bir gerçek olarak karşımızda duruyor. 

                                                     AB uğruna KKTC’nden verilmek istenilen tavizlerin tümüne karşıyız. Daha önceki müzakerelerde de bilindiği gibi AB tarafından “Kıbrıs sorunu çözülmeden, AB kapısı Türkiye’ye açılmaz” tehditlerini çok gördük. Bugün, AB ile görüşme faslının yeniden açılması ile KKTC yeniden gündeme gelmiş bulunuyor. Avrupa’dan sürekli olarak “Kıbrıs’ta çok acele ile çözüme gidin” üstü kapalı tehditlerini bundan sonra daha çok duyacağız. Yeni görüşme faslının açılması ile birlikte önümüze konulan Kıbrıs sorunu bundan böyle daha çok baş ağrıtacağa benziyor.