Suriye’nin Kobani’deki ateş, beklendiği gibi bizi de yakmaya başladı.

Kobani’deki IŞİD kuşatmasına Türkiye’nin birçok noktasında günlerdir yapılan protestolar 15 kişinin ölümü ile sonuçlanan olaylarla alevlendi. Evler, işyerleri, araçlar ateşe verildi, birçok ilde sokağa çıkma yasağı uygulandı.

Ürküntü veren bu olaylar bizi derinden üzmüştür. Ancak, olaylar bizim için sürpriz olmadı, bekleniyordu. Her zaman olduğu gibi tüm yurttaşlarımızı provokasyonlara gelmemeye ve sağduyulu olmaya çağırıyoruz.

Türkiye’nin günün birinde bu sıkıntıları çekeceğini, iç çatışmaların olabileceğini, bunun mezhep çatışmalarına kadar vardırılabileceğine dikkatleri defalarca çektik. Bölgede oyun üzerine oyun oynandığını vurguladık. Çok dikkatli hareket etmek ve bugüne kadar uyguladığımız politikaları değiştirip, yanlışlarda ısrarcı olmamamız gerektiğinin altını çizdik.

Türkiye’ye 3 milyonun üzerinde sığınmacı gelmiş, kapıları ardına kadar açmışız, iş işten geçtikten sonra uyanmışız ve “Suriye içinde tampon bölge” olmasını istiyoruz. Düne kadar aklınız neredeydi? Bugün, bu konuları gündeme taşıyoruz ama dinleyen mi var?

Hala Esad ile yatıp, Esad ile kalkıyoruz.

Bırakın artık Esad’ı, özümüze dönelim. Sınırımız delik-deşik olmuş.

İslami terörist grupların ortasında kaldık. Bugün yaşananlara bakılacak olursa, yaşanan bu olayların nerelerden ve hangi hatalardan kaynaklandığını açıkça görürüz.

“Barış süreci zarar görmesin” diyerek PKK ve yandaşlarının yakıp yıkmalarına, Atatürk ve Türk bayraklarına saldırılarına ses çıkarmayarak öz vatanımızda neredeyse “dış kapının mandalı” haline getirilmeye başladığımız bu gerilimlerin günün birinde milleti patlatacağını unuttuk.

İşte bir kıvılcımla ülkenin bir günde ne hale gelebileceğini millet olarak yaşadık ve gördük.

Asıl meselelerimizi unutup, “Esad gitmeli” ısrarı hala sürüyor. Bizi yönetenler “Esad’a karşı bir cepheleşme olmazsa, ABD Esad’a saldırmazsa askerimizi savaşa sokmayız” anlayışı ile hala yanlışların içinde olduğunu söylemeliyiz.

Amerika hala “Bizim önceliğimiz IŞİD” diyor. Esad’a karşı mücadeleyi telaffuz bile etmiyor.

Suriye içindeki tampon bölgede de başarılı olamadık. Özetle, ne istiyorsak,hiç biri yerine getirilmiyor. “Ortada kaldık” dersek yanılmış mı oluruz?

Bizimkiler şimdi de “Eğer tampon bölge gerçekleşmezse biz de sınırlarımızı sığınmacılara karşı kapatırız” diyor.

“Geçmiş olsun “ demekten başka söylenecek söz var mı? 3 milyonun üzerinde sığınmacı gelmiş, bunların yarısının kayıtları bile yok.

Türkiye’nin her tarafına dağılmışlar, kimin eli kimin cebinde değil.

Çokları “Artık Suriye’ye dönmeyeceğiz” diyor. Böylesine bir yükün altına girdikten sonra bundan sonra sınırı kapatsanız ne olur, kapatmasanız ne olur.

Türkiye üzerine büyük oyunların oynandığını bilmeyen kalmadı. Bugün yaşananlar, bunun küçük bir provasıdır, bu unutulmasın. Dış güçler, ülkemizi istenilen noktaya getirdiler. Biz hala Kobani ile Esad ile uğraşıyoruz. Yüzümüzü içeriye ve gerçeklere dönmek durumundayız.

Bugün, eğer bu noktalara gelmiş ise, bunun nedenlerini niye masaya yatırmıyoruz? Neden gerçeklerle yüzleşmekten kaçınıyoruz?

“Süreç zarar görmesin” anlayışı ile devlet teslim olur mu? Yakılan, yıkılan, devlet içinde devlet olmaya kalkanlara karşı hoşgörü ile yaklaşılır mı? Böyle bir anlayışın insanları böleceğinin, ülkenin yangın yerine dönebileceğinin hesapları yapılamaz mı?

HDP ve KCK, IŞİD bahanesi ile “süresiz halk direnişi” çağrısı ile bunu gerçekleştirmiştir. Bunun alt yapısı aylardır hazırlanıyordu.

Eğer siz terör örgütünün her yaptığını seyreder, Atatürk ve Türk bayraklarına saldırılara ses çıkarmazsanız, devlete baş kaldıranları görmezden gelirseniz bir gün bunları içlerine sindiremeyenler bu görevi üstlenmeye kalkarlar. Ortalığı yangın yerine çevirenlere bu millet tepki göstermez mi? Aracı, evi, işyeri yakılmaya kalkanlar seslerini çıkarmaz mı? Önemli olan, böyle ortamların oluşturulmamasıdır. “Yeni Türkiye” denilerek Türkiye’nin getirildiği nokta gerçekten düşündürücü ve üzücü değil mi?

Bu saatten sonra, olayların analizini yaparken bizler de sağduyulu olmaya özen göstermek durumundayız. Konunun boyutları geniştir.

Birliğimizin, bütünlüğümüzün korunmasında, provokasyonlara gelmeme konusunda herkesin aynı duyarlılığı taşıması gerektiği görüşündeyiz.

Devletimize güvenmek ve devletimizin yanında yer almak hepimizin görevi olmalıdır.

Geçmişte yapılan hataların faturasını bir gün ödemek durumunda olacağımızı biliyorduk. Bugün, bu hataların faturası önümüze konuluyor. Temennimiz, bundan sonraki süreçte geçmişte yapılan hataların tekrar edilmemesidir.

Bugünleri de millet olarak atlatacağımız inancı içindeyiz.