1998 Temmuz ayı, annem ile ilk kez anne kız tatile Erdeğe geldik. O zamanlar Erdek çok daha farklı tabii arada ki fark inanılmaz. Ortalık cıvıl cıvıl, rengarenk. El arabalarında çeşit çeşit meyvalar, yaptığı dantelleri, başörtü oyalarını, sabunlukları minicik tezgahlarında satan teyzeler, yanlarında mavi boncuklardan hal hal satarak tatil parasını çıkarmaya çalışan gençler. Yan yana dizili açık çay bahçelerinde tavşan kanı (nerden aklıma geldiyse!) çayını yudumlarken okey oynayan 4'lü, etrafında ki kalabalık, ya da tavla oynayan tatilciler, otellerin bahçelerinde şarkı söyleyen sanatçılar bir kaç tanesi travesti.

Herkes neşeli herkes mutlu. Annemle birlikte bir otele yerleştik sonra hiç bavula dokunmadan Turizmci Mustafa'nın bize bulduğu iki oda bir salon deniz manzaralı bir eve geçtik. Otel çarşıdan biraz uzaktı o yüzden çok sevmedik belki o gün o otelde kalsaydık bugün bu yazıyı yazamayacaktım. Ben Erdeğin denizine ya da kumuna aşık olmadım aslında o otantik ortam  kalbimi çaldı. Denizde yatarken "sıcak sıcak" diye bağıran mısırcı, akşam üstü çaylı simitli sohbetler, deniz analarıyla verdiğimiz tatlı savaş. Sakin ve yavaş akan hayatın huzur vermesi...

Sonra yolda dolaşırken  bir satılık daire levhası gördük. Hem cadde de hem de kocaman balkonlu daireyi 2 gün içinde aldık. Bizim için cadde de olması önemli çünkü biz isole yerleri sevmiyoruz. Her şey elimizin altında olsun istiyoruz. Süt mü bitti karşısı market, onun yanı pastane, üstelik beş dakika içinde de denize girebiliriz. Adliye yıllık tatile girdiğinde kardeşim gelmeye başladı, o Hatice abla'nın gözlemesini, yandaki büfenin kumrusunu severdi bense kıyıya sabit  gemi restoranın deniz börülcesini, Karadenizlilerin deyimiyle Marmara'nın mazotlu hamsilerini.. İşte bizim Erdek maceramız böyle başladı. Geçen yıl annemin ayağına protez takılması nedeni ile bu yıl merdiven çıkamayacağını söyledi  aslında apartmanda  asansör var ama bizim kattan yani 1.kattan başlıyor. Bize bir faydası yok. Annemle babam oturup düşündüler taşınmaya karar verdiler. Geçmişte 20 yıl her yaz yaşadığımız evimizi eşyalarımızıda bırakarak boşaltıp üç apartman öteye taşındık. Aynı gün ev temizleyecek kadınlar bulunuyor, eşyalar alınıp eve geliyor, perdeler dikilip takılıyor, sular elektrik açılıyor, deprem sigortası yapılıyor. Inanabiliyormusunuz hepsi aynı gün. İtalya'da kapımın kilidi değişsin diye iki gün evde bekledim kimse gelmedi uçüncü gün geldiler ama bu çin malı, anahtar değiştiremeyiz diyerek gittiler. Balkonumuz daha küçük ama iki tane, deniz manzaramız daha yakın. Yine önümüzden Tekirdağ feribotuna giden tırlar geçiyor annem yine her akşam onlara ses ve tozdan dolayı söyleniyor. Ben her yaz "anne artık Bodrum'a gitsek yazları bütün arkadaşlarım orda" desem de sadece lafta kalıyor. 

Son yıllarda Erdek değişti eski otantikliği kalmadı. Eskisi kadar güvenli değil, barlar, eğlence yerleri tek tek kapanmak zorunda kaldı. Rengarenk yaşam yavaş yavaş sıradanlığa uğramak zorunda kaldı. İnsanların neşesi yok bir tabak deniz börülcesine çok paralar isteniyor. Tezgahta mal satanların hiç neşesi yok, şaka bile yapmıyorlar. Korona yüzünden sanmayın tabiiki etkisi var ama bu kaç yıldır devam ediyor..
Ben o eski Erdeği seviyorum ve o haline dönmesini istiyorum.. 

Haftaya görüşmek üzere