İSTANBUL (AA) - BELGİN YAKIŞAN MUTLU - Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), 1 Haziran'dan itibaren para politikası operasyonel çerçevesinde sadeleşmeye geçeceğini bildirerek, küresel ekonomik krizin ardından devreye alınan "geleneksel olmayan para politikaları"nda normalleşmeye giden merkez bankaları arasına katıldı.

Küresel kriz sonrasında, başta dış finansmana ihtiyaç duyan gelişen ülkeler olmak üzere tüm piyasalar küresel para politikalarına aşırı duyarlı hale geldi.

Bu durum küresel risk iştahı ve likidite koşullarındaki ani değişimlere karşı zamanında tepki verilmesini sağlayacak araç gereksinimini doğururken, söz konusu süreçte geleneksel olmayan para politikalarının öne çıktığı görüldü.

Dönemin ihtiyaçları doğrultusunda kararlar alan ve uygulama geliştiren merkez bankaları, küresel ekonomik sorunlarla baş etmek için düzenleyici politikaları devreye alarak, temel görevleri olan enflasyon yönetimini de sağlamaya çalıştı.

Gelinen noktada, küresel ekonomik krizin etkilerini bertaraf etmek isteyen merkez bankalarının aksiyonları ile ekonomi literatürüne giren "geleneksel olmayan para politikalarının" 10 yılın ardından artık gündemden çıktığı, daha sade politikaların benimsendiği görülüyor.

Söz konusu normalleşme sürecine ABD Merkez Bankası (Fed), Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve İngiltere Merkez Bankası'nın (BoE) öncülük ettiği görülürken, TCMB de son hamlesi ile 2010'dan bu yana uyguladığı faiz koridoru uygulamasını daha öngörülebilir ve anlaşılır bir hale getirerek, normalleşmeye giden merkez bankaları arasına katıldı.

- Merkez Bankası'nın "geniş faiz koridoru" serüveni

Merkez Bankası, küresel ekonomik büyümeye ilişkin tedirginliklerin arttığı 2010 sonlarından itibaren geniş faiz koridoru ve aktif likidite politikasını bir arada kullanarak bir para politikası stratejisi tasarladı ve bunu uygulamaya koydu. Böylece Türkiye, küresel oynaklık dönemlerinde şoklara karşı tepki verebilmek amacıyla TCMB tarafından geliştirilen bir araç olan "geniş faiz koridoru" uygulamasıyla tanıştı.

Böylece birden fazla faizin araç olarak kullanıldığı asimetrik ve geniş bir koridor sistemiyle aktif likidite politikasına dayalı esnek bir çerçeve getirilirken, politika araçları çeşitlendirildi.

Buna karşın banka, geniş faiz koridorunun para politikası duruşunun anlaşılması konusunda bazı sıkıntıları içermesi dolayısıyla, Ağustos 2015'te "Küresel Para Politikalarının Normalleşme Sürecinde Yol Haritası" yayımlayarak sadeleşme yolundaki ilk somut adımını attı.

Geniş faiz koridorunun üst bandını mart-eylül 2016 döneminde kademeli olarak toplam 250 baz puan indiren bankanın aksiyonları sonrasında 100 baz puanla tarihin en dar faiz koridoru görüldü.

Küresel ekonomik gelişmeler ışığında Ekim 2016'da yeniden faiz koridoru üst bandında artırımına gitme mecburiyetinde kalan TCMB, Ocak 2017'de de bu adımını devam ettirdi. Geçen yıl boyunca politika faizini değiştirmeyen TCMB, önce faiz koridorunun üst bandını, ardından da geç likidite penceresini (GLP) kullanarak ağırlıklı ortalama fonlama maliyetini yükseltmeyi tercih etti. Banka 2017'nin son ayında ise GLP faizini yüzde 12,75'e yükselterek fonlamanın tamamını GLP'den yaptı.

Bu yıl ise nisan ve mayıs aylarında yaptığı artırımlarla GLP'yi yüzde 16,5'e yükselten banka, döviz kurundaki aşırı oynaklık nedeniyle farklı birçok tedbiri de devreye aldı. TCMB'nin sadeleşme yönündeki son hamlesiyle ise politika faizi, bir haftalık repo ihale faiz oranı olarak netleşirken, faiz koridoru yüzde 15-18 bandında simetrik hale getirildi

Böylece, politika faizi yüzde 16,5'e eşitlenirken, GLP ana politika aracı olmaktan çıkarak, olağanüstü durumlarda başvurulabilecek araç olma durumuna geri döndü.

Küresel normalleşme eğiliminin hem dünya merkez bankaları hem de piyasalar tarafından hemfikir olduğu mevcut konjonktürde, TCMB'nin de geleneksel çerçevede sıkı duruşa geçmesinin finansal istikrarın sağlanmasında destekleyici olacağı değerlendiriliyor.

- Fed'in normalleşme hikayesi

ABD'de 2007 sonlarında başlayan ve "mortgage krizi" adıyla tüm dünya piyasalarına yayılan likidite krizi sonrasında, Fed'in daha önce enstrümanları arasında yer almayan genişlemeci politikalara başlaması ve ECB ile BoJ'un da bunu takip etmesiyle "alışılmadık politikalar" merkez bankaları gündemine oturdu.

Dönemin Fed Başkanı Ben Bernanke tarafından uygulamaya konulan parasal genişleme, 1929'daki "Büyük Buhran"dan bu yana Fed'in başvurduğu en agresif politikalar olarak da tarihe geçti.

Fed'in, ilk olarak 2008'de başladığı ve üç aşamaya yaydığı parasal genişleme serüveni, bilançosunun 700-800 milyar dolar civarından 4,5 trilyon dolara yükselmesi ile Ekim 2014'te sonlandı.

Bankanın parasal genişlemeyi sonlandırma hamlesi, geleneksel olmayan politikalardan normalleşmeye dönüşün ilk adımı olarak nitelendirilirken, parasal genişleme sürecinde sıfıra yakın düzeyde tutulan faiz oranlarının 2016'nın son ayında 25 baz puan artırılması, söz konusu adımların devamı oldu.

Fed'in faiz oranları, 2017'den itibaren yapılan 25'er baz puanlık artırımlarla yüzde 1,50-1,75 aralığına yükselerek, küresel kriz sonrası bulunduğu tarihi düşük seviyelerden uzaklaştı. Öte yandan banka geçen yıl içinde bilanço küçültmeye başlayarak para politikalarında normalleşme yolundaki adımlarını hızlandırdı.

Piyasa beklentilerine bakıldığında, Fed'in, 2018'de haziran ve eylül toplantılarında olmak üzere 2 kez daha faiz artıracağı tahminlerinin ağırlık kazandığı görülüyor. Bilanço küçültme sürecinin de devam edecek olması, normalleşme yolundaki adımların yıl boyunca süreceğini teyit ediyor.

Gelinen noktada, Fed'in Bernanke ile başlayan 9 yıllık "parasal genişleme" serüveninin, Janet Yellen öncülüğünde normalleşme yoluna girdiği, Şubat 2018'de başkanlık koltuğuna geçen Jerome Powell'ın da bu süreci devam ettirdiği görülüyor.

- ECB'nin normalleşme adımları

Avrupa ülkeleri, küresel ekonomik krizden en çok etkilenenler arasında öne çıkarken, Avro Birliği'ne üye 19 ülkenin parasını yöneten ECB'nin hamleleri bu kapsamda yakından takip ediliyor.

Küresel ekonomik krizin etkilerini tam olarak atlatamadan bankacılık sisteminde problemlerle karşı karşıya kalan, ayrıca Avro Bölgesi'ne bağlı ülkelerin bazılarında borç sorunlarının baş göstermesi ile zor dönemden geçen Avrupa'da, Brexit sürecinin de eklenmesi bölge ekonomisinin ciddi zarara uğramasına yol açtı.

Bu süreçte ECB, varlık alımları yoluyla ülke ekonomilerinde finansal istikrarı destekleme yoluna gitti.

Geçen yılın son toplantısında varlık alım programında düzenlemeye giden ECB, program süresini 2017 sonuna kadar uzatmasına karşın, aylık varlık alımı miktarını 20 milyar avro azaltarak 60 milyar avroya düşürdü ve normalleşme yolunda ilk sinyali verdi.

Yıl başından itibaren bakıldığında, Avro Bölgesi'nde açıklanan verilerin bölge ekonomisinde büyümenin güç kaybettiğine dair sinyaller vermesi, ECB'nin bu yıl içinde hiç hamle yapmamasına, normalleşme adımlarına ara vermesine neden oldu.

- 10 yılın ardından normalleşen BoE

Birleşik Krallık'ın Avrupa Birliği'nden (AB) ayrılma kararı alması sonrasında, ekonomik açıdan dengelerin değiştiği İngiltere, bu gelişmeye karşın para politikasında normalleşmeye giden ülkeler arasında yer aldı.

Geçen yıl yaklaşık 10 yıl aradan sonra ilk kez politika faizini artırma kararı alan İngiltere Merkez Bankası (BoE), 2 Kasım'da politika faizini tüm zamanların en düşük seviyesi olan yüzde 0,25'ten yüzde 0,50'ye yükseltti.

Bankanın varlık alım hedefini değiştirmeyerek 435 milyar sterlin seviyesinde bırakmasına karşın faizlerde artırıma gitmesi, normalleşme yolunda atılan en büyük adım olarak gösterildi.

BoJ ise, içinde bulunduğu düşük enflasyonla mücadelesini sürdürürken, her toplantıda yüzde 2 enflasyon hedefine ulaşana kadar gevşek para politikasını sürdüreceği vurgusunu yineleyerek "genişlemeci" duruşunu değiştirmedi.