ANKARA (AA) - Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Yürütme Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mehmet Şişman, Eğitim-Bir-Sen'in yükseköğretim raporunu "Yeni YÖK olarak ülkemiz için bir ilk olarak ifade edebileceğimiz pek çok iş yaptık, proje geliştirdik ancak bu raporda bunları göremedim." şeklinde değerlendirdi.

Şişman, Eğitim-Bir-Sen'in hazırladığı "Yükseköğretime Bakış 2018: İzleme ve Değerlendirme Raporu"na ilişkin yaptığı yazılı açıklama yaptı.

Yeni YÖK olarak eğitimde nitelik ve kalite yönünden gelişmeye olan ihtiyacı her fırsatta ifade ettiklerini ve bunu "dikey büyüme" olarak adlandırdıklarını belirten Şişman, eleştirirken güzel işlerin görmezden gelindiğini anlattı.

Eğitim-Bir-Sen'in raporunu eleştiren Şişman, "Yeni YÖK olarak ülkemiz için bir ilk olarak ifade edebileceğimiz pek çok iş yaptık, proje geliştirdik ancak bu raporda bunları göremedim." ifadesini kullandı.

Raporda, 4 yıl önce yapılan düzenlemelerin hiç görülmediğini belirten Şişman, "Örneğin Yükseköğretimde Açıköğretim Fakültesi (AÖF) öğrencisinin çokluğundan, bunun yükseköğretimin imajını olumsuz etkilediğinden söz edilmiş ancak 4 yıl önce bu sorunları görerek aldığımız önlemlerden hiç söz edilmemiş. 4 yıl önce AÖF sınavlarında 4 yanlışın bir doğruyu götürme şartını getirmemiz, açıköğretimde onlarca yıldır kontenjan sınırı olmayışına son verilmesinin görmezden gelinmesi tercih edilmiştir." değerlendirmesinde bulundu.

Şişman, Türkiye'de yükseköğretime erişimin, kronik bir sorun olmaktan çıktığını aktararak Dünya Ekonomi Forumu'nun 2017 raporunda Türkiye'nin 137 ülke arasında yükseköğretime erişimde yüzde 94 okullaşma oranıyla dünyada ikinci ülke konumunda bulunduğuna işaret etti.

Raporda yer alan yükseköğretim çıktılarına ilişkin de değerlendirmede bulunan Şişman, açıklamasına şöyle devam etti:

"Yeni YÖK olarak Türkiye’nin öncelikli alanlarda üstün nitelikli insan gücü ihtiyacını dikkate alarak bu kapsamda YÖK 100/2000 projesini hayata geçirdik. Raporda bunlarla ilgili açıklama göremedik. Bilmemekte, görmemekte ısrar ediliyor, biz de tekrar edelim. İlk defa ülkemizin ve bilim hayatının öncelikli alanlarını tespit ediyoruz ve her bir çağrıda 2000 doktoralı insan için çağrıya çıkıyoruz. 100/2000 doktora projesi, bir Türkiye projesidir. Sadece üniversitelerimize değil özel sektöre ve sanayiye de doktoralı insan gücü yetiştirme projesidir. Yurt dışında ilgi uyandıran bu özgün doktoralı insan yetiştirme projesi, nedense doktoralı insan yetiştirme ihtiyacı dile getirilirken görmezden geliniyor."

Şişman, YÖK-YUDAB başta olmak üzere yeni YÖK olarak yükseköğretimde insan kaynağının geliştirilmesine yönelik yapılan çalışma ve projeleri hatırlattı.

Rapordaki, yükseköğretimde istihdamı insan kaynakları yönünden de ele alan Şişman, "2018 yılı itibarıyla toplam öğretim elemanı sayısı 160 bin 896, öğretim üyesi sayısı ise 78 bindir. Bunların 89 bin 244'si erkek, 71 bin 662'si kadın öğretim elemanıdır. Ülke olarak son yıllarda yaşadığımız bazı olumsuzluklara rağmen herhangi bir aksama olmaksızın eğitim, sorunsuz şekilde sürdürülmüştür." ifadesini kullandı.

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ile YÖK arasında son derecede iyi bir koordinasyon olduğuna da dikkati çeken Şişman, şu görüşleri dile getirdi:

"Aday belirleme jürilerinde, bölge ve alan uzmanı öğretim üyelerinden yararlanılmakta, olabildiğince nesnel ölçütlere dayalı seçimler yapılmaktadır. Bugüne kadar bu program kapsamında başlangıcından (1929) bugüne 18 bin 727 öğrenci gönderilmiş olup bunun yaklaşık yarısı 2006-2017 yılları arasında gerçekleşmiştir. Şu anda sistem içinde 3 bin 738 öğrenci yer almakta olup önümüzdeki dönem için de 50 ayrı ülkede görevlendirilmek üzere ülkemiz için stratejik önemi haiz alanlarda bin 224 kontenjan belirlenmiştir."

- Öğretim elemanlarının yüzde 44'ü kadınlardan oluşuyor

Raporda konuyla ilgili verilen yanlış rakam ve bilgiler olduğunu belirten Şişman, şunları aktardı:

"Gerek kadın akademisyen, gerekse kız öğrenciler yönünden yükseköğretimde AB ortalamasının üzerindeyiz. Dünyada kadın akademisyen oranının düştüğü günümüzde ülkemizde öğretim elemanlarımızın yüzde 44'ü kadınlardan oluşmaktadır. Aynı oran, öğrenciler yönünden de geçerlidir. Yani yükseköğretime devam eden öğrencilerin yüzde 45’i kız öğrencilerden oluşmaktadır."

Şişman, ülke için bazı doğruları yaparken, popülist eleştiriler aldıklarını belirterek "Ancak kalite konusundaki duruşumuzda sendika da dahil olmak üzere diğer bazı paydaşlarımızı pek yanımızda göremedik." ifadesini kullandı.

- 200 üniversitede 7 milyon 610 binin üzerinde öğrenci eğitim görüyor

Rapordaki yükseköğretim kurumları ve eğitim ortamları başlıklı maddeye ilişkin de bilgi veren Şişman, şunları kaydetti:

"2018 yılı itibarıyla ülkemizde 5'i vakıf MYO olmak üzere 128'i devlet, 72'si vakıf 200 üniversitede, 7 milyon 610 binin üzerinde öğrenci eğitim görmektedir. Doğaldır ki yükseköğretimde kapasite yönünden ağırlık devlet üniversitelerindedir. Raporda, vakıf yükseköğretim kurumlarının kurulmasının teşvik edilmesi, belli illerde yığılmanın önlenmesi, Anadolu'ya yaygınlaştırılması öneriliyor. Ancak bizim bu konuda yaptığımız düzenlemelerden hiç söz edilmiyor. Büyük illerde vakıf yükseköğretim kurumu açmayı zorlaştırırken taşrada bunu kolaylaştırmaya dönük düzenlemeler yaptık, teşvikler getirdik."

- 3,5 yılda uluslararası öğrenci sayısı 48 binden 125 bine çıktı

İlk defa "Yükseköğretimde Uluslararasılaşma Strateji Belgesi" hazırlandığına dikkati çeken Şişman, bu kapsamda uluslararası öğrenci sayısı 2001'de 16 bin 656, 2014'te 48 bin iken, bugün bu sayının 125 bin 138'e ulaştığını aktardı.

Bu rakama 2018-2019 öğretim yılında yeni eğitime başlayacak öğrencilerin dahil olmadığına işaret eden Şişman, "Bu konuda son yıllarda çok büyük bir sıçrama yaşanmıştır. Türkiye, giderek bölgesinde yükseköğretim alanında bir cazibe merkezi haline gelmektedir." ifadesini kullandı.

Şişman, raporda "Yükseköğretimin Finansmanı" başlığıyla yer alan maddeye ilişkin olarak da Türkiye'de son 15 yılda devlet bütçesinden eğitime ayrılan kaynaklarda çok önemli artışların yaşandığını vurguladı.

Eğitimin finansmanından söz ederken merkezi bütçeden sadece Milli Eğitim Bakanlığı ve Yükseköğretime ayrılan rakamların anlaşılmaması gerektiğine dikkati çeken Şişman, şu değerlendirmede bulundu:

"Zira merkezi bütçeden Milli Eğitim Bakanlığına ayrılan kaynaklar dışında Kredi Yurtlar Kurumu, Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, ÖSYM, Özel Öğretim Kurumları, Vakıf Yükseköğretim Kurumları bütçeleriyle Bireysel ve Kurumsal Bağışlar ve benzeri diğer yollarla eğitime ayrılan kaynaklar, bu hesaplamanın dışında kalmaktadır. Bunun yanında aile bütçelerinden, gönüllü kuruluşlardan ve STK'lerden ayrılan paylar da bu ortalama içinde yer almamaktadır."

Şişman, eğitim fakülteleri ve öğretmen yetiştirme sistemiyle ilgili de raporda yer almayan daha birçok düzenleme yapıldığını anlattı.

Raporun kaynakçasını incelediğini de kaydeden Şişman, "YÖK olarak birçok konuda raporlar hazırladık, kitaplar, kitapçıklar yayımladık, kamuyla paylaştık. Ancak referanslarda bunların hiçbirini göremedik." ifadesini kullandı.