2016 yılının sonlarına doğru Türkiye, Rusya ve İran’ın inisiyatifiyle başlayan Astana görüşmeleri, Suriye’nin geleceğinin muhalefet-rejim ekseninde belirlendiği önemli bir diplomatik kanal oldu. Bu süreç, birçok kez sınanmış olsa da, 2019 yılında da geçerliliğini koruyarak Suriye’nin geleceği konusunda önemli adımların atılabildiği bir platform haline geldi. Bu doğrultuda gerçekleştirilen heyet görüşmeleriyle birlikte, liderlerin de bir araya geldiği toplantılar yapıldı. Liderler zirvesinin beşincisi Türkiye’nin ev sahipliğinde Ankara’da gerçekleşti. Türkiye-İran-Rusya üçlüsünün Astana süreci kapsamında gerçekleştirdiği Ankara Zirvesi’nden çıkan en önemli başlık, anayasa komitesi listesinde uzlaşının sağlanması oldu.

Astana sürecinin başlamasıyla birlikte ortaya konulan siyasi çözümün en öncelikli adımı, bir anayasa komitesinin belirlenerek anayasanın hazırlanmasıydı. Siyasi geçiş sürecinin de yeni anayasal zeminde gerçekleştirilmesi ve bu minvalde özgür seçimlerin yapılması öngörülüyordu. Yaklaşık iki yıldır anayasa komitesine üye olacak kişilerin belirlenmesinde büyük güçlük yaşanmıştı. Buna neden olanın ise Esed rejiminin diretmesi olduğu söyleniyordu. Nitekim rejim 50 muhalif, 50 rejim yanlısı üyenin ardından BM nezaretinde seçilecek 50 bağımsız üye konusunda ayak diretiyordu. Bu konunun 16 Eylül’de gerçekleştirilen Ankara Zirvesi’nde aşıldığı ve listenin hazırlandığı ilan edildi. Anayasa komitesindeki isim listeleri belirlenmiş olsa da usul konusunda henüz bir mutabakat söz konusu olmadığı gibi, konuya ilişkin net bir takvim de belirlenmiş değil. Bu nedenle, Cenevre’de gerçekleştirilmesi planlanan anayasa çalışmaları bağlamında, usul meselesinin de zaman alacağı öngörülebilir.

Önümüzdeki dönemde anayasa tartışmaları ve beklentileri, yavaş yavaş Suriye kamuoyunun ve taraf veya garantör devletlerin gündemlerinin en üst sırasında yer almaya başlayacak. Bununla birlikte, anayasanın hazırlanmasına gidilen süreçte Suriye’de askeri durumun nasıl etkileneceği ve Suriye muhalefetinin bu duruma tepkisinin ne olacağı da ayrı soru işaretleri. Özellikle İdlib’deki çatışmalar, Fırat’ın doğusundaki PKK/YPG/SDG yapılanmasının geleceği ve ABD-Türkiye arasında devam eden güvenli bölge sürecinin çökmesi durumunda Türkiye’nin askeri operasyon düzenleme ihtimali, şüphesiz ki anayasa sürecinin Suriye sahasındaki temel dinamikleri olacak. Nitekim Ankara Zirvesi öncesinde Esed rejiminin YPG/SDG yapılanmasını ilk kez terör örgütü olarak tanımlaması ve bu yönüyle Suriye muhalefeti ve Türkiye ile aynı noktaya varmış olmasının sürece nasıl yansıyacağı ve ABD’nin YPG/SDG’ye yönelik bu ortak duruşa karşı tavrının ne olacağı da önemli. Tüm bunlarla birlikte Rusya ve İran’ın YPG/PKK yapılanmasına karşı muğlak ve işbirliğine açık tavrı da sürece etki edecek parametrelerin başlıcaları.

Usul konusunun muğlaklığına ve saha değişkenlerine rağmen şurası açık ki isim listesinin kabulüyle birlikte anayasa sürecinde önemli bir eşik aşılmış oldu. Bu nedenle artık yeni anayasa ve bu anayasada nasıl bir Suriye tasarlanacağı meselesi giderek önem kazanacak. Ayrıca Suriye’de yaşayan etnik ve dini unsurların nasıl tanımlanacağı, ne haklar elde edeceği ve temel manada nasıl bir anayasal zemine oturacağı da merak konusu. Bu bağlamda, anayasa komitesinde etnik ve dini temsilciler de yer alıyor ve bu temsilcilerin arasında Türkmenler de temsilci bulunduracak. Suriye Türkmenleri muhalif örgütlenmeler içerisinde faaliyet gösterse de Suriye siyasetine dair öznel yaklaşımları da bulunuyor.

- Türkmen siyaseti ve yeni anayasa

Suriye’de halk ayaklanmasının başlangıcına kadar herhangi bir siyasi, sosyal ya da kültürel örgütlenmeye sahip olmayan Türkmenler, yeni sürece hazırlıksız ve dağınık yakalandı. Bu nedenle müşterek bir siyasi ve askeri grup oluşturmakta veya oluşturulan platformları işlevsel kılma hususunda büyük zorluklar yaşandı. Siyasi arenayı birleştirmek adına Türkiye’de kurulan Suriye Türkmen Meclisi resmî muhatap buldu, fakat tüm Türkmen toplumunu birleştirmekte ve harekete geçirmekte yetersiz kaldı. (Suriye muhalefetinin de en büyük ve temel problemleri arasında yer alan) Suriye sahasından uzak faaliyet gösterme, Türkmenler için de geçerliydi. Bu zafiyet 2018 yılına kadar devam etti.

Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarını gerçekleştirmesiyle terörden arındırılan bölgeler, bu anlamda hem Suriye muhalefeti hem de Türkmenler adına bir fırsat sundu. Söz konusu bölgelerde mukim yoğun Türkmen nüfusun varlığı da Türkmen siyasetinin önünü açan bir diğer unsur oldu. 2018 yılında yapılan seçimde meclis başkanlığı görevine gelen Muhammed Vecih Cuma saha odaklı bir politikayı gündemine aldı; Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Koalisyonu’ndan (SMDK) da önce Çobanbey’de bir ofis açarak Türkmen siyasetini bölgeye taşıdı. 8 Temmuz 2019’da kamuoyuyla paylaşılan meclis tüzük değişikliği ise bu siyaset değişiminin kurumsallaşmasının önünü açtı. Yeni tüzükle birlikte meclis ve meclis bünyesindeki tüm siyasi partilerin Suriye sahasında faaliyet göstermesi zorunlu kılındı. Bu doğrultuda Halep/Çobanbey’de yeniden kongrelerini gerçekleştiren siyasi partiler, yeni siyasi zemine uyum sağladılar. Değişiklikle birlikte, meclis bünyesinde faaliyet gösteren üç siyasi partiye (Suriye Türkmen Milli Hareket Partisi, Suriye Türkmen Kitle Partisi, Suriye Türkmen Nahda [Kalkınma] Partisi) bir yenisi daha eklenerek sahaya odaklanan partiler ortaya çıkmaya başladı. Bu minvalde kurulan Türkmen Milli Vefa Partisi’ne, daha sonra Taşlıhöyük’te açtığı ofisle Suriye Türkmen Milli Hareket Partisi de katıldı. Milli Vefa Partisi’ne ayrı bir parantez açmak gerekirse, genel başkanının ve parti tabanının Humus kökenli olmasının, Türkmen siyasetinin Halep/Bayırbucak eksenindeki tıkanıklığı açabilme ihtimalini güçlendirdiği söylenebilir. Bu bağlamda, Türkmen siyasi partilerinin ve meclisinin önümüzdeki dönemde bölgede yeni ofisler açması veya mevcut ofis sayılarını artırması öngörülüyor. Türkmen siyasetindeki yeni evre, sürecin doğru yönetilmesi ve demografik olarak geri dönüşün sağlanması durumunda başarıya ulaşabilir.

Bu minvalde, daha da görünür hale gelen Türkmen siyasetinin ilerleyen süreçte karşılaşacağı en önemli meydan okumalardan birinin yeni anayasa süreci olacağı söylenebilir. Bu nedenle Türkmen siyasetinin anayasal zemine oturmasını ana hedefleri olarak gören Türkmen siyasiler, yeni anayasa sürecinde daha aktif olmalılar. Türkmenlerin anayasa sürecinde en öncelikli beklentisi ve talebi de tanınmak/statü kazanmak olmalıdır. Nihayetinde diğer tüm talepler bu hukuki zemin üzerine inşa edilecektir. Ek olarak, geri dönüşlerin hukuki zemininin sağlanması ve Türkmenlerin Türk dilinde eğitim alması da son derece gerekli. Yeni anayasanın yaklaşımlarına göre, Türkmenler farklı konumlarda ve isteklerde bulunabilecekler; fakat sayılan bu üç ilkenin, Türkmenlerin taleplerinin temel zeminini oluşturmasını beklemek gerçekçi olacaktır.

Türkiye’nin Suriye politikasındaki doğal müttefiklerinden biri olan Türkmenler yeni anayasa sürecinde Türkiye’nin desteğini almalıdır. Aynı zamanda Türkiye’nin orta ve uzun vadeli Suriye siyasetinde Türkmenlerin (Irak örneğinde olduğu gibi) sahici bir aktör olma potansiyeli, bu muhtemel desteğin birincil zeminini oluşturmaktadır. Bu doğrultuda Türkmenlerin de Türkiye’yle oluşturduğu doğal ittifak ilişkisi büyük ehemmiyeti haiz olsa da Türkmen siyaseti, müttefiklerini arttırmak için diplomasi ve lobi faaliyetleri yürütmelidir. Uluslararası arenadaki görünürlüğün artırılmasının hem Türkiye’nin hem de Türkmenlerin faydasına olacağı açıktır. Bu nedenle Türkmen siyaseti, yeni anayasa süreci ve geleceğin Suriye’sinin inşa edilmesi bağlamında müttefiklerini arttırma, anayasadan taleplerini elde etme, demografik dönüşümü sağlama ve Suriye’nin toprak ve zihni bütünlüğü bağlamında toplumsal birliktelik siyasetine odaklanmalıdır.

[Kutluhan Görücü SETA Dış Politika Direktörlüğü’ndeki araştırma asistanlığının yanı sıra Suriye Gündemi sitesinde yardımcı editör olarak görev yapmaktadır]