Sudan’da 2018 yılının son günlerinde hükümet tarafından bazı temel tüketim ürünlerine yapılan aşırı zamları protesto etmek üzere başlayan ve daha sonra rejim karşıtlığına dönüşen olaylar üzerine Sudan ordusu, 11 Nisan 2019’da yönetime el koyarak 30 yıllık Ömer el-Beşir iktidarını sona erdirmişti. Ancak Beşir’in iktidardan düşürülmesini yeterli bulmayan göstericilerin eylemlerine devam etmesi üzerine ordu ve sivil kanat arasında başlayan ve uzun süre devam eden görüşmelerin ardından ülkede ortak bir geçiş hükümeti kurulması kararlaştırılmıştı. Ağustos ayında ekonomist Abdullah Hamduk başbakanlığında kurulan geçiş hükümeti, birçok kurumu yeniden düzenleyerek hakimiyeti altına almaya çalışmakta. Bu çerçevede bazı kurumlar birleştirilerek bazıları ise lağvedilerek yerlerine yeni kurumlar oluşturuldu. Pek çok kurumun idarecileri görevden alınarak yerlerine yeni atamalar yapıldı. Geniş bir çerçevede yapılan bu değişiklikler bu kurum ve kuruluşlarda çalışanlar nezdinde büyük bir sıkıntı yarattı. Görevlerinden alınanlar ve dışlananlar bürokraside bir küskünler ordusu oluşturmaya başladı.

Başta Sudan halkı olmak üzere tüm dünya Hamduk yönetiminde kurulan bu ortak geçiş hükümetiyle birlikte Sudan’da güvenlik ve istikrarın sağlanmasını, ekonomik sıkıntıların giderilerek halkın refah düzeyinin iyileştirilmesini bekliyordu. Ancak bu hafta başında yaşanan bu olaylar beklentilerin aksine Sudan sokaklarının henüz bir sükunet ortamına kavuşmadığını gösteriyor. Zira bu defa ülkenin güvenliğini sağlaması gereken iki güvenlik birimi sokakta karşı karşıya geldi. Çıkan çatışmalarda iki askerin hayatını kaybettiği ve bir çok kişinin de yaralandığı bildirilmektedir.

Beşir döneminde ülkenin en etkili kurumlarından biri olan Sudan Milli İstihbarat ve Güvenlik Teşkilatı bu değişikliklerden en büyük payı alan kurum oldu. Hamduk hükümeti, eski yönetim tarafından oluşturulan bir birim olduğu ve çalışanlarının eski yönetime bağlı olduğu gerekçesiyle bu kurumu diğer istihbarat birimleriyle birleştirerek Genel İstihbarat Kurumu ismi altında bir araya topladı. Bu kurumun bünyesinde yer alan Operasyon Birimini lağvederek elemanlarını Hızlı Destek Kuvvetlerine aktardı. Hızlı Destek Kuvvetleri, İdari Konseyin başkan yardımcısı olan ve halk arasında Hmidti olarak bilinen Muhammed Hamdan Dakalu’ya bağlı olan bir askeri birliktir. Bu birlik, devrim sürecinde takındığı sert tutumuyla sivil göstericilerden büyük bir tepki almıştı.

- İç hesaplaşma mı dış müdahale mi?

İstihbarat teşkilatında yapılan bu değişiklik bu teşkilatın özellikle Operasyon Birimi’nde çalışanlarının sert tepkisine neden oldu. Zira bu düzenleme, hem etkili statülerini yok ediyor hem de özlük haklarında büyük bir kayba sebep oluyor. Özellikle emeklilikte aldıkları primlerde önemli bir kayıp doğuruyor. Maaş ve prim kayıplarını öne süren bir grup Operasyon Birimi çalışanı, bu değişikliği kabullenmedi. Yapılan görüşmelerde bir gelişme kaydedilmeyince Operasyon birimindeki çalışanlar eylemlere başladılar. İstihbarat binalarına giden yollara bariyerler kurarak ulaşımı engellediler. Güvenlik görevlileri eski İstihbarata ait Riyad bölgesiyle Bahrî bölgesindeki karargahlarda yaşanan bu isyanı bastırmak için harekete geçti. Bunun üzerine iki grup arasında silahlı çatışmalar yaşandı. Uzun bir süre devam eden çatışmalardan sonra ordu birliklerinin duruma el koyarak bu grubu dağıtmayı başardığı açıklandı. Gelen haberlerde de ordu birliklerinin göstericileri dağıtarak vaziyete el koydukları ifade edilmektedir. Başbakan Hamduk yaptığı açıklamada durumun kontrol altına alındığını duyurdu.

Hızlı Destek Kuvvetleri komutanı ve İdari Konsey başkan yardımcısı olan Muhammed Hamdan (Hmidti) olayların bir kalkışma olduğunu dile getirerek sorumluluğunu sürgündeki eski İstihbarat Başkanı Salah Kuş’a yükledi. Onun bu olayları perde gerisinden yönettiğini ve amacının devrim hükümetini başarısız kılmak olduğunu söyledi. Hmidti, isim vermeden Salah Kuş’un bazı ülkeler tarafından desteklendiğini de ifade etti. Durumun ciddiyetini anlayan İdari Konsey Başkanı Abdulfettah el-Burhan, ordunun ülkede yeni bir maceraya fırsat vermeyeceğini ve güvenliği sağlama hususunda gereken tüm tedbirleri zamanında alacağını açıkladı.

Yaşananları gözlemleyen başta Özgürlük ve Değişim Güçleri grubu olmak üzere sivil devrim güçleri baştan beri Hmidti ve Salah Kuş’a karşı mesafeli durmaktalar. Zira Hmidti'nin başında bulunduğu Cancavid güçleriyle (ki bunlar daha sonra Hızlı Destek Kuvvetlerine dönüştürüldü) Kuş’un başında bulunduğu İstihbarat teşkilatının Darfur bölgesinde yaşanan olayların ve ölümlerin baş sorumluları olduğunu dile getirmektedirler. Dolayısıyla sivil devrim güçlerinin yaşanan bu isyanda genel olarak yaşananları izlemekle yetindiklerini söylemek mümkündür. Pek çok sosyal medya hesabında bu kalkışmanın güvenlik birimleri arasında yaşanan bir hesaplaşma olduğu yönünde yorumlar yapılmaktadır. Yaşananları Mısır ve Birleşik Arap Emirliklerinin bir tezgahı olarak görenler de var.

Hmidti'nin suçladığı Salah Kuş’un Kahire’de yaşamakta olduğu yönünde haberler var ancak bunu teyid etme imkanı yok. Kuş’un Kahire’de bulunması ihtimalini de dikkate alan Hmidti, onun yaşadığı ülkeyi kastemediğini ancak Kuş’un dış güçler tarafından desteklendiğini iddia etti. Neticede bu son yaşanan olaylar Hmidti ile Kuş arasındaki bir ihtilaf olarak algılanmaya başladı. İdari Konsey başkanı Abdulfettah el-Burhan, Hmidti’nin başında bulunduğu Hızlı Destek Birlikleri ile ordunun diğer birliklerini isyanı bastırmadaki başarılarından dolayı kutlayarak Hmidti'ye sahip çıktı; ordu içinde herhangi bir ayrılığın olmadığını ortaya koymaya çalıştı.

Hmidti, Salah Kuş’u bu olayları planlamakla suçlasa da bunu destekleyecek bir veri elde bulunmamakta. Salah Kuş’un sürgünde iken bu denli bir organizyonu sağlayabilmesi uzak bir ihtimal olarak görülmektedir. Üstelik bu tür bir isyanın ülkede bir darbe süreci yaşatması ihtimal dahilinde bile değil. Geçmiş döneme duyulan öfke henüz tüm canlılığıyla ortada dururken ve devrimden sonra sağlanan ordu sivil işbirliği konusunda herhangi bir sıkıntı da yok iken Salah Kuş’un imkanı dahilinde olsa bile bu aşamada bu tür bir çaba içerisine girmeyecek kadar akıllı biri olduğu genel kabul gören bir husus. Dolayısıyla bu olayların dış bir plan olmaktan ziyade özlük hakları kesintiye uğrayan, sahip oldukları etkin pozisyonlarını kaybeden bir grubun çıkardığı bir isyandan öte bir şey olmadığı söylenebilir. Olayların Salah Kuş veya başkalarına bağlanması sadece yaşananların önemini düşürmeye yönelik bir çabadır. Olayların bu tür sebeplerle izah edilmesi yerine gerçek sebepleriyle değerlendirilerek gereken tedbirlerin alınması daha sağlıklı sonuçlar doğuracaktır.

- Radikal dönüşümler toplumsal kargaşaya yol açabilir

Burada bir başka hususa daha dikkat çekmek gerekiyor. İdari Konsey tarafından yapılan bir atamayla başbakanlığa getirilen Hamduk yönetimindeki geçiş hükümeti, kurulduğu günden bu yana ülkede eski döneme ait yapıları radikal bir şekilde düzenlemeye, kadrolarını tümden değiştirmeye yönelmiş bulunmaktadır.

Bu çerçevede yapılan bazı radikal düzenlemeler ve görevden almalar bazı kesimlerde tepkiye sebep olmaktadır. El-Beşir iktidarının düşürülmesini sağlayan sivil inisiyatifin etkin gruplarından biri olan Özgürlük ve Değişim Güçleri hareketi, geçmiş yönetimin tüm bakiyelerinin ortadan kaldırılması yönünde hükümete baskı uygulamaktadır. Ancak radikal dönüştürmelerin ülkeyi başka bir tehlikeyle karşı karşıya getirebileceği de gözardı edilmemelidir. Suçlu olup olmadığına bakılmaksızın büyük bir kesimin toptan suçlu gibi görülmesi önemli toplumsal yaralar açacaktır. Hamduk yönetiminin ülkeyi selamete çıkarması için tüm kesimleri kucaklayıcı bir yönetim ortaya koyması, şartlarını oluşturarak ülkeyi seçime götürmesi şarttır. Geçmiş dönemde iktidarı paylaşan partilerin mensuplarının herhangi bir ayrım yapılmadan toptan suçlu ilan edilmesi ülkedeki istikrarsızlığı daha da derinleştirecektir. İktidardan düşürülen Ulusal Kongre Partisinin önemli bir tabana da sahip olduğu göz önünde bulundurulursa bu durumun önemi daha iyi anlaşılacaktır. Bu kesimin çok radikal bir tutumla kamudan dışlanması istikrarsızlığı körükleme potansiyeline sahiptir. Oysa Sudan halkının içerisinde bulunduğu bu durumdan çıkması için birlik ve beraberlik içerisinde olmasına her zamankinden çok daha fazla ihtiyacı vardır. Sudan, birlik ve beraberlik içerisinde ancak bu krizden çıkabilecektir.

[Prof. Dr. Enver Arpa Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Doğu ve Afrika Araştırmaları Enstitüsü (DOAF) müdürüdür]