İSTANBUL (AA) - GÜLSÜM İNCEKAYA - Almanya Yenilik ve Adalet Birliği Partisi (BİG) Genel Başkanı Haluk Yıldız, tarihi NSU davasında delilerin karartıldığını ve hukukun çiğnendiğini belirterek, ''Almanya'nın İkinci Dünya Savaşı'ndan sonraki en büyük davasını örtbas ettiler. Bir nevi derin yapının ortaya çıkması önlendi. Bu Alman genel hukuku açısından kaygı verici bir durum.'' dedi.

BİG Genel Başkanı Haluk Yıldız, Almanya'da "8'i Türk 10 kişiyi öldürmek, bombalı saldırlar yapmak ve banka soygunları gerçekleştirmek" suçundan yargılanan Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) terör örgütüne ilişkin verilen kararı AA muhabirine değerlendirdi.

Başsanık Beate Zschaepe'ye verilen 15 yıl hapis cezasının, Alman adaletine olan güveni sarstığını belirten Yıldız, dava ile ilgili yaklaşık 10 bin sayfa delilin federal yetkililerce imha edildiğini savundu.

Mayıs 2013'te Münih Yüksek Eyalet Mahkemesi'nde görülen terör örgütü NSU davasına mağdurların yanında, onlara destek vermek amacıyla katıldıklarını belirten Yıldız, şöyle konuştu:

''Mahkemede çok ilginç bir tablo ile karşı karşıya kaldık. Tabii ki akla gelen soru, 'Bu davanın sadece üç kişiyle sınırlı olması mümkün mü?' oldu. Bu insanlar 2000-20007 yılları arasında 10 kişiyi öldürüyorlar. Almanya'da ellerini kollarını sallayarak geziyorlar. Böyle organize bir iş için lojistik destek lazım, kalacak yer lazım. Bu insanlar 7 yıl boyunca kendilerini nasıl finanse ettiler? Fakat ilginçtir ki oldukça güçlü olan başsavcı davaya da güçlü bir giriş yapmıştı. Ama dava sırasında, 'Şu anda elimizdeki deliller doğrultusunda sadece üç tane insan gözüküyor. Silah ve yer temini konusunda onlara yardım eden iki yardımcıları var. Toplan 5 kişilik bir grup belirlendi ve bu 5 kişi haricinde elimizde bir delil yok. Dolayısıyla da bunun haricinde yapılan spekülasyonlar sinek vızıltısından ileriye gitmiyor.' şeklinde küstahça bir gerekçe sunmuştu.''

Haluk Yıldız, 60'a yakın mağdur avukatının, iddianamenin aksine olayın çetevari ve organize bir eylem olduğu yönündeki savunmalarını eyalet savcısının dikkate almadığını vurguladı.

Müşteki avukatlarının yaptığı hiçbir itirazın değerlendirilmediğini aktaran Yıldız, şöyle devam etti:

''Bu avukatlar, 'Bu mümkün değil. 28 kişi silah sağladıklarını, para temin ettiklerini sahte kimlik hazırladıklarını itiraf etti. Bu davanın 5 kişiyle sınırlı kalması mümkün değil. Kaldı ki 28 kişiyle de sınırlı kalmamalı. Dolayısıyla bu davanın arkasında ciddi bir derin yapılanma, çetevari, özellikle istihbarat birimleri içerisinde bir yapılanma olması gerekiyor.' şeklinde itirazlarda bulundular. Maalesef başsavcılık bu itirazı kabul etmedi ve dava süresince bu konu üzerine gidilmedi.

Tabii siyaset ne yaptı bu arada? Bir araştırma komisyonu oluşturdu. Almanya eyalet sistemi olduğu için her eyaletin bir anayasayı koruma kurumu var. Bunlar aynı zamanda Alman istihbaratı olarak da görev yapıyor ve bunların başında da Federal Koruma Dairesi yer alıyor. Yapılan araştırmalarda görüldü ki 2011'de bu olaylar ortaya çıktığında özellikle iki-üç eyaletteki daire başkanları yaklaşık 400 klasörün imha edilmesi emrini vermiş. Yani yaklaşık 10 bin sayfalık delil niteliğindeki evrak, kağıt öğütme makinesine konularak imha edildi. Bunun birçok şahidi var, bu konuda açıklamalar yapıldı. Ve bu suçu işleyenler hakkında hiçbir hukuki soruşturma başlatılmadı.''

- "Alman adaleti açısından vahim bir durum"

Haluk Yıldız, Alman başsavcının tüm bu delilleri yok saymasının, görmezden gelmesinin ve davada sadece 3 kişi üzerinde yoğunlaşmasının Alman hukuk sisteminin tartışmaya açılmasına neden olduğunu vurguladı.

Her fırsatta hukuk devleti olduğunu iddia eden Almanya'nın bu davada hukuk ihlali gerçekleştirmesinin adalet açısından vahim bir sonuç doğurduğuna dikkati çeken Yıldız, şunları kaydetti:

''Alman hukuk sisteminin siyasetle bağlantılı olduğunu, bağımsız olmadığını, son iki yıl içinde Türkiye ile olan ilişkileri sayesinde zaten anladık. Almanya'nın ikinci dünya savaşından sonraki en büyük davasını örtbas ettiler. Bir nevi derin yapının ortaya çıkması önlendi. Bu her şeyden önce Alman genel hukuku açısından kaygı verici bir durum.

Çünkü Almanya her fırsatta bir hukuk devleti olduğunu, insan hak ve özgürlüklerine çok değer verdiğini, anayasaya önem verdiğini savunurken, bir bakıyorsunuz burada hukuk çiğneniyor, deliller karartılıyor, yok ediliyor. İkincisi insanlar bir korku içinde. Çünkü bu yapının ortaya çıkmaması bundan sonra da varlığını devam ettireceği anlamına gelmekte. Düşünün ki gizli istihbarat birimleri içinde bu tür insanlar hala varlığını sürdürüyorsa belki birkaç sene sonra aynı şey tekrar yaşanabilir ve daha profesyonelleşirler.''

- ''Merkel'in olayın üzerine gitmesi gerekirdi"

Haluk Yıldız, Almanya Başbakanı Angela Merkel'in oy kaygısı gütmeden bu olayın üzerine kararlı bir şekilde gitmesi gerektiği savundu.

Merkel'in 'Bu dava kesinlikle kayıtsız, şartsız ve eksiksiz bir şekilde tamamlanacak ve her şey ortaya çıkarılacak.' sözlerini hatırlatan Yıldız şunları anlattı:

''İkinci Dünya Savaşı sonrasında Nazi geçmişiyle hesaplaşmış bir devletin, bu derin yapıyı ortaya çıkarması gerekirdi. Özellikle Şansölye Merkel'in, kararlı bir şekilde olayın üzerine gidip bunu ne pahasına olursa olsun çözmesi gerekiyor. Irkçı partiye oy kaptırmaktan korkmaması lazım. Tam tersine göçmen kökenliler, sağduyulu Almanlar ve sosyal demokratlar bu konuda Merkel'e destek verir.

Maalesef olayın bir de medya ayağı var. Özellikle Türkiye ile ilişkilerde bunu çok net gördük. Alman medyası çok ciddi bir algı operasyonu yapıyor. Bu cinayeti de küçümseyerek, hor görerek, küstahça 'döner cinayetleri' şeklinde manşetlere taşıdı. Merkel'in 2012'de 'Bu dava kesinlikle kayıtsız, şartsız, eksiksiz bir şekilde tamamlanacak ve her şey ortaya çıkarılacak.' sözü vermesine rağmen bu konuda hiçbir etkisi olmadı. Öğrendiğim bir bilgiye göre orada mağdur olan ailelere kişi başı veya aile başı 5 bin avro gibi komik bir rakam tazminat olarak verilmiş. Bu insanlardan hala özür dilenmedi. Bu olayın takipçisi şimdi kim olacak? Buradaki en önemli soru bu.''

- ''Alman Anayasa Mahkemesi'ne gideceğiz''

Almanya Yenilik ve Adalet Birliği Partisi (BİG) Genel Başkanı Haluk Yıldız, olayın aydınlatılması, arkasındaki yapının bir şekilde otaya çıkarılması için Alman Anayasa Mahkemesine gideceklerini ve bu süreçte Türk STK'lardan ve Türkiye'den destek beklediklerini kaydetti.

Bu olayın unutturulmasının ırkçıların ekmeğine yağ süreceğine dikkati çeken Yıldız, sözlerini şöyle tamamladı:

''Bu cinayetlere ortak olan kadın sadece 15 yıl ceza aldı. 10 kişi öldürüldü. Diğer 4 sanık ise maksimum 3 yıl ceza aldı. Komik bir olay. Hiçbir şekilde caydırıcılığı olmayan ve bu tür olayların tekrarlanmasına kapı açan bir durum. Almanya'da bizim 5 binden fazla STK'mız var ve bunların üye sayısı neredeyse 1,5 buçuk milyonu buluyor. Camileri, cemiyetleri, kültür derneklerini toplamak lazımdı. Oysa mahkemede bir avuç Türk vardı. Bu çok üzücü bir şey.

Türkiye maalesef bu konuda zayıf kaldı. Bu zafiyetini önümüzdeki dönem gidermesi gerekiyor. Çünkü bu bir hukuk oyunu, hukuk ayıbı hatta bir hukuk katliamı. Bakın, Almanya en ufak olayda bile Türkiye'ye karşı tavır koyuyor, diğer ülkeleri de bu sürece dahil ediyor. Türkiye de bu konuda uluslararası arenada ağırlığını ortaya koymak zorunda. Avrupa ülkelerini, Birleşmiş Milletleri (BM) aydınlatarak destek alması ve kararlı bir şekilde Almanya'nın üzerine gitmesi gerekiyor. Bu olay ancak bu şekilde çözülür. Almanya'nın ise bu kara lekeden kurtulması lazım. Gerçekten bunu başarmazsa birçok insanımız kaygılı şekilde yaşamaya devam edecek.''

- NSU davası

Almanya'da, 2000-2007 yıllarında 8'i Türk 10 kişiyi öldürmek, 2 bombalı saldırı ve 15 banka soygunu gerçekleştirmekle suçlanan Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) terör örgütü üyeleri ilgili bilgiler ve bu cinayetlerdeki rolleri 4 Kasım 2011'de ortaya çıktı. NSU üyelerinden Uwe Böhnhard ve Uwe Mundlos, 4 Kasım 2011'de bir banka soygununun ardından saklandıkları karavanda ölü bulunmuş, terör örgütü üyelerinin intihar ettiği öne sürülmüştü.

Mayıs 2013'ten bu yana Münih Yüksek Eyalet Mahkemesi'nde görülen davada NSU terör örgütü üyesi olmak suçundan yargılanan Beate Zschaepe ise örgüt üyelerinin son kullandıkları hücre evini ateşe verdikten birkaç gün sonra polise teslim olmuştu. Davada, NSU'nun hayattaki tek üyesi Zschaepe ile örgüte yardım ve yataklık yapan Ralf Wohlleben, Andre Emminger, Holger G. ve Carsten S. yargılandı.

Münih Yüksek Eyalet Mahkemesi'nde 5 yılı aşkın süredir devam eden davaya bakan heyetin başkanı Manfred Götzl, 438. duruşmada kararı açıkladı.

Almanya'da 8'i Türk 10 kişiyi öldürmek, bombalı saldırılar düzenlemek ve banka soygunları gerçekleştirmekten yargılan Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) terör örgütü üyesi Beate Zschaepe, ömür boyu hapse mahkum edildi.

NSU terör örgütüne yardım ve yataklıktan suçlu bulunan Ralf Wohlleben'e 10, Andre Emminger'e 2,5 ve Holger G'ye 3 yıl hapis cezası verildi. Dava sürecinde suçunu itiraf eden Carsten S. gençlik yasalarına uyarınca 3 yıl hapisle cezalandırıldı.

Savcılığın 12 yıl hapis talep ettiği Andre Emminger'e ise 2,5 yıl ceza verildi.