Dün ABD'de başkanlık seçimlerinde ülkenin tarihinde yaşanmamış seviyesizlikte bir başkanlık münazarası oldu.

ABD'de yaşanan demokrasi krizi, Avrupa'da yaşanan otokrasi sınavı...

Maalesef bunların en başına gidersek Türkiye'yi görüyoruz.

Türkiye'de ilk olarak kendini gösteren populist, aşırıcılar, ülkeyi ve düzeni nasıl rehin aldıysa benzerleri tüm dünyada yaşanıyor.

Macaristan'da Orban'ın yaptıklarına, ABD'de Trump'ın uygulamalarına, Polonya'daki iktidarın yargıyı ele geçirme biçimine bakınca, Türkiye'de Erdoğan ile benzer kalıpları izlediklerini göreceksiniz.

Ve Orban açıkça ifade etti

"Erdoğan ve Putin'i örnek alıyorum" diye.

Populist ve aşırıcıların hayali bir gün Putin gibi ülkelerinde tam hakimiyet sağlamak.

Polis devletini hakim kılmak, devletin sopasını topluma hep hissettirirken, toplumlarını yeni tip eğlence kültürü ve şişirilmiş bir milliyetçilik ile uğuşturmak.

Otoriter sistemlerin hortladığı bir 21. yy sahnesini yaşıyoruz tüm dünyada hep birlikte.

Ayakta kalabilen demokrasiler ise çok kırılgan.

Populist ve otoriter liderlerin ülkerinde taraftarları için yarattığı "gerçeklik ötesi" koza giderek kalınlaşıyor, onları yalıtıyor.

Otoriter liderler taraftarlarının yalıtılmış kozasına eğlence, gurur, kazanç, neşe vaad ederken, onları kozalarının içinde kalmaya da zorluyor elindeki araçlarla.

Aynı liderler kozanın dışındakilere cehennemi vaad ediyor.

Polis devleti, şiddet, medyanın kontrolü, devlet gözetimi.

Sınırlı kaynakları hakça, adil şekilde paylaşmak yerine, herkesin katkısıyla oluşan kamu kaynaklarını kendi kozasının içindekilere akıtan populist, aşırıcı, otokratik liderler için zaten başka bir yol yok.

Ve bu geri dönüşü olmayan bir yol ama sonu da belli bir yol.

Huxley'nin Cesur Yeni Dünya'da çok güzel aktardığı bu koza düzeni, başlangıçta bir cam fanus gibi saydamdır. Duymasalar da görebilirler dışarıda olan biteni ama kozanın içindeki gerçek ötesi dönemin gürültüsü her şeyi bastıracak güçtedir.

Yalan dağları büyüdükçe, kaynaklar azaldıkça yandaşların kozası da opaklaşır.

Artık kozanın içindekiler, gönül rahatlığıyla kendilerine özel yaratılmış sanal gerçeklik ile yaşamaya hazırdır.

Yandaş televizyon kanalları, dernekler, otoriterlerin desteklediği eğlence programları bunun içindir.

Bu sistem, kozasındakilerin baktığı televizyon ekranına çıkaracağı çakma muhalifi bile kendi tasarlar.

Gerçek muhalifler ise bu kadar yalan ve riya ile bu otoriter liderlerin nasıl ayakta kaldıklarına şaşırır.

Bu otoriter sisteme destek verenlerin kendileriyle aynı ülkede yaşamadığını düşünürler.

Kozayı görmeden bunu anlamak mümkün değildir.

Doğru, ülke içinde ülke yaratılmıştır koza ile. 

Bireyin hür iradesini bilgi kanallarını ve kaynaklarını kontrol ederek gasp eden bir koza.

Kozanın dışında Orwell'in 1984'te anlattığı şiddet yoğun bir otoriter sistem yürürlüktedir.
Sistematik bir yıkıcı düzen.

Kendine hizmet etmeyen herkese ve her şeye düşman bir yıkımdır otoriterlerin düzeni.

Muhaliflerine daha fazla kan, daha fazla gözyaşından öte bir vaadi yoktur.

Yandaşlarına da daha fazla eğlence, nemalanma...

Bir de kozanın dışında olanları görse de kişisel çıkarları için "tarafsızlık" maskesi altında, otoriterlerin kullanışlı etkinleştiricileri vardır.

Bunlar otoriterlerin yaptıklarına susan, utangaç eleştiriciklerle üstünü örtmeye çalışan ama muhaliflere karşı kaplan kesilenlerdir.

Bu kullanışlı etkinleştiriciler bazen karşınıza akademik bir ünvanla çıkar, bazen kamu kaynağından beslenen güya sivil toplum kuruluşu lideri olarak.

Olanları bilmediğinden değil, konforunu entelektüel ve kişisel ahlakından daha çok önemseyen bir çıkarcı olduğundan böyledir.

Muhalifler hem vergisini ödeyip, kendilerinin de katkı sunduğu kamu kaynaklarını elinde tutan otoriter sistemle, siyasileşmiş yargı sopası ile bir Don Kişot gibi mücadele ederken, hem de kozanın opaklaşmasında önemli rol oynayan bu tür kullanışlı çıkarcılarla mücadele ederler.

Oysa günümüzde yaşanan mücadelede "tarafsız" olmak sadece söylenmesi hoşa giden, vicdan yıkayan bir yalandır.

Günümüzde sadece demokrasiden yana olanlar ve hangi gerekçeyle olursa olsun demokrasiden yana olmayanlar vardır.

Tüm seçimler, tercihler buna dairdir.

Trump - Hillary seçimi de böyleydi, Trump - Biden seçimi de böyle olacak.

Dün yaşanan ABD başkanlık seçimi tartışması bunun güzel bir sahnelemesiydi.

Demokratlara, muhaliflere gelince...

Artık 20. yüzyılın liderlik modeli, söylemleri, araçlarıyla başarı imkansızdır.

Gerçek ötesi dönemde, gerçek ile algı arasına çekilen kalın duvarı görmek ve buna göre bir demokrasi savunuculuğu yapmak gerekir.

Bu kıvraklık, dinamizm, dijital alana hakimiyet, yeni yollar açmaktır.

O koza ancak bu yeni yetenek setlerini demokrasi savunucuları cephesine yerleştirerek yıkılabilir.

Kurulu düzene toplumsal tepkinin yükseldiği bir dönem.

Kendisi iktidarda olan, düzenin kendisi olanların, buna rağmen kurulu düzen karşıtı söylemlerle ekmek yiyebildiği bir dönem.

ABD seçimlerinde ve otoriter, populist, aşırıcılarla mücadele edilen her yerde, 
demokrasi cephesinin eski kurulu düzeni savunmak yerine, topluma yeni, yenilenmiş, taze bir kurulu düzen hayali sunması gerekiyor.

Kozayı yıkan söylem, araç, sistem ve politikalar ile mücadele şart.

Biden ve H. Clinton eski kurulu düzen sisteminde harika bir aday olabilir, kampanyaları, siyasetleri karşılık bulabilirdi.

Trump ile değil, aslında Obama'nın seçilmesiyle başlayan kurulu düzen karşıtı dalga çok büyük.

Artık insanlar eskinin tamirini değil, yeni bir hayal istiyor.

Kozayı yıkmak için, yalan haber ağını kıracak araçlar, sistemler, liderler gerekiyor.

Aynı zamanda kozanın içindekilerinin de dışarıdakilerin de özlemlediği, yeni bir düzen, yeni bir demokrasi sözü ve güvencesiyle toplumları ileri taşımak lazım.

Hala denge denetleme sisteminin belli ölçüde yerinde olduğu, kurumları tamamen çökertilmemiş ülkelerde, demokratlar bu mücadeleye diğerlerinden avantajlı giriyorlar. Bunu değerlendirmeliler

Diğerlerinde de şunu unutmamalı, koza daralmakta 

Bunu değerlendirmeli, kozayı kırmalı.

Bu sürecin sonunda; ya demokrasi cephesi kazanacak ve insan odaklı yepyeni bir katılımcı demokrasi düzeni kurulacak ya da devlet kontrolünün çok daha yükseldiği, kendi içinde yaratılmış bir toplum düzenine gidilecek.

Bugünün mücadelesi bu ikisi arasında her ülkede !

Ve demokrasi yanlısı olanlarla populist aşırıcılar arasındaki bu mücadeleyi başarabilecek olan, eski düzenin mantığı değil kesinlikle.

Göreceksiniz, Türkiye bu otoriterleşme sürecinin nasıl başında yer aldıysa, sonunu da o başlatacak.

O koza kırılmaya Türkiye'den başlayacak.

Kader Sevinç

Brüksel