Uluslararası kamuoyunun da yakından bildiği üzere Türk tarafı (Türkiye ve KKTC) hidrokarbon konusunun gündeme geldiği ilk günden itibaren Kıbrıs konusunu da göz önünde bulundurarak yapıcı bir şekilde konuya yaklaşım göstermiştir.

Bu bağlamda Türk tarafı, Kıbrıs Türk ve Rum kesimleri arasında ‘ortak araştırma, ortak değerlendirme ve ortak kazanımlar sağlama’amacıyla komite kurulması önerisini defalarca ortaya koyarak bu durumun bulunacak çözüme de katkı sağlayacağını ifade etmiştir.

Buna karşın Rum tarafının en başından buyana sergilemiş olduğu katı ve olumsuz yaklaşımları ne yazık ki sadece doğal gaz konusuyla sınırlı kalmayıp, Kıbrıs konusunun çözümüne de zarar vermiş ve vermeye de devam etmektedir!

Ortak komite kurulma önerisi hatırlanacağı üzere ilk olarak 2011 yılında 3. Cumhurbaşkanı Dr. Derviş Eroğlu tarafından önerilmiş, sonrasında yinelenmiş ve her iki öneri de Rum yönetimi tarafından reddedilmişti.

Son olarak bilindiği üzere KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ‘Ada’daki gerilimi azaltalım, doğalgazda ortak komite kuralım’ önerisini bir kez daha detaylandırarak kısa bir süre önce yineledi. Rum yönetimi bu öneriyi de reddetti. Karar Güney Kıbrıs’taki tüm partilerin ortak görüşü ve oybirliğiyle alındı. Ortak komite kurma önerisi en son öneriyle birlikte bugüne kadar 3. kere Rum yönetimi tarafından reddedilmiş oldu!

Bu gelişme üzerine KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’i kapsamlı çözüme yönelik sürecin açıklığa kavuşmasını sağlayacak beşli gayri resmi bir toplantının gerçekleşmesi için devreye girmeye çağırdı.

Hatırlanacağı üzere 2017 Temmuz ayı başında son 50 yıldır BM iyi niyet misyonu çerçevesinde federasyon temelinde sürdürülmekte olan Kıbrıs Müzakere süreci Rum tarafının katı ve uzlaşmaz tavırlarını devam ettirmesi üzerine çökerek sonlanmıştı!

Bu gelişme üzerine Türk tarafı ve sonrasında da BM yaptıkları açıklamalarda Kıbrıs konusunda bundan sonra yeni bir müzakere süreci başlayacak olur ise bunun yeni bir süreç olacağını, her iki taraf arasında ortak bir çözüm vizyonu bulunup bulunmadığına öncelikle bakılacağını, başı ve sonun net olduğu bir takvime dayalı olacağını ve her şeyden önce başlayacak müzakere olumsuz sonuçlanırsa Kıbrıs Türk Halkının durumumun ne olacağının kayıt altına alınarak sürecin bu çerçevede başlayabileceği defalarca ifade edilmiştir.

KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı’nın BM Genel Sekreteri Guterres’i kapsamlı çözüme yönelik beşli gayri resmi bir toplantı gerçekleşmesi çağrısı sonrası açıklama yapan Rum Lideri N. Anastasiadis, çeşitli şartlar ileri sürdü!

Rum Lideri Anastasiadis, bu çerçevede beşli konferansın Crans Montana’da kaldığı yerden başlaması görüşünü ileri sürmekte! Anastasiadis, görüldüğü üzere meseleye gayri ciddi şekilde yaklaşarak sulandırmaya çalışmaktadır. Rum tarafının beşli konferansın başlayabilmesi için sürdüğü ikinci bir şart ise Türk tarafının derhal arama ve sondaj çalışmalarını durdurarak bulundukları yerleri terk etmeleri!

Ada’daki gerilimi azaltalım, doğalgazda ortak komite kuralım önerisini üçüncü kes reddeden Rum yönetimi, Türk tarafı derhal arama ve sondaj çalışmalarını durdurarak bulundukları yerleri terk etmeleri ve Crans Montana’da kaldığı yerden başlaması vb şartlar ileri sürerek beşli konferansa katılabilecekleri mesajını vermektedirler.

Rum Yönetimi, Kıbrıs konusunu ve hidrokarbon meselesini kendi lehine çözebilmek maksadıyla tek taraflı olarak uluslararası hukuku hiçe sayarak ilan ettiği sözde Münhasır Ekonomik Bölgeleri’nin gaz arama ihalelerini özellikle Amerikan Exxon Mobile, Fransız Total ve İtalyan Eni şirketlerine vererek ‘ABD ve AB ülkeleri ile Türkiye’yi karşı karşıya getirmeye çalışmıştır!

Fransa’ya Güney Kıbrıs’ta Garanti ve İttifak antlaşmasına aykırı bir biçimde askeri üs verme anlaşması imzalamıştır. Rum ve Fransa savunma bakanları arasında 15 Mayıs’ta imzalanan askeri savunma işbirliği anlaşması ile Fransa Güney Kıbrıs’ın Evangelos Florakis Deniz Üssü’nü kullanma hakkını elde etti. Bu anlaşmayla Fransız savaş gemilerinin Türk askerinin karşısına dikilmesi hedeflenmektedir!

Rum yönetiminin, Yunanistan’a karşı bir kırgınlığı olduğu da son günlerde dillendiriliyor. Rumlar, Yunanistan’ın bugüne kadar neden bir Yunan firkateynini Doğu Akdeniz’e göndermediğini sorgulamaktalar? Fransa ile bunun için mi askeri bir anlaşma imzalama yoluna gittiler acaba?

Netice itibarı ile görüldüğü üzere federasyon temelinde bir sonuç alınacağı yoktur! Bundan sonra alternatif gerçekçi ayakları yere basan modeller gündeme getirilerek sonuç elde edilmeye çalışılmalıdır.

Görüldüğü üzere Rum cephesinde değişen bir şey yok!

Bakınız Yunanistan Doğu Akdeniz’de Münhasır Ekonomik Bölge ilan etmemişse de, Avrupa Birliği kurumlarının yayınlamış olduğu haritalarda da görüleceği gibi Meis Adası’nın güneyindeki sahada uzun zamandan buyana MEB dikte etmeye çalışmaktadır.

Yunanistan Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanlarına ilişkin olarak, ‘Girit, Kaşot, Kerpe, Rodos ve Meis’ hattını esas alarak ortay hatta dayalı bir deniz yetki alanı oluşturmak istemektedir.

Bu amaç doğrultusunda Yunanistan, Mısır ve Libya ile de anlaşmalar yapmaya çalışmıştır. Yunanistan bu yöntemle hem Türkiye’yi kendi içerisine hapsetmek hem de Kıbrıs Ada’sını denizden denize bağ kurarak karada başaramadıkları Enosisi deniz üzerinden(mavi vatan) gerçekleştirme hayalleri içerisine girmiştir!

Yunan eski Başbakanı çipras kısa bir süre önce Türkiye’nin Ege ve Doğu Akdeniz’deki durumunu göz önünde bulundurarak Yunan Genel Kurmayına savaş durumuna karşı hazırlıklı olun talimatını verdiğini açıklamıştı.

Ege ve Doğu Akdeniz’de Türk tarafının önünün kapatılarak dar bir alana hapsedilmesi kabul edilemez!

Vatan toprağı ne anlam ifade ediyorsa deniz yetki alanlarımız ve hava fır hattımız da aynı anlamı ifade etmektedir. Vatan toprağı nasıl parayla ölçülemezse denizimiz mavi vatanımızda parayla ölçülemez! Öncelikle meseleyi bu çerçevede ele almak gerektiğini görmemiz gerek. Mesele hidrokarbondan önce egemenlik meselesidir!

Ege ve Doğu Akdeniz’de pasif kalınması durumunda bakın en basit olarak ne gibi durumlarla karşı karşıya kalınabilir? KKTC’den Türkiye’ye gidecek bir gemi ya da Antalya’dan İstanbul’a gidecek bir gemi öncelikle Rum yönetimi ve Yunanistan’dan ayrı ayrı izin alıp gerekli harçları ödemesi durumunda ancak gidebilecektir!

Ege ve Doğu Akdeniz beka meselesidir. Türk milletinin beka meselesidir. Rum yönetimi ile Yunanistan Ege ve Doğu Akdeniz’deki çıkarlarını koruyabilmek adına ABD ile AB ülkelerini Türk tarafının üzerine sürmeye çalışmaktadır. Bu durum umarız bir savaşa dönüşmez! Lakin kurgulayanlar ortada!

Ortak araştırma, ortak değerlendirme ve ortak kazanımlar sağlama önerisini bugüne kadar 3 kere yineleyerek pozitif yaklaşanın Türk tarafı, reddederek gasp etmeye çalışanın ise Rum tarafı olduğu unutulmamalıdır! Türk tarafı ile ABD ve AB ülkelerini çatıştırabilmek için karşı karşıya getirmek isteyende yine Rum tarafı değil mi?

Türk tarafı uluslararası hukuktan kaynaklanan hak ve menfaatlerini sonuna kadar koruma azim ve kararlılığında olduğunu sık sık dile getirmektedir. Umarım bu durum test edilmeye kalkışılmaz!

Türkiye her fırsatta bölgede faaliyet yürüten enerji şirketleri ile ABD, İngiltere, Fransa ve İtalya gibi ülkelere GKRY'nin tek taraflı olarak ilan ettiği münhasır ekonomik bölgeyi tanımadığını ve Türkiye'nin deniz yetki alanlarıyla çakışan bölgelerde arama ve üretim çalışmalarına izin vermeyeceğini belirtiyor.

Türk tarafı her zaman için diplomasiden uzlaşıdan yana olmuştur. Lakin Yunanistan 1996 ve 1997’de Ege’de 6 milden 12 mile deniz sınırlarını çıkardığını deklare ettiğinde TBMM bunu savaş sebebi sayacağını ve casus belli ilan edeceğini duyurmuştu. Bunu da yeri gelmişken hatırlatmakta fayda görüyorum.

Türkiye savunma maksatlı olarak S400 savunma füzelerine sonunda sahip oldu. Tehdit gördüğü yerlere bunları konuşlandırmaya başladı bile. Türkiye S400 savunma sistemine sahip olduktan sonra ne değişti?

Yunanistan’ın yeni Başbakanı Miçotakis eski Başbakan Çipras’a göre biraz farklı konuşuyor gibi! Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis, Türkiye ile ilişkilere yönelik olarak, "Cesur adımlar atacağımız ortak bir yaklaşım için Tayyip Erdoğan’a çağrıda bulunuyorum." mesajı verdi.

"Öfkeli bir retorikten uzak durarak" uluslararası hukuk ve dostane iş birliği yönünde ilerlemek istediklerini belirten Miçotakis, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a seslenerek, "Cesur adımlar atacağımız ortak bir yaklaşım için Tayyip Erdoğan’a çağrıda bulunuyorum." şeklinde konuştu.

Miçotakis, "Bu coğrafyada birlikte yaşıyoruz. Gereksiz gerginlikler ve silahlanma yarışı iki ülkeyi de değerli kaynaklarından mahrum ediyor. Bunlar ülkelerimizin yararına kullanılabilir." ifadelerini kullandı.

Yunanistan ve Rum yönetiminin içtikleri suyun ayrı gitmediğini bilmeyen yoktur! Yunanistan ve Rum yönetiminin söyledikleri ile yaptıkları arasında ciddi çelişkiler söz konusudur!

Örneğin, Rum yönetimi KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın kısa bir süre önce ‘Ada’daki gerilimi azaltalım, doğalgazda ortak komite kuralım’ önerisini neden reddetti? Türk tarafı, müzakerelere kaldığı yerden başlama diye bir şey yok. Yeni bir müzakere süreci son kez eğer gündeme gelecekse belli esaslara göre olmalı diyor. Buna karşın Anastasiadis ise dala geçer gibi bir yaklaşım ve tavır ortaya koymaya devam ediyor!

Hatırlanacağı üzere Anastasiadis, Crans Montana’da TC Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’na en iyi çözüm şeklinin iki devletli çözüm’ olduğunu söylemişti. Anastasiadis buna gerekçe olarak da Rum halkı hiçbir şeyi Türklerle paylaşmak istemiyor, dolayısıyla bir federasyon işlemez demişti. Anastasiadis’in bunları söylemesinin üzerinden iki yıl geçti!

Şimdi Yunanistan Başbakanı Miçotakis, Türkiye ile ilişkilere yönelik olarak, "Cesur adımlar atacağımız ortak bir yaklaşım için Tayyip Erdoğan’a çağrıda bulunuyorum" diye açıklamalarda bulunuyor! Rum ve Yunan söylemleri görüldüğü üzere çok ciddi çelişkiler içermekte.

Rum ve Yunan cephesinde de anlayacağınız pek değişen bir şey yok!

Unutulmamalıdır ki ülkelerin ebedi dost ve düşmanları yoktur. Ülkelerin bilakis dönemsel çıkar ve menfaatleri vardır. Bugün düşman gibi görünen devletler yarın işbirliği içerisine girebilir. İşbirliği içerisinde gibi görünen devletlerde karşı karşıya gelebilirler!

Doğu Akdeniz ve Ege’de ilerleyen süreçte neler olup biteceğini hep birlikte izleyerek göreceğiz…