Bir yandan Haziran ayında yapılacak genel seçim çalışmaları yapılırken, öte yandan Hükümet, terör örgütü ile başlattığı “çözüm süreci”ni noktalamak istiyor. Ancak, aylardır Cizre’deki olayların bu sürecin önüne takoz konulduğu izlenimini veriyor. Olayların içinde “provokatörler”, ya da “paralelciler” aranıyor. Ancak, nedense bugüne kadar suçlananlar bulunamıyor.

Biz, “çözüm süreci” ile başlayan görüşmelerden bu yana yazdığımız her yazıda şunu vurgulamaya çalıştık: Terör örgütü ile masaya oturulmaz. PKK ve yandaşları bugüne kadar verdikleri hiçbir sözü yerine getirmedi. Getirmeye de yanaşmıyor. Güneydoğu’da bitmek bilmeyen olaylar, 6-7 kim olayları ve bugün Cizre’deki durumu göz önünde bulunduracak olursak, terör örgütünün ne yapmak istediğini de görmüş oluruz.

Hükümete yakınlığı ile bilinen Abdulkadir Selvi bile, geçenlerde kaleme aldığı bir yazıda “çözüm süreci” konusunda bakınız neler yazıyor, birlikte göz atalım:

“Çözüm süreci PKK’nın Türkiye’de silahı faaliyetlerini bitirmesi zemini üzerinde yürüyor. Çözümden amaç, PKK’nın kendini lağvetmesi, Kandil terör kampı olmaktan çıkması, örgüt yöneticilerinin ise Türkiye’ye ya da başka bir ülkeye geçmeleriydi. Kandil’de silahlı mücadele vereceklerine Ankara’da siyasi mücadele yürütsünler deniliyordu. Öcalan’ın 21 Mart 2013 Nevruz mesajı da “silahlar sussun, fikirler konuşsun” teması üzerine oturmuştu. . Irak ve Suriye’deki iç savaş, IŞİD gerçeği nedeniyle bir süredir, örgüt silahlı faaliyetlerine tamamen son versin denilemiyor. Sadece Türkiye’de denilecek bir noktaya geldik. Bu başta hedeflenen noktayı tam yansıtmıyor. Buna rağmen çözüm süreci, ”Az konuşup çok iş yapma” zemini üzerinde yürüyor. Eğer bu şekilde ilerlerse 21 Mart Nevruz’un da Öcalan’ın, PKK’nın Türkiye’deki silahlı faaliyetlerine son verdiğini açıklamasına tanık olabiliriz. Bu tarihi bir adım olur ama tam anlamıyla çözümü sağlar mı? Orada kuşkularım var.”

Şimdi adama sormazlar mı?

“Çözüm süreci” ile başlayan görüşmelerde Hükümet kanadı ne diyordu: PKK silah bırakacak, silahlı unsurları da sınır dışına çekilecek. Bunlar gerçekleşti mi? Hayır. Bunu Hükümete yakınlığı ile bilinen gazeteciler bile köşelerine taşıyıp “Tam anlamı ile çözüm sağlanır mı, kuşkularımız var” diyorlarsa hala bu işten umutlu olabilir miyiz?

Burada şu noktaya dikkatlerinizi çekmek istiyoruz:

Örgüt artık öyle görünüyor ki, Öcalan’ı dinlemiyor,kendi başına hareket ediyor. Cizre olayları için Öcalan, “Sokak çatışmalarına son verin, yüzlerinizi kapatmayın ve güvenlik güçlerine molotof atmayın” diye mesaj göndermişti. Bu mesajı takan oldu mu? Hayır. Bugün Cizre’de terör örgütünün gençlik yapılanması ve KCK’liler devlete meydan okuyor, Öcalan’ın mesajlarını da dikkate almıyorlar.

Şimdi, 21 Mart Nevruz’unda Öcalan’ın PKK’ya “silahlarınızı bırakın, sınır dışına çekilin” talimatını vermesi bekleniyor. AK Parti için bunun “can simidi” olacağı söyleniyor. Öcalan, böyle bir mesaj verir mi, verirse bu mesaj PKK’lılarca dinlenir mi?

Görebildiğimiz kadarı ile Öcalan ile Kandil bu konuda çok farklı düşünüyor. Kandil’den yapılan açıklamalarda “silah bırakmamız söz konusu değildir” açıklamaları geliyor. 

21 Mart 2013 yılında da aynı şeyler söyleniyordu. Ne diyorlardı “Öcalan açıklama yapacak, PKK silah bırakacak, sınır dışına çekilecek. Silahlar susacak, fikirler konuşacak” Sonra ne oldu? Bugünlere kadar geldik. Bugün yine aynı şeyler tekrar ediliyor. Değişen ne var? Kaldı ki, PKK’nın siyasi uzantıları bile devlete meydan okur hale geldi. Herkes ayrı telden çalmaya başladı.

Zaten, Öcalan’ın PKK’dan silah bırakmasını istemesi, tam anlamı ile çözümü sağlar mı,asıl önemli olanı da budur. Dikkat edilecek olursa Abdulkadir Selvi de yazısını son paragrafında “Orada kuşkularım var” diyor. Çözümün tam anlamı ile sağlanabileceğini ummuyor.

“Çözüm süreci” ile başlayan görüşmelerden bu yana gelişmelere baktığımızda beklenen hedeflere yaklaşamadığımızı görüyoruz. Üstelik bu süre içinde güçlenen PKK ve yandaşları oldu. Hükümet yetkilileri Güneydoğu’daki olaylarla ilgili olarak “Biz, herşeyi diyalogla çözmekten yana olduğumuz için müdahale etmiyoruz” açıklamalarını yapıyor. 

Tamam da, ortalık yakılıp,yıkılıyor, terör örgütü ve yandaşları taş üstünde taş bırakmıyor. Bölgede devleti yok sayıyor. Herşeyi kendilerine göre düzenliyor. Yol kesip haraç topluyor, araç ve kimlik kontrolu yapıyor. Kendi mahkemelerini kurmuşlar, vetrgileri bile kendileri topluyor. Devlet birimlerine karşı savaş açmışlar. Bunlara müdahele edilmeyecek de neye edilecek? Diyalogla çözmenin de bir kuralı olmalıdır. Devlet elden gidiyor, bizi yönetenler hala “süreç zarar görmesin” diyor. Böyle bir devlet yönetme anlayışı olabilir mi?