“Analar ağlamasın, kan akmasın, Türkiye huzur bulsun, barış gelsin”

anlayışı ile terör örgütü PKK ile masaya oturup “çözüm süreci”

başlatıldı. Ancak, bugüne kadar ne pazarlıklar yapıldı, neler yapılıyor, sonu nereye varacak bilinmiyor. Bilinen tek şey, PKK, siyasi uzantıları ve yandaşlarından süreçle birlikte başlayan tehditlerdir. Bir de terörist başı Öcalan’ın isteklerinin birer birer yerine getirilmiş olmasıdır.

 

Türkiye’de herkes huzur istiyor, barış istiyor. Bunu biz de istiyoruz.

Bunun yerine gelmesi için, teröristlerle masaya oturmak, onların her isteklerini yerine getirmek, sürekli olarak tehdit edilmek mi gerekiyor?

 

“Çözüm süreci” ile başlayan uygulamadan sonra, PKK ve yandaşları neredeyse Güneydoğu’yu her hali ile Türkiye’den kopardılar. Türk bayrakları yerine örgütün sözde bayrakları, bölücü başının posterleri yer almaya başladı. Atatürk’ün fotoğraflarını ve Milli Marşımızın çalınmasını göremez, duyamaz olduk. Türkçe tabelaların yerini şimdi Kürtçe tabelalar aldı.

 

Bitmedi, oluşturdukları güvenlik güçleri ile yollar kesiliyor, kimlik kontrolleri yapılıyor, polis ve askerle çatışmaya giriliyor. Artık, savunma durumuna getirildik. Karakol ve baraj inşaatlarını engelliyor, araçları yakıyorlar. Sessiz kalıyoruz.

 

“Aman süreç zarar görmesin” anlayışı ile terör ve yandaşlarına bu kadar taviz verilir mi? Kaldı ki, verdikçe de istiyorlar. İmralı ayrı telden, Kandil ayrı telden çalıyor. PKK’nın siyasi uzantıları bile “İstekler ve vaad edilenler yerine getirilmezse silahlı çatışma olur”

diye tehdit üzerine tehdit yağdırıyor. Şimdi siz kalkıyor ve bunun adına “çözüm süreci” diyorsunuz.

 

Kaçakçılığın en alası yapılıyor, göz yumuluyor. Bölgede kullanılan elektriğin faturası ödenmiyor göz yumuluyor. Yollar kesiliyor, silahlı militanlar cirit atıyor, polis gücü kuruluyor göz yumuluyor. KCK’den tutuklu kalmadı ama KCK bölgede her türlü illegal faaliyetlerin içinde göz yumuluyor. Böyle bir süreç içinde ülke nereye sürüklenir bunu şu anda bilemiyoruz.

 

Geçenlerde Kandil’den yeni bir tehdit geldi. Terörist başı Karayılan, yaptığı açıklamada İmralı’daki Öcalan için danışman ve sekreter istedi. Bunun da en kısa zamanda yerine getirilmesi gerektiğinin altını çizdi. Bunla da yetinmeyip “Türkiye de eğer parçalanmak istemiyorsa özerklik sistemin yasallaştırmalıdır” dedi. Açıklamasını da şöyle sürdürdü:

 

“ Biz parçalanmasını istemiyoruz. Biz bir olmasını ve tüm halkların özerklik sistemiyle hep beraber yaşamasını istiyoruz. Bu konuda samimiyiz ve ciddiyiz. Ama oyun oynamak istenirse ve savaş dayatılırsa, o zaman savaşta da ciddi olacağımız kesindir''.

 

Özerkliğin yanı sıra öz savunma güçlerini kuracaklarını, ordusu ve silahlı güçleri ile  kendi kendilerini yönetecek kapasiteye geleceklerini de söylüyorlar. Bugüne kadar AK Parti Hükümeti’nden elde ettiklerini silah gücü ve tehditle yapan terörist grubun neden silah bırakmadığı şimdi daha iyi anlaşılıyor. Burada ince hesap var. Çünkü silahlı ordusu olan her özerklik uluslar arası hukuk sisteminde “bağımsız devlet” statüsü ile anlıyor.

 

Bir de Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi “Ne kadar sıkıştırırsak o kadar elde ederiz “anlayışı ile hareket ediliyor. AK Parti’yi köşeye sıkıştırmanın yollarını da çok iyi biliyorlar. “Erdoğan bizim oylarımıza muhtaç”diyorlar.

 

Zaten, “çözüm süreci” PKK’nın istediği gibi yürüyor. Bu süreç başladığında bizimkiler “Dağda terörist kalmayacak. PKK silah bırakacak.  Elinde silahı olan Türkiye’yi terk edecek, sınır ötesine geçecek” demiyorlar mıydı? Hiç de söylendiği gibi olmadı. PKK, daha çok genci dağa kaldırdı, daha güçlendi. Silahlı gruplarını da sınır dışına taşımadı. Bunu devletin yetkili ağızları bile defalarca açıklamadılar mı?

 

Terör örgütü PKK’nın bu kadar güçlenmesi, şımarması, tehdit ve dayatma ile isteklerini birer birer elde etmesi, bugün bizi yönetenlerin anlayışından kaynaklanıyor. Süreç, devletin değil, terör örgütünün istekleri doğrultusunda yürüyor. Türkiye’nin bu duruma düşürülmemesi gerekirdi, ne yazık ki düşürüldü. PKK militanları ve yandaşları, askeri tesislere girip, gönlerdeki Türk bayraklarını bile indirmeye cesaret eder hale geldiler. Bunlar bu gücü ve desteği nereden alıyorlar? Biz, yaşananlardan ve Türkiye’nin bu duruma düşürülmesinden utanç ve üzüntü duyduğumuzu vurgulamak istiyoruz.