PKK’ya silah bıraktırmak, sınır dışına çekilmesini sağlamak üzere başlatılan “Barış süreci” öyle görülüyor ki terör örgütünü daha da cesaretlendirmiş ve güçlendirmiştir. Diyarbakır-Lice karayolunu 15 gündür trafiğe kapatan PKK ve yandaşlarına karşı hiçbir şey yapmayan güvenlik güçlerine karşı saldırılara da başlanılmış durumda. Bu satırlar yazılırken Lice’deki son çatışmalarda ölü ve yaralıların olduğu haberleri geliyordu.

 

PKK ve yandaşları, Güneydoğu’da güvenlik güçlerini istemiyor. Karakol ve baraj yapımlarına karşı çıkıyor. Yolları kapatıyor, kimlik denetimi yapıyor, araçları yakıyor, belirledikleri insanları kaçırıyor. Silah bırakmadıkları gibi sınır dışına da çekilmiyorlar. Üstelik dağ kadrolarını güçlendirmek için çocukları kaçırıp, dağlarda eğitime alıyorlar. Özetle, gelecekte gerekirse kıran kırana savaşa hazırlanıyorlar.

 

Kandil’deki PKK Liderlerinden Dursun Kalkan’ın geçenlerde yaptığı şu açıklamanın altını çizelim:

 

"Özellikle de halkı tehdit eden, yurtsever halkımız üzerinde kurşun yağdırmaya çalışan o sadist, gözü dönmüş kişiliklerde bilmeliler ki, bunda ısrar ederlerse yapanlardan yaptıklarının hesabı misliyle sorulur. O nedenle herkes aklının başına almalı, haddini bilmeli.

Halka dönük geliştirilecek en küçük baskı, katliam girişimi yapanlar için büyük tehlike oluşturacak, deyim yerindeyse kıyametin kopması anlamına gelecek. Bunu herkes bilmeli ve buna göre de adımını yerinde, denk atmalı. Bu temelde bir kere daha PKK olarak, Kürdistan Özgürlük Hareketi olarak halkımızın bu tarihi süreçte başlattığı ve kararlılıkla yürüttüğü direnişi selamlıyoruz. Sonuna kadar bu direnişi en zengin yöntemleri kullanarak sürdüreceğimizi ve 2014 yılını mutlaka bir zafer yılı, Önder Apo ve Kürdistan'ın özgürlük yılı haline getireceğiz, diyoruz. "

 

Bütün bunlara rağmen devleti güçsüz ve iş yapamaz duruma getirip, meydanı teröristlere açmak, yıkım demektir, bölünmeye hız vermektir, teröristlere prim ve cesaret vermek demektir. Lice’de başlayan olayların dalga dalga yurdun her tarafına yayılmakta olduğunu görüyoruz. Çünkü “Barış süreci” ile birlikte güç kazanan terör örgütü, silahlandı, şehirlere indi, kendi yapılaşmasını sağladı. Bunlara da hiç ses çıkarılmadı. KCK davasından cezaevlerinde kimse kalmadı.

Ancak, KCK yapılanmasını hızlandırdı, PKK’nın gençlik kollarını kurup meydanlara sürdü. Biz, ne yazık ki bunlara hep sessiz kaldık.

 

Bugün, PKK ile kirli pazarlıklar yapılıyor. Bölücülerle masaya oturuluyor. Çalıştay adı altında yapılan bu pazarlıklarda neler ele alınıyor, neler vaad ediliyor bunları da kamuoyu gereği gibi bilemiyor. Hükümet adına açıklama yapan Beşir Atalay “Dağdan inmeler sağlanacak” diyor. Ancak, olaylar tam tersini gösteriyor. Dağa çıkanlar, dağa kaçırılanlar çoğalıyor. Zaten dağdakilerin açıklamaları da tehditten öteye gitmiyor. İşte Duran Kalkan’ın açıklamaları bu tabloyu bütün çıplaklığı ile gözler önüne sermiyor mu?

 

Kaldı ki, PKK’nın siyasi uzantılarının açıklamaları ve görüşleri de Kandil’dekilerden pek farklı değil. Güneydoğu’yu giderek kendi bölgesel alanları haline getirmeye çalışanların tehdit ve savaş çığlıkları karşısında Hükümet olanların sessizliğine bir anlam veremiyoruz. “Barış süreci zarar görmesin” anlayışı ile ne acıdır ki teröristlere adeta teslim olunmuş imajı yaratılıyor ki bunu da son derece yanlış bulmaktayız.

 

Peki, giderek azgınlaşan, giderek ülkeyi bölünme noktasına getiren bu terör örgütüne karşı muhalefet neden bu kadar sessiz ve pasif kalıyor?

Neden bütün bu olup bitenler karşısında sesini yükseltmiyor?

Güneydoğu’da neler oluyor, ne bitiyor buralara neden heyetler gönderilip, raporlar hazırlanmıyor? Ülkeyi bu hale getirenlerden neden hesap sorma noktasına gelinmiyor? Hiç kimse kusura bakmasın ama bu konuda muhalefeti son derece zayıf görmekteyiz.

 

İçinde bulunduğumuz 2014 yılının” Kürdistan’a özgürlük yılı haline getireceğiz” diyenlere söylenecek hiç mi bir söz olmayacak?  Devleti bu duruma düşürmeye hiç kimsenin hakkı yoktur. Türkiye, tarihinde hiçbir dönemde böyle bir duruma düşürülmedi. Biz de barış istiyoruz, analar ağlaması diyoruz, ülkede birlik ve bütünlüğü savunuyoruz ama gelişmeler bunun tam tersini gösteriyor. Endişe ettiğimiz nokta da budur.