Arka arkaya on tane cep telefonu markasını, yirmi tane tekstil markasını, otuz tane araba markasını logoları ile beraber gözümüzde canlandırabiliyorken, neden kırk tane ağacı ismi ile sayamıyoruz? Günlük hafızamızın önem sırasında bulunmadığından mı? Neden merak etmiyoruz aynı hayatı paylaştığımız canlıları? Ağaçlarla ilişkimizin muazzam bir geçmişi var oysaki. Bu yazımda bizler için ağacın aslında ne demek olduğunu, arkasındaki kavramı ve tarihsel bağlarımızı özetleyeceğim.  

Ağaç, öz Türk geleneğinde, canlıların birbirleriyle ve doğanın insanlarla bağını sembolize etmektedir. Şamanizm inancında, dünyanın merkezinde durduğuna, yer ve gök alemini birleştirdiğine inanılan hayat ağacı vardır. Yaratılış kavramının başlıca motiflerinden biri olarak ağaç gösterilir. Bu düşünceye göre, ilk insan dokuz budaklı bir ağacın altında yaratılmıştır. Türk mitolojisinde ağaç, Tanrı’ya kavuşmanın yoludur. Kutsal ağaçların dalları göklere yükselir ve göklerde olduğu sanılan ışık dolu cennet alemine ulaşır. Cennet ise Ulu Tanrı’nın gözle görülebilen yanına çevrilmiştir. Gök Tanrı’nın özelliklerinin yeryüzündeki sembolü haline gelmiştir. Aynı zamanda ölümsüzlüğü sembolize etmesi, altında sığınılacak, toplanılacak yer olması Türkler için ağacı önemli kılmıştır. 

Şaman Türklerinin en kutsal saydıkları ağaç, kayın ağacıdır. Tüm şaman ayinlerinin yanı sıra, doğum, düğün ve bayramlarda önemli yeri vardır. Altay şamanlarının inancına göre, insanlar yaratıldıkları zaman ilk kayın ağacı da Umay Ana ile beraber yere inmiştir. Göğün en üst katında olup, göğün yere açılan kapısıdır. Yerle göğü birbirine bağlayan Hayat Ağacının zirvesinde, görevi gökleri korumak olan iki başlı bir kartalın yuva kurduğuna inanılır.

Şamanlarda, kutsal ağacın küçük bir dalını bile kesmeye kimse cesaret edemezdi. Mezarların başında olan ağaçlar da kutsal sayıldığından, kesinlikle yakılmazlardı. Geleneksel görüşlere göre ağaç kesmek, genellikle günah sayılmış ve sadece mecbur kalındığında bu yola başvurulmuştur. Günümüzde Anadolu’da süregelen şaman gelenekleri azalsa da devam ediyor. Bunlardan en belirgin olanları, meyveli ağacın altına yatılmıyor, çevredeki en büyük ağaç hangisi ise onun dibinde oturulmuyor. Meyve veren ağacın kesilmesi günah sayılmakla beraber, ağaç kesenin insana da zarar verebileceği düşünülüyor. Dilek ağacı sembolü hala devam ediyor. Dallarına kumaş parçaları düğümlenen ağaçlardan insanların beklentileri büyük, kocaman dilekler dileniyor. Kökenimiz bu denli doğayı tanıyıp müthiş farkındalıklar geliştirmiş bir kültürden gelirken, neslimizin her gecen gün daha da uzaklaşıyor olması acı gerçektir.  

Doğaya çıkın. Çocuklarınıza ağaçları öğretin, olabildiğine tanıtın. Ağaca dokunmalarını sağlayın. Sadece insanlarla değil, yasayan her canlı ile iletişime geçilebileceği fikrini onlara sunun.

Not: Ziyaret etmek isterseniz, ülkemizdeki en yaşlı ağaç, Zonguldak`ta. Porsuk cinsi olan ağaç, bronz çağından beri orada. 4100 yaşında olduğu tespit edildi. Britanya`daki en yaşlı ağaç ise yine ayni cinsten ve 3000 yaşında, İskoçya’nın Fortingall köyünde bulunuyor.

 

 

Tavsiye: 2009 yapımı, “Avatar” filmini birde bu gözle izleyin derim. Anaerkil toplumdan, ağaç-insan ilişkisine kadar Şamanizm`e göndermeler yapan harika bir animasyon film. 

Toplum olarak yaşayan her canlıya duyarlılığımızın en üst seviyeye çıktığı, mutlu günler dilerim. 

 

Deniz Çobanoğlu / içmimar