Gezi Parkı ile başlayan eylemler ve eylemcilere karşı hükümet olanların tavrı, bugün ülkeyi hiç görülmemiş biçimde germiştir. Her geçen gün, barış ve huzur ortamına daha çok ihtiyaç duyduğumuz da bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Demokratik hak olarak şiddet içermeyen eylemler karşısında, sertlik, şiddet, tehditle çıkmanın ülkeyi daha da gereceğini, polis şiddeti görenlerin daha bütünleştiğini, insanların kamplara ayrıştırmanın geleceğimizi tehlikeye düşürmeye başladığını da açık biçimde görüyoruz.

Bundan aylar, hatta yıllar önce yazdığımız yazılarda, iç ve dış düşmanlarımızın hedeflerinden birinin, Türkiye’nin her alanda zayıflatılması olduğuna değinmiştik. Bugün gelinen noktaya baktığımızda, bu hedeflerin işlemekte olduğunu da görebiliyoruz. Özellikle bölgede çıkarı olan, bölgeyi kendilerine göre dizayn etmek isteyenlerin güçlü bir Türkiye’den yana olmadıklarını da hepimiz biliyoruz.

BAŞBAKAN’A DÜŞEN SORUMLULUK

Sorunlarımızı içimizde çözerek, şiddete, sertliğe, ayrımcılığa meydan vermeden, insanlarımız korku ve tehdit altında tutmadan özlemle beklediğimiz, hasretini çektiğimiz barış ve huzur ortamını sağlamak hiç kuşkusuz bizim elimizdedir. 

Başbakan Erdoğan’a bu konuda çok iş düşüyor. Başbakan, konuşmalarında, dış güçlerden söz ediyor ve “İçerideki bu eylemlerin yaygınlaşmasında dış güçlerin varlığını da görüyoruz” diyor. Bir Başbakan bunu söylüyorsa elinde mutlaka belgeler ve istihbarat raporları da vardır. Dış güçlerin ülkemiz ve insanlarımız üzerinde bir etkisi varsa ve bu da biliniyorsa, buna hükümet olanların fırsat vermemesi gerekiyor. O zaman Başbakan’a daha bir sorumluluk, daha bir kucaklayıcılık, daha yumuşak bir tavır sergilemesi düşüyor. Ortamı germemesi, insanları gruplara ayırmaması, şiddet ve tehditten uzaklaşması, beklenen barış ve huzur ortamını getirmesi gerekiyor. Çünkü bulunduğu makam bunu gerektiriyor.

 HER ZAMAN SAĞDUYULU OLMALIYIZ

 İnatlaşma, sorumluluk duygusundan uzaklaşma, şiddet yanlısı olma, tehdit ve korku imparatorluğundan yana tavır içinde olma, insanları daha da kışkırtıyor, birleşip, bütünleşmesini sağlıyor. Bunun da ülkemize bir getirisinin olduğunu söyleyemeyiz. Bu eylemleri yapanların bir lideri yok, sokağa çıkanlar kendi iradeleri ile toplanıyor, tepkilerini de şiddete baş vurmadan, demokratik hakları çerçevesinde ortaya koyuyorlar. Sağduyulu hareket etmekle, bu insanları dinlemekle, onlarla kucaklaşma ile Başbakan hiçbir şey kaybetmeyecektir. Tam aksi, bu insanları da kazanacaktır, bunu yapamıyorlar, yapmıyorlar.

                                              Eylemcilere karşı, bazı yerlerde eli sopalı ve kesici aletli bazı grupların insan avına çıkmaya başladığı ürkütücü haberler geliyor. Bunlar tehlikeli tırmanışlardır ve genişlemesi halinde bir iç savaş ortamına düşümü oluruz. Her zaman endişe ettiğimiz “Libya’ya, Mısır’a, Irak’a Suriye’ye döneriz” görüşlerimiz bu şekilde hayata geçebilir. Böyle bir tehlikeyi bugünkü hükümet olanlar da atlatamaz ve herkes bunun altında kalır. Özellikle buna dikkat edilmesi gerektiğinin altını çizmek istiyoruz.

EKONOMİMİZ OLUMSUZ ETKİLENİYOR

Olayların dışarıda Türkiye’nin imajını alt-üst ettiği de görülüyor. Normalleşme beklenirken, olayların inatlaşma ile yeniden tırmanışa geçmesi, turizmi de vurmuş görünüyor. Kapalıçarşı esnafı, zararın yüzde 80’e yaklaştığını söylüyor. Turizm alanında iptaller yaşanıyor. 32 milyon turist hedefleniyor, 25 milyar dolar gelir hesaplanıyordu. İlgililer, yurt dışından yapılan bütün kongre ve seminerlerin iptal edildiğini, yurt içinden düzenlenen etkinliklerin de tamamına yakının iptal edildiğini açıkladılar. Bu yılın toparlanmasının zor olduğu, hatta önümüzdeki 2014-2015’i de kaybedebileceğimiz dile vurgulanıyor.     

Biz, yaz aylarında Bodrum’da ve Antalya’da yaşıyoruz. Esnaf arkadaşlarımızla yaptığımız konuşmalarda, işlerde çok önemli düşüşlerin yaşandığını söylüyorlar. Yaşananların işleri olumsuz yönde etkilemeye devam ettiğini de sözlerine ekliyorlar.

Özetleyecek olursak, Başbakan artık ortamı germekten, insanları ayrıştırmaktan, tehdit ve endişe yaratan sözleri söylemekten, insanları küçümsemekten uzak kalmalıdır. Eğer, barış ve huzur ortamının gelmesi sağlanmak isteniyorsa, hükümet olanlar bunun mimarı olmalıdır.