"Seyahat etme mikrobu size bir defa bulaştıktan sonra artık tedavisi yoktur." Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz bilmiyorum ama ben tamamiyle katılıyorum. Hayattaki en büyük heyecanım seyahat etmek ve tatlı yemek. Hiç üşenmeden Creme Brulee yemek için atlar Paris'e gidebilirim mesela. Geçmişte aksam 10 otobüsüne atlayıp 8 saat yol gidip Londra'dan Paris'e Brulee yemeğe çok gitmişliğim vardır. Bir seferinde gümrükte sormuşlardı. "Fransa'ya geliş nedeniniz?" "Creme Brulee yemek" Polis dalga geçiyorum sanıp gülümsemişti. Neyse aslında bahsetmek istediğim daha farklıydı. Brulee nerden çıktı bilmiyorum.

Seyahat etmeye başlamakla birlikte bazı eksikliklerinizi farkediyorsunuz. Benimkisi fotoğraf çekmekte ki kabiliyetsizliğimdi. Ya kafası olmadan çektiğim çok arkadaşım vardır. Foto ağız ve aşağısı şeklinde. Nihayetinde gördüğüm güzellikleri ölümsüzleştirmek istiyordum ama bir türlü başarılı olamıyordum. Sonunda Vehbi Koca Hoca'nın Fotografçılık kursuna kayıt oldum. Hemen belirteyim bu arada Londra'yı Vehbi Hoca'nın gözünden görmek sizi şehre aşık ediyor. Artık çektiğim fotoları seviyorum ve bu sayede seyahat etmekten daha fazla keyif alıyorum. Daha cok detay görebiliyorum çünkü. Instagram sayesinde dünya'ya bakış açımız da değişti. Uzun zamandır lavanta ve ay çiçeği tarlalarında fotoğrafım olsun çok istiyordum itiraf ediyorum. Geçen hafta sonu Rimini'ye giderken trenden sarı sarı gülümseyen ay çiçekleri görünce bir an insem mi diye düşünmeden edemedim. Bugün ne tesadüftür ki arkadaşım ile Bologna'nın etrafında ki köyleri gezerken Ay Çiçeği tarlalarını görüp arabadan fırladım. Arkadaşım Ahmet 40 derece sıcağın altında bin kez poz yakalamağa çalışırken bana kızdımı bilmiyorum ama benimde sıcaktan boynum onlar gibi yamuldu. Ne tesadüftür ki tişörtümünde sarı renkli olması ayrı bir hava  kattı fotolara. ( Ya da bana öyle geldi en azından )
Bundan sonra lavanta tarlaları arasında kaybolmak istiyorum, o ne zaman kismet olur bilmiyorum.

Haftaya görüşmek üzere