Nerden başlasam, nasıl anlatsam bilmiyorum. İki gündür kültürün başkenti, bir açık hava müzesi, mitoloji tanrılarının şehri, komşumuz  Atina'dayım. Hayat kadını Aspasia'ya aşık olup, uğruna Akropolis'i inşa ettiren Kral Perikles'in memleketi. 

Atina’ya gelen her turistin önceden planladığı gibi benimde başlama noktam Akropolis olacaktı aslında ama şanssızlık o ki grev nedeniyle o gün kapalıydı. Özge Ulusoy gibi Partenon önünde bir instagram pozum olamadığı için üzgünüm neyse zaten Hacı Sabancı gibi fotoğrafımı çekecek sevgilim de yoktu... Her gördüğüm Koreli'ye telefonumu uzatıp 'Fotoğrafımı çeker misin?' diye sormaktan da yoruldum... Neyse konuyu dağıtmayayım. Akropolis’e çıkamasam da yan tarafında yer alan müzesine girdim. Antik akropoldeki tapınaklarda bulunan heykeller, takılar, günlük eşyalar bu müzede sergileniyor. Cam üzerinde yürüyerek, harabeleri  görerek harika bir duygu yaratıyor. Müzede görevli arkeologdan Zeus'la eşi Hera'nın hasara uğramış heykelleri hakkında bilgi aldım, bu kısımda fotoğraf çekmek kesinlikle yasak.

Atina’da sadece iki gün kaldığım için fazla detaya giremedim. Amacım kısa zamanda çok görmek oldu. Televizyonda çok sık görüp, adını duyduğum Syntagma yani Anayasa Meydanı’nda biraz vakit geçirip parlamentonun önündeki askerlerin  fotoğrafını çekip bizim İstiklal caddemizin çok benzeri ama çok daha küçüğü olan ünlü Ermou Caddesi'nden yavaş yavaş Monastriaki Meydanı'na çıktım. Burası Atina’nın kalbi diyelim. Atina’da yaşayan Yunanlı arkadaşımla metronun önünde buluşup adı 360 olan yan binanın terasına çıkıp Partenon’a  karşı güneş batımında kahvelerimizi içtik. Yunanlılar akşam yemeğini çok geç yedikleri için o saatlerde kahve içmek normal sayılıyor. Akropolis'in gece ışıklandırılmış hali kelimelerle ifade edilemeyecek kadar muhteşem. Yemek için Plaka bölgesindeki yan yana geleneksel restoranların bulunduğu rakı ve deniz ürünleri sunan tavernalardan birini seçip orijinal bir Yunan salatası nasıl oluyormuş denemek istedim. Salatadan çok hoşnut kalmasam da arkasından gelen revani şahaneydi. Sirtaki müziklerini bekleyemedim çünkü Atina’ya kadar gelmişken Kolonaki'ye uğramadan olmazdı. Burası gerçekten çok klas ve havalı. Buranın ayrı bir atmosferi var. Ankara’nın Çay Yolu semtini çok anımsatan Kolonaki ‘deki Soho barda kokteyl içip Airbnb den kiraladığım evimin yolunu tuttum.

 

-Zeus tapınağı mutlaka görülmeli, tamamlanması 700 yıl almış.

-Atina'da en çok sevdiğim şeylerden biri siparişlerimizin yanında masaya mutlaka su geliyor. 

-Osmanlı ve Balkan mutfağından esinlendikleri için bize çok tanıdık, yiyecek problemi kesinlikle yok.

-Ispanaklı börek mutlaka denenmeli. 

-Ulusal Arkeoloji Müzesine gidememek beni derinden üzdü... 

-Halkı çok sıcakkanlı ve kesinlikle Türkler'den nefret etmiyorlar aksine lafa hemen Türkçe 'Merhaba' diye başlayarak girip sohbet etmek istiyorlar.

-Roma'dan sonra en çok dilenci gördüğüm şehir. Yunanlı'dan çok Romanyalı olduğu hissine kapıldığım anlar oldu.

-Musakkayı gerçekten hiç bir millet Yunanlılar'dan daha iyi yapamaz. 

Haftaya başka bir şehirde görüşmek üzere!