Neue Osnabrücker Zeitung'da Almanya'nın askerlerini İncirlik üssünden çekerek Ürdün'e konuşlandırma planlarına değiniliyor:

"Almanlar, parlamenterlerinin haklarına engel olunduğu için Türkiye'den çekiliyor ve savaş uçaklarını bir monarşide konuşlandırıyorlar. Orada demokratik eksiklikler çok küçük bir farkla daha az. Haşimiler on yıllar boyunca birilerine ani ve açık biçimde orta parmak göstermedikleri için oradaki hırçınlık da biraz daha az. Buna rağmen Dışişleri Bakanı Gabriel haklı. İncirlik'ten uçulmazsa, Ürdün'den uçulur. Ülkenin Batı'dan topyekûn el etek çekmesiyle ilgili daha büyük endişeler söz konusu, çünkü Almanya giderek artan biçimde yalnızlaşıyor. ABD, Rusya, Türkiye, her yerde bir şeyler yanlış gidiyor. Berlin kimlerle ittifak kuracak? Belki de artık daha az seçici olmanın zamanı gelmiştir."

Die Welt gazetesinde yayınlanan yorumda, 130 İngiliz imamın Londra saldırganlarını İslam kurallarına uygun bir biçimde defnetmeyi reddetmelerine vurgu yapılıyor:

"Terör tehlikesine yalnızca sivil toplum Müslümanlar arasında güçlendiği takdirde engel olunabilir. Ancak bu şu anlama geliyor: Müslümanlardan şu ana kadarkinden daha fazlasını talep etmek ve paralel güç, klan ve çete yapılanmalarına artık tek bir gün bile müsamaha göstermemek. Ne Berlin'de, ne Birmingham'da, ne Brüksel'de, ne de Brighton'da. Aslında şartlar Birleşik Krallık'ta bu girişim için oldukça uygun. Şükür ki bunu böyle gören Müslümanların sayısı da giderek artıyor. 130 imam şimdi Londra saldırganlarını İslami kurallar doğrultusunda defnetmeyi reddediyor. Eğer bu imamların sayısı 130 değil de 13 bin olsaydı ve bunu müteakip teröre karşı bir fetva verilseydi, terörle mücadele çoktan kazanılmış olurdu. Ana gayemiz, Müslümanlar arasında bu tür bir ruh halinin yaratılmasını desteklemek. Theresa May'in ve Avrupa'nın tüm liderlerinin gayesi bu."

Frankfurter Rundschau'da yer alan yorumda ise Katar krizine değinilerek, Arap dünyasındaki "yeni bir kindarlığın Arap dünyasını daha önce hiç olmadığı kadar parçalayacağı" yorumunda bulunuluyor:

"Katar'ı diz çökmeye zorlama çabası Suudi Arabistan ve Körfez müttefikleri için zamanla bumerang haline gelebilir. Doha'nın Türkiye'yle yeni bir güvenlik ortaklığı gayretine girmesi, Rusya ve Çin'le olan ilişkilerini derinleştirmesi ve İran'a daha da güçlü bir biçimde yaslanması mümkün. Bunun karşısında Suudi Arabistan zaten iki yıldan fazla süredir Yemen'de Husilere karşı sürdürdüğü korkunç savaşı takıntı haline getirmiş durumda. Riyad'daki yöneticiler şimdi de Katar sorununu da askeri olarak çözme riskine tabii ki girmeyeceklerdir. Bu derin Körfez kindarlığının sonunda herkes kaybeder ve Arap dünyası daha önce hiç olmadığı kadar parçalanır."

Düsseldorf'ta yayımlanan Handelsblatt'ta ise Fransa'nın yeni Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un seçim vaatlerinden birini hali hazırda yerine getirmeye başladığına vurgu yapılıyor:

"Macron seçim sözünü tutarak çalışma hukukunda şirketlere çok daha fazla manevra alanı tanıyan hızlı bir reforma imza atıyor. Yasa ve toplu sözleşme şu ana kadar öne çıkan çerçeveler. Gelecekte ise işletme düzleminin ön plana geçmesi bekleniyor. Reformun hızlı bir biçimde, meclis bünyesinde ayrıntılı bir tartışma gerçekleştirilmesizin geçirilmesi planlanıyor. Böylece şu anda en sert regülasyonlara sahip ülke olan Fransa'nın, kıtadaki en esnek regülasyonlara sahip olan ülkelerden birine evrilmesi mümkün. Bu, seçimden kısa bir süre önce çalışma hukukunda nasıl bir reform planladığını net bir biçimde söyleyen cumhurbaşkanının cesaretini ifade ediyor. Siyasi rakipleri Macron'u kapalı kartlarla oynuyor olmakla suçladı. Macron şimdi de kartlarını pazar günkü ilk seçim turuna birkaç gün kala açığa çıkarma macerasına hazırlanıyor. Kendisinin risk stratejisi şu ana kadar gayet iyi işledi."

Kaynak: Deutsche Welle Türkçe