Türkiye, Rusya ve İran Suriye'de güvenli bölgeler oluşturulmasını öngören 'çatışmasızlık bölgeler' mutabakatını Astana’da imzaladı. Landeszeitung adlı gazete yorumunda asıl sorunun güvenli bölgelerin askeri yönden nasıl korunacağı olduğunu vurguluyor: 

“Bu kadar çok cephenin olduğu yerde güvenli bölgeler oluşturulsa bile sivillerin korunması zor olacak. Bölgede söz sahibi olmak isteyen ülkelerin çıkarları birbirine tamamen zıt. Esad rejimi ülkenin dört büyük bölgesinde egemenliğinin fiili olarak kaldırılmasını sineye gerçekten çeker mi, bu da belirgin değil. Belirgin olan şey IŞİD militanlarının kendilerinden olmayan sivillere merhamet göstermeyecekleridir. Burada en önemli husus açıklığa kavuşmadan güvenli bölgelerin bir yararı olmayacaktır. Kim bu bölgeleri askeri yönden güven altına alacak? Srebrenitsa katliamı gibi bir olay yeniden yaşanmak istenmiyorsa on binlerce belki de yüz binlerce askerin burada tam sorumlulukla görev üstlenmesi gerekecektir.”

Badische Zeitung ise aynı konudaki yorumunda Rusya, İran ve Türkiye’nin bölgede farklı çıkarlar izlediklerini vurguluyor: 

“Astana’da üzerinde varılan uzlaşma aslında Moskova, Ankara ve Tahran'ın Suriye'de genel bir ateşkese artık şans tanımadıkları anlamına da geliyor. Ama öte yandan ABD'nin de Suriye'de güvenli bölgeler oluşturması planlarına karşı önlem alıyorlar. ABD Başkanı Donald Trump Suriye'de siviller için koruma alanları oluşturulmasını birkaç kez dile getirmişti, ama bu açıklamaların ciddi olup olmadığını kimse bilmiyor. Rusya, Türkiye ve İran Suriye'de birbirinden farklı çıkarlar gözetiyor. Ama ABD'nin orada güçlü bir angajman içine girmesini hiçbiri istemiyor.”

Fransa’da hafta sonunda cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçimi yapılacak. Sosyal demokratların, sosyalistlerin ve kimi muhafazakarların ikinci turda liberal aday Emmanuel Macron’u desteklemeleri bekleniyor. Aşırı sağcı Ulusal Cephe’nin adayı Marine Le Pen’in ise Macron karşısında fazla şansı olmadığı belirtiliyor. Frankfurter Rundschau gazetesi özellikle Macron'un siyasi hedeflerini mercek altına alıyor:

“Tuhaf bir durum. Avrupa’nın yarısı gerçekte neler hedeflediğini tam bilmediği yeni bir adaya coşkuyla destek veriyor. Sosyal liberaller onu sosyal liberal, liberaller liberal, kendini modern sayanlar da Macron’u modernizm yanlısı bir politikacı olarak algılıyorlar. Hatta kimi solcuların onda sol unsurlar gördükleri bile söyleniyor. Ve hepsi derin bir iç çekerek Macron cumhurbaşkanı olursa o zaman Avrupa’nın kazanmış olacağını belirtiyor. Bu coşku bir yandan anlaşılır bir şey; çünkü sadece AB’ye değil, Avrupa düşüncesine toptan tamir edilmesi mümkün olmayan zararlar verecek aşırı sağcı bir adaydan her şey daha iyidir. Ancak diğer yandan partiler ötesi bu heyecan dalgasının arasında kaybolup gitmemesi gereken soru şu: ‘Avrupalı’ Macron acaba hangi Avrupa’dan yana? “

Frankfurter Allgemeine Zeitung ise önceki akşam iki cumhurbaşkanı adayı arasında yapılan ve “Fransa tarihinin en sert düellosu” olarak nitelendirilen televizyon düellosuna ilişkin yorumunda, sonucun Pazar günü yapılacak ikinci tura yansıması olacağını belirtiyor: 

"Fransız seçmen tarihi bir karar aşmasında bulunuyor. Adaylar hiçbir zaman olmadığı kadar birbirine zıt; ülkenin gelecekteki gelişme perspektiflerine ilişkin görüşleri de öyle. Le Pen’in Almanya karşıtı çıkışları, daha açık söylemek gerekirse Almanya ve Alman hükümetine karşı nefret söylemleri Almanya’yı şaşkınlığa uğratıyor. Televizyon düellosunun bu kadar sert geçmesinde katkı payı bulunan Macron ile de Almanya’nın işinin çok kolay olmayacağı şimdiden belli. Ama bu zorluk Le Pen’in cumhurbaşkanı seçilmesi durumunda ortaya çıkacak tehditler ile kıyaslanamaz bile. Chirac 2002’de Le Pen’in babası ile televizyon düellosuna çıkmayı reddetmişti. Ona büyük bir platform sunmak istememişti. Macron ise şimdi Le Pen’ın kızına karşı düelloya çıktı. Bu bir hata mıydı, değil miydi; bu sert düellonun etkisi pazar günü kendini belli edecek”

Kaynak: Deutsche Welle Türkçe