Fransa'da cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda liberal çizgideki eski Ekonomi Bakanı Emmanuel Macron oyların yüzde 23,9’unu alarak büyük başarı sağladı. Macron yüzde 21,4’te kalan aşırı sağcı aday Marine Le Pen ile birlikte ikinci tura kaldı. Şimdiki sosyalist Cumhurbaşkanı Hollande, ikinci turda Macron’nu destekleme çağrısında bulundu. Frankfurter Rundschau gazetesi, “Fransız seçmeninin talihi yaver gitti; ikinci turda radikal sağ ve sol adaylar arasında seçim yapmak zorunda kalmayacak” diyor ve yorumuna şu satırlarla devam ediyor:  

"Fransız seçmen hoş bir alternatifle karşı karşıya: Bir yanda 39 yaşındaki genç, dünyaya açık, küreselleşmeyi bir şans olarak algılayan ve vatandaşları modern bir döneme götürme vaadinde bulunan Emmanuel Macron var. Diğer tarafta ise küreselleşmeye kafa tutan, Fransa’yı dış dünyadan izole etmeye çalışan, AB’den çıkmasını isteyen, ülkesini uluslararası rekabetten ve göçlerden korumak isteyen Marine Le Pen. Sorun, tüm bunları yaparsa bunların ülkesinin lehine olup olmayacağıdır. Macron henüz cumhurbaşkanı değil, sadece aday. Bu, İngiltere’nin AB’den ayrılması ve Trump’ın başkanlığa seçilmesi süreçlerinde görüldüğü üzere çok bir anlam taşımıyor. Aynı şey ikinci tur öncesinde Macron’a destek olacaklarını taahhüt eden muhafazakârlar, sosyalistler ve Yeşiller açısından da geçerli. 2005’te AB anayasasına ilişkin düzenlenen referandumda da büyük siyasi partiler Fransız seçmeni ‘Evet’ demeye çağırmıştı ama halk ‘Hayır’ demişti.”   

Die Welt gazetesi ise yorumunda ilk turu kazanan Macron'u mercek altına alıyor:

"Seçim kampanyaları sırasında kendini bir isyancı politikacı olarak lanse etti. Ancak eğer selefleri gibi o da cumhurbaşkanlığına seçilip de ulusun en yüce babası rolüne bürünecek olursa kaybeder. Ya da talihsiz eski Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin banliyölerdeki sıkıntılar karşısında sorunları olduğu yerde bıraktığı gibi yaparsa, yani işe koyulmak yerine sözde kalırsa o zaman da kaybeder. Macron’un cumhurbaşkanlığı makamını bir nevî eski boyutuna kavuşturma faaliyetine girişmesi gerekir. Aynı zamanda şeffaf, yeni halkın anlayacağı politikaları uygulamaya koymalı. Bu devasa görevler kıskanılacak şeyler değil. Ancak herhalde onun da bildiği husus şu: Eğer bu görevlerin altından kalkamazsa ve büyük vaatlerde bulunup ancak küçük şeyler başarabilen cumhurbaşkanları kervanına katılacak olursa, o zaman eski siyasi sistemin gözden düşürülmesi sürecine bir katkı da o yapmış olacaktır. Böylece bugün olduğundan daha güçlü bir (aşırı sağcı) Ulusal Cephe’nin oluşmasına meydan vermiş olacaktır. Marine Le Pen’i durdurmak önemli. Ama tek başına bu hedef bir anlam taşımıyor.”

Frankfurter Allgemeine Zeitung’un Holger Steltzner imzalı yorumu ise “Fransa reformcu bir politikacıyı mı seçti” başlığını taşıyor. Emmanuel Macron’un Fransa Cumhurbaşkanı seçilmesine neredeyse kesin gözüyle bakıldığını belirten gazete, Macron’un iç güvenlik ve ekonominin canlandırılması konusundaki sorunları çözmesi gerektiğini belirtiyor ve aşırı sağcı Marine Le Pen ve partisinin henüz siyaset sahnesinden silinmemiş olduğunu hatırlatıyor:

"İlginç olan şey, ilk turu kazanan Macron’un geçmişte başarısız Hollande hükümetinin üyesi olması ve o dönemde ekonomi bakanı sıfatıyla kötü ekonomik durumun sorumlusu olmasına rağmen bugün kendisine reformcu imajını verebilmiş olması. Ama onun reform programı yakından incelendiğinde bunun ürkek bir program olduğu görülüyor. Macron sanki birkaç vidayı çevirdiğinde Fransa’nın ekonomik açıdan iyileştirilmesini mümkün kılabilirmiş gibi bir tavır içinde. Zira Macron devlet giderlerinin hissedilir bir biçimde düşürülmesinden çekiniyor, keza vergiler ve ödemelere ilişkin yükü de azaltmaktan yana değil. Oysa ki çok sayıda Fransız çalışan ve işveren ödemelerin azaltılarak hareket serbestisine kavuşmak istiyor, onlar mevcut durumun idare edilmesinden yana değil. Mülteciler konusunda ise Macron, Angela Merkel'in uyguladığı ‘hoş geldin kültürünü” benimsiyor. Bu ise Fransa’da son derece istenmeyen bir politika. Aşırı milliyetçileri uzun vadede Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndan uzak tutabilmesi için Macron’un Cumhurbaşkanı seçildiğinde iç güvenlik ve ekonomik canlanma konusunda bir şeyler yapabileceğini kanıtlaması gerekiyor.”

Reutlinger General-Anzeiger adlı gazete de yorumunda Macron’un siyasi geleceğine ilişkin öngörülerde bulunuyor:

"Fransa'da bu defaki risk faktörü Emmanuel Macron'un ta kendisi. François Hollande hükümetinde iki yıl süreyle yaptığı ekonomi bakanlığı görevi sırasında çok sayıda düşman kazanmıştı. İş piyasasında yaptığı deregülasyon, yani devletin karar alanını daraltan düzenlemeler Fransızların barikatlara çıkmasına yol açmıştı. Macron eğer karanlık milliyetçiliğe karşı bir şeyler yapmak niyetindeyse, o halde ayrıcalıklarını azaltmak istediği kitleleri de kazanması gerekmekte. Bunu başaramazsa belki seçimi kazanabilir ama ülkesini kazanamaz.”

Kaynak: Deutsche Welle Türkçe